1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. NE BU HİDDET, BU CELAL?!.
NE BU HİDDET, BU CELAL?!.

NE BU HİDDET, BU CELAL?!.

Geçen hafta bu köşeden yayınlanan makaleme, bir CTP-BG yöneticinden karşı görüşlü bir makale yayınlandı. Yadırgadığım tarzı üzerinde duracak değilim; kendini ifadede kişi özgürdür. Öyle anlıyorum ki yazarı, özgürlüğünü kullanıp, hiddetle davranıp, şiddetl

A+A-

 

 

 

 

 

Geçen hafta bu köşeden yayınlanan makaleme, bir CTP-BG yöneticinden karşı görüşlü bir makale yayınlandı. Yadırgadığım tarzı üzerinde duracak değilim; kendini ifadede kişi özgürdür. Öyle anlıyorum ki yazarı, özgürlüğünü kullanıp, hiddetle davranıp, şiddetle çatan bir yazı uslubu kullanmayı tercih etmiş. Aynı tarzda yazmam olası değil, tarzım da değil.

Önce bir bilimsel konuya açıklık getirelim… Tuz kavrulunca hiçbir değişime uğramaz diyor yazar. Son okuduğum kimya dersi üzerinden kırk yıl geçti; her maddenin bir ‘harlama noktası’ (flash point) olduğunu biliyorum, maddenin o noktada aldığı ısı enerjisi de ‘gizli ısı’dır (latent heat). Ama konumuz bu değil… Konumuz, İtalya ve Yunanistan’daki süreçlerin Kıbrıslı Türklere örnek olup olamayacağı idi; yazar, örnek alınabileceğini düşünüyor, bense öğreti olabilir ama kendi çarelerimizi yaratmamız gerektiği iddiasındayım, çünkü her coğrafyanın farklı sosyo-ekonomik ve sosyo-politik gerçekleri var.

Yunanistan ve İtalya’nın yaşadığı süreçleri, değerlendirmek, baktığınız tarafa göre farklı olabilir. Ben kendi açımdan, CTP-BG’nin üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal (SI) ve Avrupa Sosyalistleri Partisi (PES) değerlendirmelerinden de bakarak yorumlayacağım. Bu iki ülkenin ve hatta Portekiz ile İspanya’nın da yaşadıklarının temelinde, AB’de, Almanya ve Fransa’nın önderliğindeki  muhafazakar hükümetlerin, sosyalist hükümetleri devirmek, seçim yenilgisi alan muhafazakar partileri de kurtarmak ve AB’de muhafazakarların ve onların temsil ettiği çevrelerin egemenliğini başarmak startejisi vardır. Yunanistan mali krizinin nedeni önceki muhafazakar Yeni Demokrasi Partisi (YDP) hükümetinin icraatlarıdır. Sosyalist PASOK, kendisinin dahi beklemediği bir seçim zaferi ile tek başına hükümet oldu, krizden çıkış için yaptığı programlara muhafazakar AB hükümetleri engel çıkardı, mali desteği hem azaltmaya hem de geciktirmeye oynadılar… Papandreu’nun manevrası ile kriz derinleşip de kendilerini de tehdit edecek aşamaya gelince, PASOK hükümetini istifa ettirip, yerine muhafazakar YDP’yi de ortak yapan ve teknokrat bir kişinin başkanlığında hükümet kurdurdular. PASOK itibar yitirmişken ve toparlanamadan da erkenden seçime gidilecek…

İtalya’da ise, AB muhafazakar partilerinin ‘köyün delisi’ dedikleri muhafazakar Berlusconi’nin, diğer AB muhafazakarlarına da zarar vermeden gitmesi gerekiyordu; ama yerine gene muhafazakar bir hükümet, hatta radikal milliyetçilerin desteğiyle… Seçim ise, Yunanistan’da olduğu kadar erken değil; muhafazakarların toparlanıp, sosyalistler karşısında ezilmeyeceği bir aşamaya girene kadar…

Peki, İspanya’da ne oldu? Kriz’den çıkış için AB’ye program beğendiremeyen İspanyol sol partisi PSOE hükümeti, ekonomik çöküşe kurban edildi. Onlar tarihinin en ağır yenilgisini, muhafazakarlar da en büyük başarısını kazandı ve Alman Başbakan Merkel de hemen kutlayıp tam destek sözü verdi. Poretekiz’de benzer senaryo… AB içinde etkili sosyalist hükümet bırakmadılar… Çünkü yakında Fransa’da ve Almanya’da da seçimler var. Muhafazakarların ekonomi politikalarının yarattığı krizleri, sosyalistlerin ensesine yükleyip seçimlerini kazanmaya çalışıyorlar…

AB’nin bu krizden çıkması için, CTP’nin de üyesi olduğu PES, çok doğru bir öneri yaptı. “Krizin sorumlusu, kapitalist düzenin finans sektörü ve spekülatörleridir ve bedeli onların ödemesi gerekiyor, emekçiler değil” deyip, Mali İşlemler Vergisi önerdiler. Bu vergi, çalışanlara yüklenmeyeceği gibi, pahalılık da yaratmayacak ve bütçelere milyarlarca Euro kazandıracak… AB’nin muhafazakarları, bu projeyi, finans sektörü temsilcileri baskısıyla kabul edemiyor; tasarruf önlemi diye illa ki çalışanların ekmeğini küçültecekler… Ve şu anda bu projeyi AB hükümetleri içinde ileri, götürecek etkili sol hükümet kalmadı.  İtalya ve Yunanistan bu süreçlerden geçti ve geçiyor.

Benim makalemi yorumlayan yazar, Kıbrıslı Türklerin bu süreçleri tam öğrenmesini istemediğimi söylüyor. Doğru değil ve aksine, sosyal paylaşım sitemde (facebook) bu konularda yabancı kaynakların haberlerini paylaşan birisiyim, Kıbrıslı Türklerin daha fazla bilgi sahibi olmasına kendimce katkı koymaya çalışıyorum.

Bu ülkelerde iktidar ve muhalefet partilerinin işbirliği yapmasının örnek olabileceği düşüncesini paylaşmadığımı, bunun UBP – CTP hükümetine zemin yaratmak olduğunu yazmıştım. Yazar, bunu ‘abartılı ve maksatlı’ yazdığımı belirtip “Papandreu ve Berlusconi’nin de UBP güdümünde oldukları için istifa ettiler diye yazabilirdi kim bilir hızını alamasaydı.” diye kinaye de yaptı. Tümünü reddediyorum, yakıştırmayı da okuyucuların değerlendirmesine bırakıyorum. UBP – CTP koalisyon hükümeti ‘dedikodu’ları politik çevrelerde aylardır  konuşuluyor. Bu ‘dedikodular’ı  Beşir Atalay’ın 20 Temmuz ziyaretinde CTP ile görüşmesi de artırmıştır. Ama bu ‘dedikodular’ı asıl tetikleyen, partilileri de mutsuz eden ve kaygılandıran, CTP-BG’nin suskun ve durgun muhalefet halleridir.

Yazar, benim makalemden şöyle de bir anlam çıkardı: “interneti, uydu yayınlarını ve bilumum iletişim araçlarını yasaklayıp, halkımızın bu ülkelerde neler olup bittiğini öğrenmesini engelleyelim o zaman. Böylelikle kimse Yunanistan ve İtalya’da yaşananları analiz edemez, dünyada kriz yaşayan ülkelerdeki gelişmeleri öğrenemez ve dersler çıkaramaz.”. Makalemde, başkalarının yaşadıklarından öğreti çıkarmamız, esinlenmemiz gerekiyor dedim; Yazarın kendi yargısına nasıl vardığını gerçekten anlamadım. Ben, bir demokrat, ilerici ve devrimci, yani bir CTP’li olarak, sansürlere ve yasaklamalara hep karşı çıkmış biriyim; iletişim teknolojisini kullanan ve kullanılması için elinden geldiğince destek olan biriyim… Mantık, hiddet selinin şiddetli dalgasına yenilmiş…

Yazar, benim yazımdan şöyle bir mesaj da algılamış: “Bizde, hala Türkiye’deki ekonomik süreçten bahsetmek sakıncalı, Avrupa’da olup bitenlerden bahsetmek ayıp. .. Bu siyasi akıl, Kıbrıs’ın kuzeyini Somali’leştirmekten başka bir şeye hizmet etmez. Yalnızlaşırız ve çözüm olana kadar da sefaletten kurtulamayız”. Benim makalemden böylesine mesaj algılamak, zorlama bir yaklaşımdır; Kıbrıs sorunu sürecinde kendi gelişmemiz için vizyon koyup program yazalım diyen benim. Kaldı ki Somali örneği kullanıldığına göre, onu da söyliyeyim ki o da yanlış bir örnektir, Kıbrıs’ın kuzeyine benzeyen bir niteliği de yoktur.

Yazısının bir bölümünde yazar, çok büyük bir iddiada bulunuyor: “Yunanistan ve İtalya örneklerinin detaylarıyla paylaşılmasından duyulan rahatsızlığın temelinde ne yatar bilir misiniz? ‘Ey Türkiye sen bize para gönder, biz de beylik laflarla halkımızı dünya gerçeklerinden izole ederek alıştığımız usullerle siyaset yapmaya devam edelim’. Bu sözler doğru ve haklı olmadığı gibi, yanlış adrese gönderilmiştir. TC Başbakanı’nın ‘besleme’ sözüne, TC Büyükelçisi’nin gazetelerde çıkan söylemlerine ve en önemlisi de Türkiye’nin dayattığı pakete o günlerin CTP-BG yönetiminin verdiği yanıtlar, öneriler ve takındığı tavırlarla, aynı konularda ve durumlarda şimdiki yönetimin tavırları arasında partilileri mutsuz eden bir değişim olmuştur. Kuzeydeki statükoyu yıkmak için yıllarca yılmadan, yıkılmadan, yılgınlığa ve sapkınlığa girmeden özveri ile mücadele edenleri, bir kalemde böyle nitelemek ‘ne bu hiddet, bu cellal’ dedirtiyor ve niye diye de sorgulatıyor… Geçen hafta yazdığım makalemin “meal”ini yanlış sunmak, gerçek “meal”i değiştirmiyor. Yazar, bana atfettiği ‘emellerim’de de yanlış; tek emelim CTP’nin zirvedeki önder parti olması, olabilmesidir…

Sonuç… Yazarın hiddetine ve şiddetine, onun sorduğu gibi bir soruyla yorum getireyim. “Bu tavrın nedeni nedir biliyor musunuz?!”. Beni susturmak… Meraklısı, görsel ve yazılı medyamızı tararsa görecek ki beni, Denktaş ve rejimi bile susturamadı…

Birbirimizden öğrenecek çok şey var; kırarak ufalanırız. Evet, önder yaratıcı olur, kopya çekmez ve ayrıca önder toparlayıcı da olur, kırıp dökmez, buna izin de vermez…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2473 defa okunmuştur