Ne demek dükkânı kapatalım, tam aksine, dünyaya açalım!
Kimi zaman tam anlatamıyoruz sanırım.
“Hiçlikle” suçluyorlar.
“Ne yapalım yani dükkanı kapatıp gidelim mi?”
“Tam aksine” diyorum.
“Dünyaya açalım.”
…
Gailemizi, itirazımızı, düşümüzü anlatınca “Hiçbir şey olmaz”cı gibi görüyorlar.
Tam aksine…
…
Anlayamadıkları şu!
“Memleket” diyoruz ya.
“KKTC” sanıyorlar.
Memleket Kıbrıs!
Tamamı, hepsi, bütünü…
Bunu hissedemiyorlar.
…
Memleketten umudu kesmek mümkün mü?
“KKTC düzeni”nden umudum yok, doğru.
Ama “memleket” değil asla!
…
“KKTC düzeni”nden sizin var mı umudunuz?
En fazla kutsayanlar dahi inanmıyor.
Geçiniz sözü!
Pratiklerine bakınız senelerce…
…
Memleketin umudu vardır.
Vazgeçmeyeceğiz, bu ülkenin “sınırsız” olacağı güne dek!
Tek bir kimlikle dünyayı selamlamak, uluslararası alanda yarışmak, birlikte üretmek, coğrafyanın potansiyelini birleştirmek gibi bir fırsatımız vardır.
İşte o zaman bambaşka bir hayat olacaktır.
…
Tüm çocuklar aynı anda iki farklı dil öğrenerek hayata adım atabilirler.
Eğitim sistemini böylesine bir “çokluk” üzerine kurgulayabiliriz.
Harika hastaneler kurabiliriz, yeter ki, Kıbrıs’ın insan kaynağını birleştirelim, ortaklaşalım çok daha fazla…
Onlarca kolektif alan yaratabilir, ekonomiyi büyütebiliriz.
…
Bu memleket kendi değerlerine sahip çıkacak, kendi aklını yükseltecek, evlatlarını elinde tüfek nöbet kulübelerinde değil, üretime yönlendirecektir.
Bunu başarabiliriz.
Kimselerin “etnik kimliğiyle” anılmayacağı bir memleket yaratabiliriz.
O çoklu kimliklerimizin üzerine yurt sevgisini koyabiliriz.
Tank paletlerine ve deniz ötesi paranın kokusuna methiyeler düzmeden, içine kan sızmış adaletsizliği üleşmeden ve anıları incitmeden birlikte yürüyebiliriz.
…
“Hiçbir şey olmaz” ne demek!
Çok şey olur, çok…
Çoklukla, farklılıkla, insanlıkla olur.
“Etnik temelli” bölünme yerine, çoğalmakla olur.
…
Bunların hiçbiri hayal değildir ve başarılacak, eninde sonunda, bir gün, mutlaka…
Bir kontrol ediniz?
“Depresyonda mısınız” diye soruyor doktor, madde madde sıralıyor.
“Bir kontrol ediniz” diye.
…
1. Kötümserlik: Bundan sonra iyi olmayacak duygusu…
2. Uyku bozuklukları: Gece yarısı uyanmalar, sabah güne yorgun başlamalar…
3. Genel bir enerji eksikliği: İlerleyici bir yorgunluk hali, isteksizlik, keyifsizlik…
4. Sosyal çevreye karşı ilgisizlik: Yalnızlaşma…
5. İnatçı bir üzüntü hali.
6. Kendine güvende azalma: İşe yaramazlık duygusu hissetme…
7. Unutkanlık ve konsantrasyon güçlüğü….
8. Erken ve kontrolsüz tepkiler: Öfke atakları, aşırı duygusal iniş çıkışlar…
9. İştah değişiklikleri: Özellikle karbonhidratlara ve tatlılara düşkünlük durumu…
10. Cinsel isteğin azalması: Cinsel dürtülerde zayıflık hali…
Bireysel değil de….
Toplumsal olarak baktığım zaman durum “vahim” gibi!
Onuncu maddeyi kapsam dışında tutarak söylüyorum elbette…
Sandıktan çıkacak o güzel kelime
Avrupa Parlamentosu seçimleri var, bugün!
“Bize ne” dersek eğer…
Bir gün, “bu adada biz de varız” dersek, “bize ne” diyecekler.
***
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki asli unsurundan biriyiz.
O nedenle Avrupa Birliği’nin de yurttaşıyız.
Avrupa Birliği seçimi için de oy vereceğiz.
***
“Siyasi eşitlik” diyorlar ya!
Siz evinizde oturunuz ve bekleyiniz ki o eşitlik size misafirliğe gelecek (!)
***
Oy vermezsek, etkimiz de olmaz.
Ve kesin bilgi: Siz ister sandığa gidiniz, ister gitmeyiniz, o parlamentoya 6 Kıbrıslı seçilecek!
Peki oy verirseniz?
En son yayınlanan üç büyük anket bağıra çağıra “Kıbrıslı Türklerin oyları belirleyici olacak” diyor.
Niyazi Kızılyürek gibi tanıdığım en önemli barış yüreklilerinden biri, belki de bu oylarla parlamentoya girecek.
***
“Oy verdiklerimiz bizi temsil ediyor mu” sorusu var.
Sahi!
Bu sorunun yanıtını 1974’ten bugüne bulabildiniz mi?
***
“Nasıl oy vereceğiz” diye de çok soruyorlar.
En kolayı bu!
Siz ki “KKTC’de oy vermeyi başardınız, merak etmeyiniz.
“Profesör” sayılırsınız.
Pazara “gezme”ye gider gibi barikatı aşınız ve oy pusulasında, aynı partiden bir ya da iki adayı “tikleyiniz.”
Bu yeter!
Aday da oy alır, parti de…
***
“Yolu bulur muyum” derseniz.
Merak etmeyiniz.
Yalnız değilsiniz.
Hani “kalabalığa” karışsanız, gidersiniz.
(Gönüllüler de olacak üstelik, görevliler de…)
***
Seçimlerin sonucunda Avrupa Parlamentosu’ndan bir “merhaba” sesi duyacağımıza inanıyoruz.
Üç dilde birden!
Biri Türkçe, biri Elence…
Bir de barışın dilinde!
***
Ama beni en çok da heyecanlandıran bu da değil aslında…
Şu!
Onca sene az çekmedik, çektirmedik birbirimize, bu adanın ahalisi…
Bir kez de…
“Ortak” bir seçim yapalım.
Birlikte…
***
Ne güzel bir kelime: Birlikte!
Lafı uzatmadan…
Bir makalemi şöyle bitirmiştim, evvelden…
“Lafı uzatmanın alemi yok.
Dokunmayınız ülkemize!
İrademize, özgürlüklerimize, demokrasimize dokunmayınız...
Kimliğimize dokunmayınız!
Bıktık, bezdik, usandık talimatlarınızdan, içimize müdahaleden, yaşadığımız kuşatmadan...
Yetti artık, dokunmayınız Kıbrıs’ımıza!”
….
Ne zaman içim dolsa, yazmak istesem, aklıma gelir.
Lafı uzatmanın alemi yok.
Tebrik!
Bir defa da “maskesiz” yaşasak şu hayatı, ne olur yani!
Örneğin ajanstan şöyle bir haber yayınlansa…
“Başbakanlık görevini devralan Ersin Tatar ile Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, yeni hükümetten dolayı Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nu arayarak tebrik etti.”