NE bilsinler
- "Suçlu hükümetlerdir!.."
- "Gidiniz, bakanlığa yürüyünüz..."
- "Sistemi sorgulayınız..."
***
Artık alıştığımız bu cümleler, adeta şekersiz bir sakıza dönüştü.
Çiğne, tadı kaçınca at!..
Kolaycılık oldu giderek, hatta kurtuluş!..
***
Oysa 'toplumsal yığınlar' bu oyundan da usandı.
Bir grup öğretmen, tatilin ardından daha ilk gün okulu asınca ya da ameliyattan çıkamayan hastanın yaşadıkları 'örtülü' bir ihtiyatla gizlenince, yurttaş "siyaset" kadar bu bozuk düzenden nemalanan insanı da daha bir yüksek sesle sorgulamaya başladı.
***
Çözüm üretemeyen kabız, cılız, silik ve ürkek siyasetin arkasına gizlenen kimi kitlelerin dayanışması, aslında bu bozuk düzeni yıkmıyor, besliyor.
Hem düzenden nemalanan halleri sürdürmek, hem de kendi evinin önündeki kiri "hükümet" ya da "siyaset"e boşaltmakla, iki yanlıştan tek doğru çıkarılamıyor!..
***
Apartmanın balkonunda otururken üst kattan birileri ağzınızın içerisine halısını silkeliyorsa; kırmızı ışıkta geçen dangalak aracınıza yükletiyorsa, tedavi için göz göze geldiğiniz hekim size kartvizitini uzatıyor ve "kliniğe bekleriz" diyorsa, özel derse göre ayarlanıyorsa devletin okulunda ders programları, malikanesinde dostlarına mangal partisi verirken kaçırdığı vergiyle övünüyorsa bir patron, "hak" varsa söke söke alıyor ama bir "sorumluluk" ya da "ödev" varsa es geçiyorsa ahali...
HÜKÜMETLER suçlu, SİSTEM kusurlu, DEVLET kurmaca anladık da...
Peki İNSAN!..
Bu "statüko"ya sımsıkı tutunan çevreler "siyasi erk" üzerinden daha ne kadar aklayacak kendini?!
***
"İğneyi kendinize çuvaldızı başkasına" der büyükler!.
İğneler tükenmiş yurdumda, ne bilsinler !..