‘Ne’ yerine ‘KİM’
Hep ‘siyaset’ konuşuluyor ya çevremizde...
“Ne kadar sıkıcı, savruk, çekilmez” diyorum kimi zaman...
Hep böyle mi hayatlar...
Mesela, bir duvarcı ustasının, marketteki kasiyerin, sabah yürüyüşü için kumsalı seçen yaşlı bir çiftin, hastanedeki hemşirenin, bankadaki veznedarın, elinde cımbız kaş alan uzmanın gündemleri de böyle mi?
“Kim Cumhurbaşkanı olacak?”
Üstelik daha neredeyse sekiz ay varken.
***
“Kim olacak”, “kim seçilecek”, “kim kazanacak” derdindeyiz üstelik...
“Ne olacak”, “Ne kazanacağız” ya da “ne kaybedeceğiz” diye düşünmeden...
“Ne” yerine, “kim” !..
***
Siyasetin feleği şaştığından beri de gündemi anlamak öyle zor ki!..
Herkes “yuvarlıyor!..”
Siyaseti ‘partilerden’ önce ‘şahıslar’ belirliyor!..
Mesele Akıncı, iki gazeteye manşet olmuş adaylığı, o televizyon senin bu benim geziyor...
Ama “Adaylığımı henüz açıklamadım” diyor!.
Ne gerek var yani, “adayım” de işte.
“Bağımsız” aday olacağını söylüyor da, ilginçtir, ilginçtir TDP “adayımız” diyor.
Daha ilginci, kendi adaylığını açıklamayan Akıncı, mesela CTP’nin “Talat”ı aday yapması gerektiğini anlatıyor.
Bu sözlere Ahmet Tolgay’ın yorumu da güzel:
“Siyasette vefaya gösterdiği duyarlılık...”
Mesela Talat’ı en son “bağımsız” olarak anımsıyoruz, ‘partiler üstü...’
Şimdi, her fırsatta 'partisi’ne gönderme yapıyor, “açıklayınız” diye...
Küçük ve Özersay “açık kapı” bırakıyor adaylık için, ikisi de “ihtimal” dahilinde (!)
Sibel biraz daha net, en azından “istiyorum” diyebiliyor...
Eroğlu, malum, kendileri “derinden” ilerliyor...
***
Lefkoşa’da, Güzelyurt’ta, Girne’de, Mağusa’da konuştuğum “tabandan” insanlar da enteresan...
Örneğin, “Bu işi en iyi yapabilecek” ismi söylüyorlar önce... Ve ardından “aday olmamalı, kazanmaz” sözünü...
“Bu kazanır” diye, bir başka isme dönüyorlar hemen...
İşin aslı “seçim kazanmak” odaklı bir savruluş var, tabandan tavana...
“Ne kazanacağız”dan önce “kim kazanacak” telaşı...
Yanlış burada...