1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. NE GİDEN MEMNUN, NE KALAN
Sami Özuslu

Sami Özuslu

NE GİDEN MEMNUN, NE KALAN

A+A-

 

Stansted Havaalanı'nda bilet kontrolüne girerken bir ağabeyim seslendi. Biraz sohbet ettik. 44 yıldır Londra'daymış. Artık dönmek istiyormuş vatanına...
Oysa ben son yazımda 'Elveda Güzel Vatanım' diye yazmıştım.
Gerçi üç günlüktü benim gidişim. 'Gitmek' bile denmezdi. Lakin o yazıda anlattığım, Kıbrıs'ın giderek hepimize 'yol verir' hale geldiğiydi.
Hatta dönüşte yazacaklarım bile aklımdaydı:
"Ben sana döndüm ey güzel vatanım, lakin sen çoktan gittin elden!.."
Her zaman 'giden' değil ki asıl terk eden...

*  *  *

Bilet kontrolüne yönelirken, sohbet ettiğim büyüğüm "Belki artık döneriz" deyince, "Biz de Londra'ya kaçmayı düşünüyorduk" dedim, güldük.
Tıpkı şiirdeki gibi...
Ne çok giden memnun yerinden...
Lakin...
Dönen de yok seferinden...
Kalan da pişman, giden de...

*  *  *

Hem BBC-SİM ilişkilerinin gelişimi, hem de 'Bölünmüş Başkentin Hayalet Havaalanı'nın gösterimi yönünden kısa ama verimli bir seyahatti. Üstelik dostlarımla da uzun süre sonra görüşme, sohbet etme fırsatı buldum.
Kıbrıslı Türklerin yanı sıra, özellikle belgesel gösterimi sonrasında Kıbrıslı Rumlarla da konuşup görüş alış verişinde bulunmak çok yararlıydı.
Bizde, yani Kıbrıs'ta pek heyecan yok hala, lakin Londra'daki insanlar müzakerelere dair umutlu sözler duymak için can atıyorlar. Yazık ki benden çok da pozitif cümleler duyamadılar. Çünkü
'temkinli iyimserlik'ten fazlasını hissedemiyorum hala...
Haksız mıyım?

*  *  *

Kıbrıs güzel. Londra da güzel.
Kıbrıs pahalı. Londra da pahalı.
Kıbrıs güneşli. Vallahi kaldığım üç günde Londra da güneşli sayılırdı. 'Az bulutlu' diyelim!.. Yağmur ve soğuk yoktu en azından...
Doğrusu Londra'yı (genelde metropolleri) çok sevemiyorum. Bu sefer Londra'yı sevdim.
Bunun nedeni ne acaba, bilemiyorum.
Belki kısa süre kaldım, işler yolunda gitti. Uçak da pek sallanmadı hem...
Ama sadece bunlar değil. Beklediğimden daha huzurlu, daha güvenli ve sakin bir kent buldum. Belki bendeki algı yanlıştı. O da mümkün...
Ya da giderek bizde huzur ve güvenlik azalıyor da ondan mı?

*  *  *

Hayat hızlı akıyor Londra'da... İş ve ev arasında geçiyor ömür.
Büyük kentlerin rutini böyle...
Sosyal yaşam kısıtlı. Komşuluk, ahbaplık, akrabalık ilişkileri bizdeki kadar sık ve sıkı değil.
Ve fakat bizde de ilişkiler bu yöne doğru yönelmiş durumda.
Eskiye nazaran daha mekanik, daha mesafeli...
Geçim telaşı, ekonomik sıkıntılar hayatı zorlaştırıyor her yerde...
Bizde bir de 'belirsizlik' var ki, birçok 'artı'yı alıp götürüyor...
Tansiyon, şeker ve bilumum hastalığın da bir numaralı tetikçisi üstelik bu. Kesin stres nedeni çünkü...

*  *  *

Londra'da tanıştığım bir yabancı 'Kıbrıs'ın kuzeyinden emlak alayım mı, tavsiyen nedir?' diye sorunca, önümdeki bardaktan su içtim. Sonra bardağı bir daha doldurup yeniden kafaya diktim. Yavaş yavaş içtim ki zaman kazanayım...
Öksürdüm, gırtlağımı temizledim, sağa sola baktım.
Cevap için gözümün içine baktığını anlayınca kem küm ettim.
Ne diyeyim ki ben sana?
Kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş!
'Almak da iyi ama almamak da gerekebilir' anlamına gelebilecek, uzun ve çelişkili, anlam bütünlüğü olmayan, tuhaf bir cevap verdim.
Allahtan yemek bitti de kalkıp dağıldık.
Türk malı, Rum malı, mücahit puanı, eşdeğer, son kullanıcı, koçan, tahsis, hali arazi ve diğer KKTC'ye münhasır emlaksal kavramların içinden ben çıkabilsem, yabancı arkadaşıma daha kolay yanıt verebilirdim belki...

*  *  *

Bu yüzden Stansted'de bilet kontrolüne girerken 'memlekete dönme' iradesi beyan eden ve bu beyanı nedeniyle hem takdir ettiğim, hem de kendisi adına sevineyim mi üzüleyim mi bilemediğim ağabeyimle vedalaşırken, muhtemelen bir sonraki karşılaşmamızın da havaalanında olacağına dair bir önsezi oluştu beynimde...
Kim gider, kim döner?
İşten onu öngöremedi hiçbir sezim...

Bu yazı toplam 2006 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar