Ne Yaptık Da Çocuklarımız Böyle Oldu?
Yazının başlığı şöyle de olabilirdi, “Neyi yanlış yaptık da çocuklarımız böyle oldu?”
Size de bir şeyleri yanlış gelmiyor mu? Sanki çocuklarımızda gözlemlediğimiz davranışlarda bir yanlışlık var gibi değil mi! Anne-babası siz olun ya da olmayın etrafınızı çevreleyen çocuklardan beklediğiniz davranışları göremiyorsunuz değil mi!
Son iki yıldır yüz yüze eğitimden uzak kalan, bu nedenle de dijital bir dünyanın içine kendini daha da derin bir şekilde hapsedip bir türlü gerçek dünyaya yüzünü çeviremeyen çocuklarımız olduğunu fark ediyorsunuz değil mi?
Şubat tatili döneminde birçok öğretmen arkadaşımla sohbet etme fırsatı buldum. İşte derin bir kaygıyla söyledikleri:
- Çocuklar sınıfta verdiğim talimatları anlamıyor.
- En basit uygulamaları bile algılamakta zorluk çekiyorlar.
- Herhangi bir konuyu iki-üç kez tekrar etsem bile bir türlü anlayamıyorlar.
- Hiçbir görevi tam olarak tamamlayamıyorlar.
- Ne istediğini söylemeyi becermiyor, kendisinden istenileni anlayamıyorlar.
- Arkadaşlarıyla oyun oynamayı bilmiyorlar.
- Arkadaşlarının canını yakacak hareketlerden kaçınmıyorlar.
- Küfürlü konuşmayı normal görüyorlar.
- Neredeyse tüm iletişimlerinde itme, vurma ve kontrolsüz güç var.
- Tatmin olmuyorlar, beğenmiyorlar, mutlu olamıyorlar.
Bu kadar da değildir demeyin. Ne yazık ki okullarımızdaki durum tam da yukarıda okuduğunuz gibi…
Nitelikli genç nesil yetiştirmesi gereken eğitim sistemimde bazı şeyler, belki de birçok şey ya eksik ya da yanlış kurgulanmış. Mesela;
- Dürüstlük, sorumluluk, etik kurallara bağlılığın ve hukukun üstünlüğünün vaz geçilmez olduğunu öğretmeyi eksik kalmış olabilir mi?
- Her türlü ayrımcılığa karşı olmayı, farklılıklara saygı duymayı, farklı düşüncelere tahammül edebilme becerilerini kazandırmayı ihmal etmiş olabilir mi?
- Çocuk ve insan haklarını içselleştirmeyi, şiddete karşı duyarlı olmakla ilgili içerikleri müfredata yerleştirmemiş olabilir miyiz?
- Sistem; eşitlik, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmanın güzelliklerini öğretemiyor olabilir mi?
- Bilinçli tüketici olmayı, estetik değerlere sahip, çevreye duyarlılığı olan ve toplumsal hayata aktif katılımı başarmış öğrenciler yetiştirmeyi unutmuş olabilir miyiz?
Kısacası bütün düzenimizi sınavlarda yüksek not alma üzerine kurup, iyi insan yetiştirmeyi ihmal etmiş olabilir miyiz?
Kurguladığımız bu yapı ve anlayışla; dijital dünyanın içine doğmuş, zor beğenen, tatminsiz, sürekli ekranlarla konuşan, en çok bir paragraf yazı okuyabilen, hayattan tat almayı öğrenememiş, mutsuz çocuklar yetiştiriyoruz. Üretimden, estetikten, sanattan, insan sevgisinden uzak bir neslin bedelini çok ağır ödeyeceğimiz aşikar.
Buraya Dikkat
Bilimsel Olmayan Bilimsel Etkinlik
Günümüzde birçok ölçekte bilimsel etkinlikler görebiliyoruz. Bir gün süren bilimsel atölyelerden tutun da binlerce kişinin katıldığı bilim şenliklerine kadar geniş bir yelpazede etkinlikler giderek yayılıyor. Bilimsel etkinlikleri düzenlemek de bu etkinliklere katılmak da kişilerin öğrenim, arşiv oluşturma ve yeni fikirler edinme sürecine de katkıda bulunuyor.
Ne var ki “bilimsel etkinlik” adı altında yapılan her etkinlik de “bilimsel” değildir. Kimi çalışmalar, bilimsellik kılıfı altında belirli bir fikri dayatma haline dönebiliyor. Tıpkı geçtiğimiz hafta düzenlenen Aile Çalıştayı gibi…
Sonuçları nedir, kimin ne işine, nasıl yarayacak bilemem ama adından tanımına, organizasyonunda tartışma konularına kadar neredeyse her boyutu ciddi sorunlar içeren bir etkinlik oldu “1. Aile Çalıştayı”…
Anlayana Gülmece
İnat Uğruna
Bir gün üç arkadaş birbirlerine ne kadar inatçı olduklarını ispatlamaya çalışır ve herkes en çok inat ettiği anısını anlatmaya başlar… Biri hemen söze başlar;
- "Bir gün evi telefonla aradım, hanım alo demedi, ben de cevap vermedim, telefon sabaha kadar açık kaldı"
Diğeri "O da bir şey mi?" diyerek söze girer:
- “Ben bir gün eve geldim, kapıyı çaldım, hanım kimsin demedi, ben de kim olduğunu söylemedim, sabaha kadar kapının önünde yattım."
Üçüncüsü "O da bir şey mi?" diyerek;
- “Biz evlendiğimizde karım bana dokunmadı diye bende ona dokunmadım ve hala daha da dokunmuyorum" der.
Diğer ikisi, biraz şaşkın biraz da alaycı bir tavırla;
- "Olur mu? Yahu, "Sizin iki tane çocuğunuz var?"
Hemen yanıt gelir:
- "İnat ettim onları da sormadım."