1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Nazizme karşı “ilk partizan” ve aşırı sağın yükselişi üzerine düşünceler
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Nazizme karşı “ilk partizan” ve aşırı sağın yükselişi üzerine düşünceler

A+A-

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu’nda (AP) çok anlamlı bir etkinlik düzenlendi. Nazizme karşı mücade eden ve “ilk partizan” olarak bilinen Manolis Glezos’un adı bir salona verildi.

Bundan sonra Sol Grubun toplantıları bu salonda, “Manolis Glezos Salunu’nda” yapılacak.

Etkinikte, soldan sağa kadar, AP’de yer alan bütün siyasi gruplar hazır bulundular ve grup başkanları birer konuşma yaptılar.

Parlamento başkanı Roberta Metsola da etkinliği onurlandıranlar arasındaydı.

Yunanistan’dan da geniş bir katılım vardı. Başta SİRİZA başkanı Aleksis Tzipras olmak üzere, Glezos’un diğer yoldaşları ve ailesi de oradaydı.

Manolis Glezos’a “ilk partizan” ünvanını kazandıran eylem 1941 yılında Nazi işgali altındaki Atina’da gerçekleşti.

O tarihte 18 yaşında olan Glezos bir arkadaşı ile birlikte hayatlarını tehlikeye atma pahasına Akropolis’e tırmanıp kutsal mabedin üstünde dalagalanan kocaman Nazi bayrağını indirdiler.

Daha sonraları, Fransız devlet adamı Charles De Gaulle, Glezos’u Nazizme karşı direnişi başalatan “ilk partizan” ilan etti.

Yakın geçmişte 96 yaşında aramızdan ayrılan Manolis Glezos hayatının son dönemlerinde Avrupa Parlamenteri olarak görev yapıyordu. Sol Grubta yer alan Glezos’u yoldaşları coşkulu bir sevgi ve büyük bir saygıyla andılar...

Etkinlikte yer alan Nazizim kurbanı Simon Gronowski ise çarpıcı anlatısıyla hepimizi büyüledi.

1943 yılında henüz 11 yaşanda iken kendisini Auschwitz’e götüren ölüm treninden atlayarak- aslında annesinin onu itmesiyle- kurtulan Gronowski, bütün ailesini Auschwitz’te kaybetti. Bugün 89 yaşında olan Simon Gronowski hayatını bir hukukçu ve Jaz piayanisti olarak sürdüren yaşam dolu bir insandır.

Manolis Glezos’un yakın dostlarından olan Gronowski, herkesi çok etkileyen konuşmasında çarpıcı bir olay anlattı.

Birkaç yıl önce bir Alman ziyaretine gitmiş. Derdi, ondan af dilemekmiş. Çünkü Gronowski’yi  ve ailesini ölüm trenine bindiren Nazi subayı o imiş. Şim vicdan azabı çinde kıvranıyor ve Gronowski’nin kendisini affetmesini istiyormuş: “Ne olur beni affet, yoksa rahat ölemem” diyormuş.

Gronowski, “onu affettim ve rahatladı” dedi ve devam etti: “ama ben daha fazla rahatladım...”

“Yaşam güzeldir, bunu hiç unutmayın ve faşizm karşısında her zaman yaşamı savunun!” diyen Gronowski, günümüzde aşırı sağın yükselişe geçmesinden büyük tedirginlik duyduğunu da ifade etti.

Grçekten tam da Avrupa’da aşırı sağın yüselişe geçtiği bir dönemde faşizme karşı mücadelenin öneminin vurgulanmış olması hepimizi bir kez daha düşündürmeli.

Maalesef, İsveç’ten sonra İtalya’da da aşırı sağ büyük bir başarı elde etti ve oluşturulan koalisyon hükümetlerinde etkili biçimde yer aldı.

İtalya’da 25 Eylül 2022 tarihinde yapılan seçimlerde 400 sandalyenin 235’ini sağ/aşırı sağ koalisyonu kazandı. Post-faşist Meloni’nin oyları %26’ya ulaştı. Irkçı Salvini % 8.9 ve Berlusconi’nin kleptokratları ise %8.2.

Meloni ve Salvini’ye oy verenlerin hepsi elbette faşist değildir. Fakat hem İtalya, hem de İsveç’te yurttaşlar ekonomik zorluklara ve git gide büyüyen eşitsizliklere karşı tepkilerini aşırı sağa oy vererek ortaya koydular. Musolini’nin “Aile, Vatan ve Kilise” üçlemesini yeniden gündeme taşıyan sağın oyları artarken, sol partilerin başarısız olması, üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gereken bir durumdur.

Theodor Adorno, ta 1967 yılında aşırı sağın yükselişi üzerine yazdığı bir makalede, faşist hareketlerle demokrasinin başarısızlıkları arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymuştu. Demokrasinin vaatlerini yerine getirmediği zaman, faşist hareketlerin güçlendiğini belirten Adorno, ulus-devletçilik, kapitalizm ve ırkçılığın birbirleriyle bağlantılı olduğunu saptamıştı. Aşırı sağın yükselmesinde önemli rol oynayan diğer bir faktör de, geçmişle yüzleşmedir. Frankfurt Ekolünün önde gelen düşünürlerinden bir olan Adorno, geçmişle yüzleşmenin doğru dürüst yapılmadığı koşullarda aşırı sağın bundan yararlandığı vurguluyordu.

 Maalesef günümüz İtalya’sında bütün bu faktörleri bir arada görüyoruz...

Fakat, yanıtını aramamız gereken asıl soru, yaşanan bütün eşitsizliklere karşın varlık nedeni eşitlik olan solun neden başarısız olduğudur...

Maalesef bu sorunun kolay bir yanıtı yoktur...

Bu yazı toplam 2400 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar