1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ne Çektiniz Be!!!
Ne Çektiniz Be!!!

Ne Çektiniz Be!!!

Ne Çektiniz Be!!!

A+A-

 

Tufan Erhürman
[email protected]

Yöntemlerinizin bir kısmı yanlıştı elbette ama idealleriniz, umutlarınız ve hedefleriniz için aynı şey asla söylenemezdi. İnsanlar eşit olsun, doğal farklılıkları, sosyal, siyasal, hukuksal statüleri üzerinde belirleyici olmasın, o farklılıklar zenginlik olarak kabul edilsin istediniz. Başkaları açken göbeklerini şişirip gezenler, karnı tok sırtı pek olsun diye alttakileri ezenler, hakları yenilenleri görmezden gelenler sizden değildi. Her halk gibi sizin halkınız da kendisiyle ilgili kararları kendisi versin, diğer halklar kadar kalabalık olmasa da onlarla eşit ve kardeş olduğu fark edilsin diye uğraşıp durdunuz. Kendinizden, gençliğinizden, ailelerinizden, dostlarınızdan, çocuklarınızdan çaldığınız zaman bir yana bırakılırsa, tek bir insandan bir iğne bile çalmadınız. Hasbelkader iki iğne buldunuzsa bir yerlerden, birini mutlaka ihtiyacı olan biriyle paylaştınız.
İdeallerinize, umutlarınıza, hedeflerinize inanmıştınız. Sevdiklerinizi, onlardan da önce kendi canınızı tehlikeye atacak, gerektiğinde feda edecek kadar hem de. Kurşunlananlar, ölenler, arkadaşları vurulurken, darağacında sallandırılırken sağ kaldığı için duyduğu utançtan boğulanlar çıktı aranızdan. İşsiz, aşsız kalanlar, göç edenler hep sizin yoldaşlarınızdı. Düşenler düştü ama siz yılmadınız.
Öyle topla, tüfekle, şiddetle yıkılmayacağınızın karşınızdakiler de farkındaydı. Akıllarını kullandılar ve sizi tam doksandan vurdular. Sizi yenmenin tek yolunun, sizi, ideallerinizin, umutlarınızın, hedeflerinizin asla gerçekleşmeyeceğine, bunların insanın doğasına aykırı olduğuna, yöntemlerinizin değil, ideallerinizin, umutlarınızın ve hedeflerinizin yanlış olduğuna ikna etmek olduğunu anladılar ve sizleri de, çocuklarınızı da buna inandırdılar.
Althusser size devletin ideolojik aygıtlarını anlatmıştı; biliyordunuz. Ama bilmek başka, onlara karşı koyacak stratejileri geliştirmek başka bir şeydi. Onlar yetmezmiş gibi, sermayenin ve teknolojinin ideolojik aygıtlarını da koydular devreye ve ikna süreci başladı. Süreç, sırtınızı dayamaya alışık olduğunuz, kendilerinden feyzaldığınız ulusal ve uluslararası güçlerin yıkılmasıyla eş zamanlı ilerliyordu. Bir de, karnı doyurulması gereken çocuklarınız, iş bulması gereken eski yoldaşlarınız ve yaşanamamış gençlik yıllarından kalan eksikleriniz vardı. Hepsi birleşti ve siz, ideallerinizden, umutlarınızdan, hedeflerinizden yavaş yavaş koptunuz.
Kimse hakkınızı yememeli. Bir yerlerde yanlış yapıldığının, bir şeylerin değiştirilmesi, dönüştürülmesi gerektiğinin farkındaydınız. Ama muhtemelen yaşadığınız moral bozukluğunun ve bir kez daha kaybetmiş olmanın yorgunluğunun etkisiyle, değişmeye/dönüşmeye yanlış yerden başladınız.
Yöntemde hatalar vardı veya en azından eskinin yöntemleriyle yeni dönemde mücadele etmek mümkün değildi. Eskinin hiyerarşik yapılanmalarını demokratikleştirmek, elitist, dar grupçu yapıları kırmak, halk adına söz söylemekten vazgeçip, onunla birlikte konuşmanın yollarını bulmak zorundaydınız.
Şiddetin her türlüsünün mücadeleden dışlanması ve yerini akla dayalı hegemonya mücadelesine bırakması gerekiyordu.
Sorunlar arasında hiyerarşi kurmak, mücadeleyi aşamalara bölmek ve göçmenlerin, kadınların, LGBT bireylerin, çocukların, engellilerin haklarının savunulmasını, çevrenin korunmasını devrimden (ya da Kıbrıs özelinde söylersek, Kıbrıs sorununun hallinden) sonraya ertelemek doğru değildi. Eşitlik konusunda verilen mücadeleyi ezilen tüm kesimleri kucaklayacak bir dile sahip kılmak farzdı.
Kendisine karşı mücadele etmeye yeminli olduğunuz “iktidar”ın yalnızca hükümette olanlardan ibaret olmadığı artık öğrenilmişti. Sizin de bunu öğrenmeniz ve eşitlik mücadelesini her türlü iktidara karşı verilen mücadeleyle buluşturmanız, bu arada kendi örgütlerinizdeki iktidarlara karşı mücadeleyi de buna katmanız şarttı.
Verdiğiniz mücadeleyi ancak özne olmanız hâlinde kazanabileceğinizi, hatta özne olmanın kendisinin de mücadelenin en önemli hedeflerinden biri olduğunu fark etmeniz ve sırtınızı dayayacak ağabey arayışından vazgeçmeniz, kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı öğrenmeniz lazımdı.
Siyasi mücadeleyi bir muştulu güne (devrim, Kıbrıs sorununun çözümü, seçim) endekslememeli, onun günün her saatinde sürdürülmesi gerektiğini fark etmeliydiniz. Çünkü yeni toplum, yeni sistem ideali, yalnızca siyasi iktidarın dönüştürülmesini değil, sosyal yaşamın dönüştürülmesini, örneğin tüketim kültürüne karşı mücadele edilmesini de kaçınılmaz kılıyordu.
Yapılması gerekenlerin sayısını daha da artırmak elbette mümkün. Ama değişim hiçbir biçimde sizin ideallerinizden, umutlarınızdan ve hedeflerinizden vazgeçmenizi gerekli kılmıyordu. Ve hata tam da burada yapıldı. Yöntemde gerçekleştirilmesi gereken değişikliklerin hemen hemen hiçbiri gerçekleştirilmedi. Örgütlerinizde dar grupçu, anti demokratik, halka yukarıdan bakan, ben bilirimci, vesayetçi, katılıma kapalı eğilimler korundu. Silahtan arınmış olsa da, şiddet başka biçimlere bürünerek varlığını sürdürdü.
Eşitlik, iktidar karşıtlığı ve hiyerarşinin reddi, korunması ve zenginleştirilmesi gereken ideallerken, zenginleştirilmeyi bir yana bırakın, terk edilmeye başlandı. Göçmenlerin, kadınların, LGBT bireylerin, çocukların, engellilerin haklarının savunulması ve çevrenin korunması temel hedefleriniz arasında bir türlü yer bulamadı. Ama bu arada, eskiden cansiperane savunduğunuz, sınıflar ve katmanlar arasındaki uçurumların kapanması ideali de, “ekonomik akıl” gibi nereden gelip de dilinize bulaştığını bir türlü anlayamadığınız “çağdaş” kavramların etkisiyle buharlaştı.
Özne olma mücadeleniz kimi stratejistlerin zamanlama çabalarıyla açık verdi. Hepsi bir yana, toplumu ve sistemi dönüştürme hedefi de durmadan muştulu bir günün (Kıbrıs sorununun çözülmesinin, iktidara gelinmesinin) ertesine havale edildi.
Geçirdiğiniz değişim sizi o kadar etkiledi ki, bir yandan geçmişte yaptıklarınızla övünürken, diğer yandan o zamanlardaki hâllerinizle dalga geçmenin son derece tuhaf bir çelişki olduğunu bile fark edemez oldunuz.
Evet, kaybettiniz ve yenildiniz. Ama sizin sandığınız anda değil, yeniden kaybetmemek, bir kez daha yenilmemek için, ideallerinizden, umutlarınızdan ve hedeflerinizden vazgeçmeye karar verdiğiniz anda oldu olanlar. Yozlaşma da, adam kayırmacılık da, partizanlık da, ideolojik ve ahlaki çöküntü de o anda başladı.
Kimse aksini iddia edemez; ben de biliyorum; çok çektiniz! Şaka yapma, dalga geçme, popüler bir televizyon dizisinden araklanan iki kelimeyle sizi tiye alma amacıyla yazmadım bu iki sözcüğü. Bu memlekette yaşayan herkes de çok iyi biliyor ki gerçekten iyi niyetliydiniz ve sadece sistemin çarklarına direnmeyi beceremediğiniz için yenildiniz. Ama artık fark etmek zorundasınız ki hatalarınızı yeni hatalarla düzeltmeye kalktınız. Çünkü değiştirmeniz gerekenleri değil, asla değiştirmemeniz gerekenleri değiştirdiniz.
Kolay olmadığını biliyorum ama galiba bugün geldiğimiz noktada bir kez daha değişmeye karar vermekten başka çare yok. Dilerim bu kez doğru yönde değişmeyi becerirsiniz.

Bu haber toplam 2250 defa okunmuştur
Gaile 214. Sayısı

Gaile 214. Sayısı