1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Ne yasaklama, ne de kısıtlama; yapılan şey düzenleme”
“Ne yasaklama, ne de kısıtlama; yapılan şey düzenleme”

“Ne yasaklama, ne de kısıtlama; yapılan şey düzenleme”

Kıbrıs Türk Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, yabancıların mal alımıyla ilgili yapılan çalışmaların ne yasaklama, ne de kısıtlama içerdiğini, yapılan çalışmanın düzenleme olduğunu söyledi.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Kıbrıs Türk Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, yabancıların mal alımıyla ilgili yapılan çalışmaların ne yasaklama, ne de kısıtlama içerdiğini, yapılan çalışmanın düzenleme olduğunu söyledi.

Çalışma izni, oturma izni gibi konularda düzenleme yapılması için çalışma yapıldığını kaydeden Gürcafer, tatil amaçlı ev alanla, yerleşme amaçlı ev alan yabancıların birbirinden ayrılmasının gerektiğini vurguladı.

“Demografik yapıyı kim bozar? Dışarıdan gelen yerleşik nüfus yani yerleşme için gelen nüfus... Tatil amaçlı gelen demografik yapıyı bozmaz” diyen Cafer Gürcafer, “Oturum izni alma ve iş kurmayla ilgili mevzuatımız, toplumu koruyan, toplumsal fayda elde edilecek noktada değil. Esas sıkıntı buradadır. Esas sıkıntı, ev yapılıp satılmasında değildir” dedi.

Gürcafer, vatandaşlık verme konusunda çok hassas davranılması gerektiğini belirterek, “Dünyada sermaye, yatırım iklimini çok iyi koklar ve yatırım iklimi nerede oluştuysa, oraya gider. Bundan dolayı ülkeler kurallar koyarlar ki, belli bir disiplin olsun. Bizde bu yoktur. Bu olmadığı için bu noktaya geldik” diye konuştu.

Gürcafer, esas tehlikenin , tarımsal arazi olan Mesarya bölgesinde proje yapma girişimleri olduğuna dikkat çekerek, şu ifadeleri kullandı:

“Bu ülkeyi seven herkes, konuşmayı bir tarafa bırakacak ve iş yapacak. Bu bir toplumsal sorundur, hepimizin sorunudur. Mesela, mecliste bir ad-hoc komite kurulabilir ve sorunların

hepsi masaya yatırılır ve çok hızlı bir biçimde uzlaşıya varılabilir.”

 

“Toplumun tepkisi haklı bir tepkidir”

Soru: Yabancıların Kıbrıs’ın kuzeyine olan ilgisinin sebebini neye bağlıyorsunuz?

Gürcafer: Bu konjenktürel bir gelişmenin neticesidir. Birkaç tane faktör var. Bunların içerisinde en önemli faktör, korona salgınıdır. Korona salgınında, dünyada birkaç yüz milyon insanın değer yargıları etkilendi. Birçok insan, “salgını atlattıktan sonra ömrümün geriye kalanında, paramın değer edeceği bir ülkede rahat yaşamak istiyorum” diye karar verdi. İspanya, Yunanistan, Türkiye, Güney Kıbrıs, Malta gibi ülkelerde konut alımı hareketlendi. Hareket eden bu insanların bir kısmı da, bize geldi.

İkincisi, İran’daki karışıklıktan, baskıcı rejimden kaçan insanlar, adanın kuzeyi Müslüman olduğu için, burayı tercih etti. Üçüncüsü, Rusya-Ukrayna Savaşı ve o taraflardaki karmaşadan kaçanlar da geldi. Avrupa’dan da, büyük metropollerden kaçmak isteyen birçok insan bizi tercih etti. Dünyada bir milyara yakın insan bu şekilde yer değiştirdiğinde, bunların içerisinde 30-40 bininin de bizi tercih etmiş olması çok büyük bir rakam değil. Bizim ölçeğimiz için büyük.

Toplum olarak haklı bir endişemiz var. Nedir bizim endişemiz? Bizim bir kimlik sorunumuz var. Tanınmamış bir ülke olduğumuz için çocuklarımız göç ediyor ve toplumsal varlığımızın yok olması endişesini taşıyoruz. Bu olaylarda, bu temelde bir tepki verdik. Aslında toplumun tepkisi haklı bir tepkidir. Ama, esas kaygı duyulması gereken, yabancının burayı tercih etmesi değildir, ülkede bu konularda bir düzenlemenin olmamış olmasıdır. Eğer bir düzenleme olursa, siz bunu bir turizme döndürürsünüz ve bundan toplumsal fayda elde edersiniz. Düzenlemeleriniz yoksa burası bir cehenneme döner, her şeyde kaos olur. Halk bunun toplumsal faydasını görmediği için tepki veriyor.

Bu tartışmalar başladıktan sonra, biz ne eksiğimiz var, toplum niye buna tepki veriyor diye araştırdık. Aslında biz önceden uyarılarda bulunmuştuk ama toplum olarak duvara toslamadığımız sürece, hiçbir konuda önlem almayız. Arz talep merkezli olarak arazi fiyatlarında ciddi bir artış oldu, bu da inşaat maliyetlerini yükseltti. Diğer taraftan, enflasyon temelli alım gücü düştüğü için, insanlarımız ev alamaz noktaya geldi. Bu noktada, sosyal konut projesini yaptık. Yabancıların mal alımlarında tapu harcını %6’dan %12’ye çıkarttırdık, %3 TMK’ya %3 de sosyal konut fonuna gitsin ki insanlarımıza sosyal konut projesi yapabilelim. Bu, son aşamasına geldi.

 

“Demografik yapıyı kim bozar?”

Toplumun tepki verdiği ikinci nokta, demografik yapısının bozuluyor olmasıdır. Demografik yapıyı kim bozar? Dışarıdan gelen yerleşik nüfus yani yerleşme için gelen nüfus... Tatil amaçlı gelen demografik yapıyı bozmaz. Yapsat bu konunun neresindedir diye araştırdığımızda, ülkede ikamet etme konusundaki mevzuatlarda ciddi bir boşluk olduğunu gördük.

 

Soru: Eylül 2023’de Yenidüzen Gazetesi’ne yabancılara 34 bin 200 konut diye bir açıklamanız oldu. Şu anda güncel rakam nedir?

Gürcafer: Güncel rakamı bilmiyorum ama bir yavaşlama olduğunu söyleyebilirim.

 

“Esas sıkıntı, ev yapılıp satılmasında değildir”

Soru: Yabancıların mal alımı yasaklanıyor mı, kısıtlanıyor mu? Şimdi yapılmakta olan çalışma nedir?

Gürcafer: Ne yasaklanıyor, ne de kısıtlanıyor. Yapılan şey düzenlemedir. Bahsettiğim endişeleri giderecek bir düzenleme üzerinde çalışılıyor. Tatil amaçlı ev alanla, yerleşme amaçlı ev alanı birbirinden ayırmak lazım. Bütün dünyada, tatil amaçlı ev alan kişi, senenin belli tarihlerinde gelip orada kalabilir. Yılda ortalama yüz gün orada kalır, geriye kalan 265 gün de ev, Airbnb ve benzeri sistemlerin içerisinde kiralanır ve ülkeye turist gelir. Yani bunlar bir nevi turistik tesistir. Bizde bunun yasası yok, şimdi bunun yasasını yapıyoruz. Tatil evleriyle yerleşme amaçlı evler ayrılsın. Bir evin senede ortalama dört ay yani on altı hafta kiralanması durumunda 50 turist getirisi vardır. Bunun için herhangi bir para harcamazsınız. Kişi başına 1000 dolar koyarsak, 50 turist 50 bin doları bu ülkede harcar. Bu büyük bir rakamdır ve çarpan etkisi de çok yüksektir.

Kendi bulunduğu coğrafyada şartlar kötüleştiği için çoluğunu çocuğunu toplayıp gelen ve bir de iş kuranlar var. Gelen yabancı iş kurduğunda, benim esnafımın işi bozulur. Bununla ilgili mevzuatta da boşluklarımız var. Yani oturum izni alma ve iş kurmayla ilgili mevzuatımız, toplumu koruyan, toplumsal fayda elde edilecek noktada değil. Esas sıkıntı buradadır. Esas sıkıntı, ev yapılıp satılmasında değildir. 100 bin ev yapıp satsanız, her evi dört yatak diye hesaplasanız, bu 25 bin yatak, turistik tesis demektir. Eğer o kişi burada kalmazsa, hastaneye gitmezse, çocuklarını okula yazdırmazsa, köşeye bir bakkal dükkanı açmazsa ve sadece gelip burada tatil yaparsa, bu bizim tercih etmemiz gereken bir yöntemdir. Malta’da, Güney Kıbrıs’ta, İspanya’da, İtalya’da uygulama böyledir.  Bundan rahatsızlık duymuyorlar. Çünkü her şey kayıt altındadır ve bundan ülke olarak ciddi bir menfaat elde ediyorlar.

 

Soru: Düzenlemeler kapsamında çalışma ve oturma izni konusunda ne yapılmak isteniyor?

Gürcafer: Çalışma izni konusunda, gelen kişiye ne iş yapılacağı sorgulanacak. Yapacağı iş, benim insanımın yaptığı bir işse, izin verilmeyecek. Gelen kişi, nitelikli, özellikli ve bu ülkede olmayan işler yapacaksa, o zaman çalışma izni verilecek. Organize sanayi bölgesiyle ilgili de bir yasa hazırlandı. 20 milyon euro üzerinde yatırım yapacak olanlar yer alabilecek.

Müteahhitler Birliği Yasası’na göre şirketin %100’ü yerli olmadığı sürece müteahhitlik yapamaz. Ama bir arazi satın alıp, avukat, muhasebeci veya emlakçıyla ortak, o araziye yapsat yapıyorlardı. Yeni düzenleme bunu engelliyor, yasaklıyor. Yani yapsatı artık dışarıdan gelen yabancılar yapamayacak. Anormal derece patlamanın bir nedeni de, dışarıdan gelen yatırımcıların bu işi kayıtlı olmadan yapıyor olmasıydı. Bu çok vahşi bir şeye dönüştü, yalnızca yatırım ikliminin olduğu Tatlısu, Esentepe, İskele gibi bölgelere değil, Mesarya bölgesine de sıçradı. Mesarya bölgesinde tarımsal arazilerin korunması konusunda ciddi çalışmalar var.

cafer-gurcafer-1.jpg

Yeni düzenleme nasıl olacak?

Kısacası, birincisi yabancı ortaklı şirketlerin gayrimenkul işi yapma amaçlı arazi alımları yasaklanıyor. Sanayi, turizm ve diğer sektörlerde, projesinin kabul görmesi halinde, o proje için kullanma amaçlı olarak arazi alabilecek, onun dışında alamayacak. İkincisi, oturum izni almayla ilgili mevzuat gözden geçiriliyor, yasal düzenlemesi yapılıyor. Üçüncüsü, yabancıların ev alımı devam edecek, bir tane ev alabilecek ama oturum izni, çalışma izni başka yasalarla düzenleniyor. Dördüncüsü, tatil evi yasasını yapıyoruz; oturmak için ev alacakla, tatil evi alacakları ayıracağız. Denetleme amaçlı sistem kurulacak ve takibi yapılacak.

 

“İsrailli askerleri eğitim kampına getirip eğitiyorlar” iddiası...

Soru: Sözleşmeyle, avukat veya başkasının adına alınan mallar konusu da tartışılıyor.

Gürcafer: Sözleşme önemli değil, esas olan tapudur. Tapu Dairesi’nde devralınmadığı sürece, o mal yabancılaşmış olmaz. Devletin yasası, “bir tane alabilir” diyorsa, kağıt üstünde istediği kadar alsın, anlamı yok. Müteahhit parasını alır, yabancı evini alır ama devlet parasını alamaz. Bizim, devlet olarak, bir sürü sıkıntılarımız var ve bunları giderebilmek için paraya ihtiyacımız var. Şimdi yapılacak düzenlemede, sözleşmeyi Tapu Dairesi’ne yatırmayan, İçişleri Bakanlığı’na izin almak için müracaatta bulunamayacak. Tapu Dairesi’ne gidilince, vergisini ödemek durumunda kalacaklar.

Çok farklı eleştiriler var. Doğru temelde yapılan eleştiriler olduğu gibi, kötü niyetli ortaya atılan spekülasyonlar, siyasi beklentiler için yapılan, iç hesaplaşmalar için yapılan açıklamalar da var. Hepsi birbirine girdi. Örneğin geçtiğimiz günlerde, bir Türkiye gazetesinde, bir milletvekili, üstelik iktidar partisinin bir milletvekili ve bir komitenin başkanı “Ceasar’da bir eğitim kampı vardır ve İsrailli askerleri oraya getirip eğitiyorlar” dedi. Bu çok büyük bir iddiadır. Derhal, bu devletin istihbarat birimleri, polisi, askeri harekete geçmeli ve bu işin 24-48 saat içinde, eğer doğruysa gereğini yapmalı, eğer yalansa da çıkıp bunun yalan olduğunu söylemeli. Çünkü bu gibi iddalar bizim ekonomimize zarar verir ve ben bu tür açıklamaların arkasına, sebeplerine baktığım zaman, bakan olamadığı için, kırgınlıklarından dolayı böyle davrandığı bilgisine ulaştığımda üzülürüm. Yani bu ülkenin ekonomisi kırılgandır, kimsenin böyle basit hesaplarla ülke ekonomisine bu denli zarar verme lüksü yoktur. Eğer, Yahudi sermayesi, İran sermayesi veya Rus sermayesi, kendi ulusal çıkarları temelli gelip buradan arazi satın alırsa, bu çok tehlikeli bir şeydir. Bunun kesinlikle önüne geçilmesi lazım. Bu işi bir cadı avına döndürdük, bu çok büyük bir iddiadır. Eğer böyle bir şey varsa, bir an önce istihbarat birimleri araştırsın, deşifre etsin, gereğini yapsın. Ama yoksa, en üst düzeyde birileri çıksın ve “araştırdık ve yoktur” desin.


“KKTC vatandaşı olmayan herkes yabancıdır”

Soru: Yabancı kimdir?

Gürcafer: KKTC vatandaşı olmayan herkes yabancıdır. Türkiye’de Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Gürcistan gibi Türki devletlerin vatandaşları yabancıdır. Burada da böyledir, KKTC kimliği taşımayan herkes yabancıdır.

 

“Vatandaşlık vermede çok hassas davranılması lazım”

Soru: Bazı yabancıların da artık yabancı olmadığını ve vatandaşlık verildiğini gördük. Yapılan çalışmalarda bu konuda bir düzenleme, yeni kurallar var mı?

Gürcafer: Ben eskiden beri aynı çizgideyim, hiç değişmedim. Vatandaşlık dağıtılmaması, verilmemesi lazım. Çok hassas davranılması lazım. Gerçekten toplumsal ve ülkesel bir fayda, menfaat söz konusuysa veya insani nedenlerden dolayı vatandaşlık verilebilir. Çalışma izin mevzuatları birçok ülkede vatandaşlık verilmesini engelleyecek şekildedir. Örneğin güneyde, dört sene çalışır, dört seneden sonra gelmesi imkansızdır. Benzer düzenlemeleri bizim de yapmamız lazım. Vatandaşlık konusuyla ilgili bir çalışma yok, biz bu konuda şikayetlerimizi dile getirdik. Bizim ülkemizde yapsat işi yapan yabancı firmaların ortaklarına hiçbir zaman vatandaşlık verilmesini savunmadım. Ama eğer bir kişi vatandaş yapılmışsa, artık yabancı değildir. Birliğimize müracaat etmesi durumunda üye yaparız. Şu anda bu insanlara vatandaşlık verilmiş olmasını sorgulamam, ama vatandaşlık verilmesine karşıyım, kritlerlerin ağırlaştırılması gerektiğini savunurum ama vatandaşlık verildikten sonra artık yabancı değildir.

Dünyada sermaye, yatırım iklimini çok iyi koklar ve yatırım iklimi nerede oluştuysa, oraya gider. Bundan dolayı ülkeler kurallar koyarlar ki, belli bir disiplin olsun. Bizde bu yoktur. Bu olmadığı için bu noktaya geldik.

 

“Esas tehlike, tarımsal arazilere proje yapma girişimleri”

Soru: Gidişat sizi de endişelendiriyor ki, “Felaket tellallığına gerek yok ama önlem almazsak 3-5 ay içinde felaket olabilir” dediniz. Felaketten kastettiğiniz nedir?

Gürcafer: Esas tehlike, tarımsal arazi olan Mesarya bölgesinde proje yapma girişimleridir. Önlemleri bugün almazsak, Mesarya’da 5-10 bin dönümlük arazi içinde 100 bin konut projesiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu, hem arz-talep dengesini bozacak, hem de tarımsal araziler içine yerleşim götürecek. Benim endişem budur.

Yatırım iklimi olan bölgelerde arazi alan yatırımcı büyük sıkıntı değildir. Tabi ki bizim insanımızın yapması tercihimizdir ama iş Mesarya’ya veya Güzelyurt’taki tarımsal arazilere kayarsa boyut değişir. KKTC’yi ilan ettik ama sonra bir şey yapmadık. Hala bir çok bölgede Fasıl 96 geçerlidir, imar planlarını bu kadar zamandır tamamlamadık. Çok hızlı önlem almamız lazım.

 

“Bu bir toplumsal sorundur”

Bu ülkeyi seven herkes, konuşmayı bir tarafa bırakacak ve iş yapacak. Bu bir toplumsal sorundur, hepimizin sorunudur. Mesela, mecliste bir ad-hoc komite kurulabilir ve sorunların

hepsi masaya yatırılır ve çok hızlı bir biçimde uzlaşıya varılabilir.

Yabancıların Mülkiyet Edinmesi Yasası, Emlakçıların Kaydı Yasası, Tatil Evlerinin  Tanımlanmasıyla ilgili yasa hazırlanıyor. Çalışma ve oturma izinleriyle ilgili düzenleme yapılıyor. En önemlisi, yabancı sermayeyle ilgili kapsamlı bir tanımlama yapmak lazım, “kimdir, ne yapabilir, ne yapamaz, hangi noktalarda teşvik edilmelidir, hangi noktalarda yasaklanmalıdır” gibi. Bu konuda da çalışma yapılmalıdır. 

 

“Hayatı, geleceği planlamak lazım”

Soru: Son olarak ne eklemek istersiniz?

Gürcafer: Eskiden beri söylediğim bir şey var, plansız yaşıyoruz. Hayatı, geleceği planlamak lazım. Sosyo-ekonomik kalkınma planı hazırlanmalı. Ülkesel fizik planı, imar planları bunun için temeldir. Belediyelerin alt ölçek planları, mahalle bazında hem ekonominin, hem de yaşamın planlaması bunun bir parçasıdır. Bunu yapmak lazım ve o hedefe gitmek lazım. Şimdi yapılan çalışmalar, aslında bütünlüklü yapılması gereken çalışmanın parçalarıdır. Bu saatten sonra planlı bir yaşama geçmeyi hedef olarak önümüze koymamız lazım. Tabi ki, bu planlamanın nasıl yapılacağının da planlanması lazım. Söylediğim, çok kapsamlı bir çalışmadır. Yaşananlar bize bir işarettir. Bu yaşadıklarımız bizim plansız yaşıyor olmamızdan kaynaklanmaktadır. Eğer planlama yapmazsak, bunları yaşamaya devam edeceğiz.

yd-destek-gorseli-2-20231218111245.jpg

Bu haber toplam 3057 defa okunmuştur