Tamer Öncül

Tamer Öncül

NEDEN?

A+A-

13/14 Ocak günlerinde gazetelerin iç sayfalarına küçük bir haber olarak yansıyan Buğday Camii Restorasyonun tamamlandığı haberinden iki gün sonra o bildiğiniz “Halkımız Karar Versin” başlıklı fanatik ilan yansıdı gazetelere… O ilandan iki gün sonra da (yine o ilanın yayınlandığı gazetede) “Hizmet-Sen” adına geniş bir TEPKİSEL açıklama yayınlanmıştı…
Hemen ertesi gün (20-01-2014) basına, (karşı) açıklama yapan Din-Gör Sen başkanının “İsminde Hizmet bulunan ve hangi alanda ve neye hizmet ettiği halkımızca tam olarak anlaşılamayan bir sendikanın “Buğday Camii” ile ilgili yaptığı açıklama” diyerek tepki gösterdiği Hizmet-Sen’in sözkonusu açıklamasında, (Son yapılan restorasyondan hiç söz etmeyerek) “Osmanlı kültür ve sanat eserlerinin başta camiler olmak üzere yıkıma terk edildiğini(…) bilinçli bir şekilde halka ibadete açılmasının önlendiğini” iddia edilerek; Din İşleri Başkanı ve Vakıflar Genel Müdürü’nü istifaya davet edilmişti... Açıklamada kullanılan saldırgan/fanatik uslüp ve içeriğin, o bilinen ilanla(!) örtüşmesi ve bu “neye hizmet ettiği halkımızca tam olarak anlaşılamayan bir sendikanın” ilan sahipleriyle birlikte (mecliste ceza yasası görüşülürken)  bir başka “ilan” vermesi  de dikkat çekiciydi…
1360 yılında, Suriyeli bir tüccar olan Simone Nostrano tarafından yaptırılan ve Osmanlı dönemine dek kilise olarak kullanılan Buğday Camii, İngiliz idaresi döneminde patates ve buğday ambarı olarak; 63-74 arasında sosyal kültürel faaliyet amaçlı; 1074’den sonra da uzun süre kütüphane olarak kullanılmıştı…
Uzun süre atıl vaziyette kaldıktan sonra, 15 Eylül’de başlatılan sağlamlaştırma projesi geçtiğimiz hafta tamamlanarak (kültürel faaliyet amaçlı) Mağusa Belediyesi’nin kullanımına verildi…
Din İşleri Başkanı ve Vakıflar Genel Müdürü’nün de bu anlaşmaya onay vermesine kızan “din tacirleri”nin feryatları bana 22 yıl önce koparılan benzer feryatları hatırlattı…
“22 yılda nerelerden nerelere geldik?” diye sormanın abesliğini gösteren eski bir yazımla sizi baş başa bırakarak; yaşadığımız sosyal depresyonun (ölümlü kazalarla, zamlarla, kuralsızlık ve çözümsüzlükle) nedenlerini bir kez daha hatırlamamıza yardımcı olması dilerim…


BUĞDAY CAMİİ VE AYDIN TAVRI...

Yaklaşık yedi ay önce, 17 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde BRT TV’de, Eğitim ve Kültür Bakanı Eşber Serakıncı ile bir Açık Oturum’a katılmıştık... İlk kez “hafta” olarak kutladığımız bu etkinlikler dizisini organize eden, Kültür-sanat örgütü ve tiyatro temsilcilerinin sorularını yanıtlamıştı Serakıncı, sözkonusu programda...
TV çekimi sırasında bir teknik arıza  nedeniyle verilen yarım saatlik arada, Buğday Camii gündeme gelmiş, ve Serakıncı “kimi yobaz çevrelerden bu konuda bakanlığa yoğun baskılar olduğunu, ibadet yerlerinin kerhaneye çevrildiği (Devlet Tiyatroları’nın, tiyatro salonu olarak restore edilen eski camide ‘Batakhane Güzeli’ isimli oyunu oynamaları kastediliyordu T.Ö.) söylentilerinin yayıldığını, ancak bakanlığın bu baskılara boyun eğmeyeceğini” söylemişti.
Bir dostumuzun verdiği bilgiye göre, kiliseden camiye dönüştürülmüş olan Buğday Camii, Bayraktarlık döneminde de meyhane olarak kullanılmış; ancak o dönemde kimse sesini çıkar/a/mamıştı...
Geçen hafta gazetelerden “Buğday Camii Yeniden İbadete Açılıyor...”  haberini okuduğumda  aklıma ilk gelen söz konusu Açık Oturum arasında söylenenler olmuştu...
Bir zamanların kilisesi olan bu bina, yıllarca buğday ambarı; konferans salonu; müze; meyhane; halk kütüphanesi gibi değişik işlevler üstlenmiş; son olarak da -büyük tepkilerle karşılaşılmasına karşın- tiyatro binası olarak yeniden hizmete sunulmuştu. Bu işlevini ancak iki üç kez yapan bina, şimdi yeniden ibadete açılmak isteniyor. (Bunun için musalla taşı bile ısmarlanmış!..)
Telefona sarılıp bakanlığı aradım... “Lala Mustafa Paşa Camii tamire alınacağı için(!), Vakıflar’ın istemi üzerine geçici olarak ibadete açılacağı” bilgisi verildi... Bu istemi daha yedi ay önce “baskılara boyun eğmem” diyen Serakıncı da onaylamış...
17 Ekim tarihli Yeni Düzen Gazetesi’nin Kültür-Sanat sayfasındaki  bir haber, bu durumun pek de geçici olmadığını; ve Lala Mustafa Paşa Camisi’ndeki restorasyon hikayesinin bilinmeyen yönlerini açıklıyordu...
Bir defa, tamir işi gazetelerin daha önce yazdığı gibi altı ay değil, iki yıl sürecekmiş; restorasyon olayı da bir başka alem... Restorasyona Eski Eserler Dairesi’nin haberi olmadan başlanmış... Eski Eserler’e danışılmadan, orijinal zemini kazmaya başlamışlar... Daire  bunu durdurmuş...
Bilmem dikkatinizi çekti mi, kimi tesislerin tamire alınıp, hizmete kapatılması sanırım bir tek bizim ülkemizde oluyor... Havaalanını “tamire alacak” diye yedek(!) havaalanı yapan; “tamire alınacak” diye ibadethanelerini aylarca, yıllarca kapatıp, başka binalara taşıyan başka bir ülke, başka bir devlet var mı acaba?
İnsanların inançlarını politik çıkarlar uğruna sömüren; dinin arkasına saklanarak kültür-sanatı baltalayan zihniyetlerin her geçen gün daha da güçlendiği bir süreç yaşıyoruz...Yozlaşmayla yobazlaşma at başı gidiyor...
Üstelik, bu çürümüşlük, aydın-aydınlanma ve demokrasi düşmanlığı hızla kurumlaşmakta; toplumun her kesiminde, her türlü örgütlenmesinde egemen kılınmaya çalışılmaktadır.
Statükoculuk, dogmatizm, pasiflik, edilgenlik alkışlanmakta, özendirilmekte; düşünen, konuşan, üreten insan karalanmakta; boş ajitasyonlarla kitlelerin gözünde mahkum edilmek istenmektedir...
Tüm bunlara direnip, karşı çıkanlar “günah keçisi” ilan edilmekte; susturulup, sindirilmek için her türlü yöntem kullanılmaktadır.
Buğday Camii olayı, genel gidişin yalnızca bir somut örneğidir. Bu olayda gösterilecek tavır da, aydın-ilerici güçlerin konumunun bir göstergesi olacaktır.
Sürüngenleşmemiş insanlar, sürüngenleşmemek için bizden tepki bekliyorlar... Kendimizi sürüngenleşmekten kurtar
22 Ekim 1992      YENİDÜZEN

Bu yazı toplam 2357 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar