1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. “Ne idiği belirsiz”
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

“Ne idiği belirsiz”

A+A-

“Ne idüğü belirsiz” şeklinde söyleniyor ama doğru yazılımı “ne idiği belirsiz.”
Ne olduğu, niteliği, soyu sopu, nereli olduğu bilinmeyen anlamını taşıyor.

“Başbakan” olarak atanan Ünal Üstel adanın güneyinden satın alınan etleri böyle tanımlıyor.
Hem de sık sık tekrar ediyor:
“Güneyden alınan ne idüğü belirsiz ete karşılık et ithali kararı aldık. Halkımızın güneyden ne idüğü belirsiz et yemesine izin vermeyeceğiz.”

Bu yorumu hangi veriye göre yapıyor?

Et ithali kararı aldılar ya bunu haklı göstermek için illaki milliyetçi bir dil kullanmak ya da düşmanca yaklaşım göstermek ihtiyacı duyuyorlar.
Huyları böyle!

***

Adanın güneyinde hayvanlar Avrupa Birliği sertifikalı mezbahalarda kesiliyor.
Hepsi barkotlu!
Şunu merak ediyorum, bugüne kadar güneyden alınan etten dolayı hastane kayıtlarında tek bir zehirlenme vakası var mı ya da güneyden gelen ette herhangi bir bakteriye rastlandı mı?

“Ne idiği belirsiz” bir demokrasi sonucu makam sahibi olabilirsiniz ama konuşurken biraz daha dikkatli, sorumlu, özenli olmanız gerekir.
Unutulmasın, 250’den fazla işletme ya da üretici, Yeşil Hat Tüzüğü kapsamında güneye mal satıyor… Kıbrıs’ın güneyine yönelik ticaret yıllık 15 milyon Euro’yu aştı...
Böylesi önemli bir “ortak ticaret alanı” oluşmuşken temelsiz suçlamalar ilişkileri zehirler...
Yakınlaşmayı ve ekonomiyi darbeler bu dil…

Pırıl pırıl marketlerde, kasaplarda satılıyor bu etler ve üstelik Avrupa’dan gelen et değil yalnızca Kıbrıs’ta yetişen kuzu ya da dana eti de çok daha ucuz kuzeye göre…

***

Adanın kuzeyine ithal edilecek et için “Hollanda’dan gelecek, oraya başka bir yerden gelecek, o geldiği yerden tüm belgeleri Hollanda’da verilecek” gibi çok da anlaşılmayan ifadelerle anlatıyor Ünal Üstel…

“İthal et” kararına karşı olmadığımı sürekli okurlarım bilirler.
İlkeli yönetilirse ithal etin üretimi de geliştirerek toplumsal yarar getireceğine inandım.
Özellikle de donmuş değil karkas etin…

Ziraat Mühendisleri Odası, Veteriner Dairesi, Hayvancılar Birliği, Kasaplar Birliği, Restorancılar Birliği ve diğer uzmanlar birlikte sürecin kolektif yönetilmesi gereğini ısrarla gündeme taşıdım.
Öyle olmuyor maalesef…

***

Yeşil Hat üzerinden “et ticareti” de mümkün olsa keşke…
Bunun için çalışma yapılsa…

Şimdi örneğin “donmuş patates” Yeşil Hat Ticareti kapsamında satılacak; Avrupalı uzmanlar gelecek, üretim ve depolama alanlarını denetleyecek, nakliye koşullarına bakacak ve “uygunluk” belgesi verecekler.
Böylece kuzeyden güneye “donmuş patates” taşınacak.
Et için bu neden olmasın?

“Yoksul insanlar çok daha ucuza et tüketebilmelidir” diyenler, Yeşil Hat üzerinden karşılıklı et ticaretinin gerçekleşmesi için çaba harcayabilirler…
Üstelik Hollanda’dan gelecek etten daha ucuz ve zahmetsiz!

ne-idigi-belirsiz.jpg


“Kuzu eti 400 TL’yi geçmeyecek”

Ankara’daki iktidarın ada yarısına “Başbakan” olarak görevlendirdiği Ünal Üstel’in iddiası şu:
“İthal kuzu etinin kilosu 400 TL’yi geçmeyecek şekilde satılacak.”

Bunu bir yere not ediniz.
BRT’deki program kaydınız da saklayınız.
“Böyle dememiştik” olmasın…

***

Hollanda’dan gelecek kuzu etinin satış fiyatı 400 TL’yi geçmeyecek, Üstel’e göre…
İddialı.
Hedef olarak da yoksul insanların evlerine daha fazla et girmesini işaret ediyor.
Sonuç böyle olursa haklı çıkacak.
“Bir hedef koydu ve başardı” diyeceğim.
Takdir edeceğim.

“Biz eti ne otelciye getiriyoruz, ne de gazinocuya, biz eti halkımıza getiriyoruz” sözlerinin karşılığını da hayatın içerisinde göreceğiz.

Ya böyle olmazsa?
O durumda yaşadığımız onca gerilim, kaos, gürültü kalacak yanımıza, bir de hayvan üreticilerinin kırgınlığı, kızgınlığı, yoksunluğu…

Çok inandırıcı gelmiyor bana, kasaplarda ya da marketlerde, kilosu 400 TL’ye kuzu eti satılacağı…
Umarım gerçek olur…
Yalan olursa eğer…
Onca yalana bu da eklenecek…

kuzu-eti.jpg


“Mezbahalara” dair

Bir alıntı yapmak istiyorum.
Ünal Üstel’in danışmanları belki dikkatine getirirler…
Bilmesinde yarar vardır.
Sözcüklerini çok daha dikkatle seçer ve her meseleyi öyle düşmanlığa yormaz böylece…

Diyalog’ta Reşat Akar yazdı…

***

Kıbrıs’ın güneyinde 160 civarında mezbaha vardı…   
Avrupa Birliği’ne üyelik başvurusu yapıldıktan sonra, uyum yasaları ve tüzükleri gündeme geldi…
AB “tüm mezbahaları kapatıp, iki tane yeni inşa edeceksiniz” dedi ve güneydeki yönetime mali yardımda bulundu…   
İki tane modern mezbahanın inşası sonrasında diğerlerinin kapılarına kilit vuruldu…   
Özellikle köylerde kısa süreli eylemler yapıldı ama herkes AB kurallarına uymak zorunda kaldı…    Son 20 yıldan bu yana güneydeki hayvanlar veteriner kontrolü altında kesiliyor ve mühürleniyor…
Tüketiciler güvenilir bir şekilde ete ulaşıyor…   

Bir de kuzeydeki duruma bakalım…
İddiaya göre ülkemizde 60 civarında mezbaha vardır…
Bunların çok büyük bir kısmında veteriner kontrolü olmadan kesim yapılıyor…
Büyük belediyelerde veteriner olmasına karşın, onların da gerekli kontrolü sağlayamadığı konusunda bilgiler alınıyor…
Yani, kuzeydeki tüketiciler yediği etin sağlıklı olup olmadığını bilmiyor…
Hayvanlarda hastalıkların gündemden düşmediği bir ülkede kontrolsüz kesim yapmak, insan sağlığını ciddiye almamak demektir…
Ne var ki; başkent Lefkoşa’da büyük paralar harcanarak inşa edilen modern mezbaha bir türlü devreye giremedi… Belediye, zarar edileceği gerekçesiyle işletme sorumluluğundan kaçtı… İki kez kiralandığı halde, özel işletmeciler de başarılı olamadı… Ve milyonlarca lira harcanarak inşa edilen binaya kilit vuruldu…
Bizim becerimiz ve yönetme kapasitemiz işte bu kadar…


Yüzme suyu kalitemizi ölçtük mü?

Yaz geldi ya!
İki meselenin eli kulağındadır.
Biri, deniz suyu kalitesi…
İkincisi, plajlara ücretli giriş…

Umarım “hükümet” özellikle casinolu otellerin kıyı işgallerine ses çıkarır ve Anayasa’yı anımsatır: Plajlar halkındır!
Barikatlar kurulmaz plajlar önüne, insanlar bilet kesmeye zorlanmaz.

***

Kıbrıs Cumhuriyeti, Avrupa Birliği‘nde %97 oranıyla “mükemmel kalitede yüzme suyu” oranı en yüksek ülke oldu.
Avrupa Çevre Ajansı (EEA) istatistikleri böyle söylüyor!

“Halkımız” için çalışan Ünal Üstel’e önerimizdir.
Ya Hollanda’dan deniz suyu getirelim.
Ya da denizlerimize lağım karışmasına bir son verelim…

Bunun için de nüfusu, yapılaşmayı, kalabalıklaşmayı kontrol altına alalım önce…
Avrupa Çevre Ajansı’na davet de yapabiliriz.
“Geliniz, adanın kuzeyindeki denizleri de denetleyiniz lütfen…”

Yüzme suyu kalitemizi hep birlikte görürüz böylece!

yuzme-suyu-kalitemiz.jpg

Bu yazı toplam 2551 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar