Nasıl üniversiteler?
Bir süre Avrupa’daki bir üniversite öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra Kıbrıs’a dönen ve ülkemiz üniversitelerinden birinde aynı görevine devam eden bir arkadaşım, bir sohbetimiz esnasında şu sözlerle yakınmıştı, çalıştığı kurumun öğrenci kalitesinden:
“Orada ders verdiğim dönemde, ders günlerimin öncesindeki gecelerde korkudan gözüme uyku girmezdi, ‘ya öğrenciler bana bilmediğim bir şey sorarsa ve bütün sınıfın önünde rezil olursam’ diye. Burada ise tek bir öğrenci ders esnasında sesini çıkarıp da anlattıklarımla ilgili bir yorum yapsa, bir soru sorsa, neredeyse utanmasam gidip alnından öpeceğim, o durumdayım”.
***
Yükseköğretim alanında şu anda ülkemizin yaşadığı önemli sıkıntılardan biri, yukarıdaki örnekle de dikkat çekmeye çalıştığım ‘kalite’ sorunu.
‘Kalite’, ülkemiz yükseköğretim vizyonunun uygulamadaki koşulsuz önceliği değil ne yazık ki.
Esas önceliğimiz, öğrenci sayısı mesela.
Her eğitim yılının başlangıcında, ‘ülkemiz üniversitelerinde eğitim gören öğrenci sayısı şu kadar binden, şu kadar bine çıkmış’ diyerek göğüs kabartırken, sayısal verilerin kalite adına bize ne kattığını tartışmıyoruz hiç.
Öğrenci sayısının, maddi getirisinin dışında bir artısı yok yükseköğretime.
Ve sanırım sıkıntı da aslında tam bu noktada.
Üniversitelere, ‘ekonomik’ perspektiften bakmayı sürdürdüğümüz müddetçe, gerçek anlamda bir kalite gailemiz de ol(a)mayacak, eğitim politikalarımız bünyesinde.
Bu nedenle, bu anlayışımızı bir an önce yeniden gözden geçirmek ve sayısal değil, niteliksel anlamda bir ilerlemenin altyapısını oluşturmak zorundayız.
***
Eğitim Bakanlığı ile YÖDAK’ın işbirliğiyle, KKTC Yükseköğretim Çalıştayı gerçekleştiriliyor, dün ve bugün.
Çalıştayın gündeminde pek çok önemli konu başlığı var.
Bu konu başlıklarından biri de kalite.
Alanında uzman kişilerin katkı ve önerileriyle, değerli sonuçların üretileceğine kuşkum yok.
Diğer konularda olduğu gibi, kalite sorununa ilişkin olarak yapılacak saptamaların, ortaya konacak önerilerin ve alınacak tavsiye nitelikli kararların da, ilgili merciler/kurumlarca değerlendirilerek, mümkün olduğunca, devletin yükseköğretim politikasının bir parçası haline getirilebilmesi, çok önemli, çok gerekli.
Çünkü ağırlıklı olarak Türkiye’den ve üçüncü dünya ülkelerinden alınan öğrencilerle döndürülmekte olan ‘kapalı devre’ yükseköğretim çarkı, ekonomi odaklı yönetilmeye devam edilirse, örneğin bir çözüm durumunda gündeme gelecek AB üyeliğiyle beraber, paldır küldür çökme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Böylesi bir ‘son’ arzusunda olduğumuzu, hiç sanmıyorum.