Ne şiş yansın, ne kebab...
Crans-Montana zirvesi çökeli tam 2 ay oldu. Liderler bu 2 ay içerisinde hemen hergün karşılıklı birbirlerini suçladı.
Anastasiadis zirveye katılmasının ana nedeni olan zirvenin başarısızlığının sorumlusu olarak Türkiye’yi işaret etti. Kendi yurttaşları dahil kimseyi ikna edemese de bunda ısrar ediyor.
Akıncı ve Türk tarafı da zirvenin çökmesinin sorumluluğunu Anastasiadis ve Rum tarafına yıkmaya çalışıyor.
İşte bu noktada BM Genel Sekreteri Gutteres’in BM Güvenlik Konseyi’ne sunacağı rapor önem kazanıyor.
Raporda başarısızlığın sorumlusu olarak BM herhangi bir tarafı işaret edecek mi?
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Eide geçen ay raporunu genel sekretere verdi ve görevinden istifa etti. Eide kendi ülkesinde seçimlere hazırlanıyor.
Ama genel sekreter bu rapora elbette kendi görüşlerini de ilave ederek GK’ya sunacak.
Dün Rum basınından öğrendiğimize göre Gutteres raporu bilinçli olarak geciktiriyor. Muhtemelen ay ortasında iki lider de BM Genel Kurulu için New York’ta olacaklar ve Gutteres’le ayrı ayrı görüşecekler. Gutteres rapora ancak bu görüşmelerden sonra son şeklini vererek Güvenlik Konseyi’ne sunacak.
Yine Rum basınından öğrendiğimize göre rapor doğrudan bir tarafı suçlayıcı olmayacak ve iki tarafı da eşit oranda sorumlu tutacak.
Zaten taraflardan birini sorumlu tutan bir rapor beklemedeiğimi ben Montana zirvesinin hemen ertesinde bu köşede dile getirmiştim.
BM için temel prensip “ne şiş yansın, ne kebab” anlayışıdır.
Yarım yüzyıldan fazla devam eden ve bir türlü çözülemeyen Kıbrıs sorunu bu aşamaya geldiyse bunda elbette en başta sorumlu olan taraflardır. Ama BM’nin bu “ne şiş yansın, ne kebab” anlayışı da çözümsüzlüğün nedenlerindendir.
BM her durumda net tavır koyarak sorumluyu işaret etse ve ilgili tarafa gerekli yaptırımları yönlendirse Kıbrıs sorunu gibi dünyada uzayıp giden bütün sorunlar bu kadar uzamazdı diye düşünüyorum.
Ben BM’nin bu konuda daha cesur davranması gerektiğini düşünüyorum. Üstelik sadece sorumlu tarafı değil, bütün açıklığı ile masada konuşulanları kimin ne istediğini, nereye kadar esneklik gösterdiğini, ya da göstermediğini de açıklamalıdır.
Halklar kenarda durur ve seyirci olursa sorunların çözülmesi daha zordur. Milliyetçiliğin kör ettiği liderlerin esnemesi halkların uyanmasına ve sürece aktif katılımına bağlıdır.
BM bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır. Elbette şimdi artık geç kalındı. Rum tarafı Şubat’ta yapılacak başkanlık seçimine hazırlanıyor. Adaylar hemen hemen belli oldu ve çalışmalarına başladı.
Bu aşamada herhangi bir müzakere verimsiz olur. Zaten kimsenin bunu zorlayacağını sanmıyorum. Ama Şubat 2018’den sonra yeni seçilecek başkanla bir deneme yapılabilir.
Kim seçilecek, seçilen lider nasıl bir yaklaşım göstercek elbette bunu şimdiden bilemeyiz. Buna rağmen ben BM’nin Şubat sonrası için yeni bir senaryo hazırladığını ve bu senaryoyu yaşama geçiremek için elinden geleni yapacağına inanıyorum.
Elbette Eide’nin veda ziyaretlerinde yaptığı açıklamaları dikkate alarak aynı hataları tekrarlamamaya özen göstereceğine inanmak istiyorum. Bu da Kıbrıs halklarının sürecin dışında kalarak, seyirci pozisyonunda olmaması uyarısıdır.
Yeni dönemde başta BM olmak üzere bütün çözüm güçlerine düşen ana görev Kıbrıslıların izleyici değil, oyuncu olacağı yeni bir sürecin yaratılmasıdır.
Bu da “etliye, sütlüye dokunmama” ya da “ne şiş yansın, ne kebab” türünden yaklaşımlarla olmaz.