Neden Feminist Ekonomi? Klasik İktisadin Feminist Eleştirisi
Neden Feminist Ekonomi? Klasik İktisadin Feminist Eleştirisi
Feminist Atölye (FEMA)
[email protected]
Edagül Türker
'Özel olan politiktir ve politik olan da iktisadidir; öyleyse kişisel olan sadece politik değil ayni zamanda da iktisadidir.' (Pujol, 1995:19)
Hemen hemen her bilim dalında olduğu üzere iktisat biliminin de rasyonellik, evrensellik, nesnellik ve genellik iddialarıyla yola çıkmasına karşın, mevcut iktisadi analizlerin eril yargılar altında oluşturulduğunu görmekteyiz. Klasik iktisat kuramının kapsamı, konusu ve tanımını ele aldığımız zaman kadını ve kadın deneyimini dışladığını, bunun yerine teorinin merkezine “batılı, beyaz ve kapitalist” erkeği koyduğunu görmek mümkündür.
1980’li yıllarda birçok feminist iktisatçı neo-klasik ekonomi anlayışının toplumları tümüyle ele almadığını; farklı cinsiyet, toplumsal, kültürel, etnik, ırksal ve sınıfsal faktörleri gözetmeyen, bunun yerine tek tip insan anlayışı üzerine inşa edilmiş ve sadece piyasa içi faaliyetleri göz önüne alan bir kuramlar bütünü olduğunu ortaya koymuştur. Bu anlamda feminist iktisatçıların literatüre en önemli katkılarından biri de ana akım ekonomi teorilerinin kapsam ve tanımını genişletmek olmuştur. Sadece piyasa üzerinden, metalaşmış, parasallaşmış bir değiş tokusun dışında ev işleri, çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi farklı üretim faaliyetlerini kapsayan ve yeniden üretim sürecini de ele alan bir ekonomi anlayışına ihtiyaç duyulduğunu vurgulamışlardır. Yeniden üretim olarak adlandırdığımız bu faaliyetler hemen hemen her gün biz kadınların yapması beklenen bir dizi zorunlu işleri içermektedir. Ana akım iktisat teorilerinin göz önüne almadığı bu faaliyetler, günlük yaşamın devamı için büyük önem taşımaktadır. İş gücünün yeniden üretimi, mevcut yaşamın sürdürülmesi için yapılan toplumsal yeniden üretim ve bir sonraki kuşağın yetiştirilmesi için harcanan emeği bunlara örnek verebiliriz. Bütün bunların hepsi kadınlar tarafından yapılmasına karşın, görünmez kalmaktadır. Mevcut ekonomi kuramları ev içinde harcanan emeği, ekonomik bir değer olarak kabul etmemektedir.
Bu görünmezlik, ekonomi kuramlarının toplumsal cinsiyet bakış açısına bağlı olarak, kadın ve erkeğin rollerini tanımlaması ve kadını özel alana hapseden bir anlayışa sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bir bakışa deyişle kadının ev içi faaliyetleri, piyasa dışı olarak önemsiz ve ikincil addedilmektedir. Bu yüzden Pujolùn da belirttiği üzere ana akım ekonomi teorileri kadını dışlamaktadır. Pujol neo-klasik iktisatçıların kadını insan olarak algılamadıklarını, bunun da en büyük nedeninin toplumdaki ataerkil yargılardan kaynaklandığını söylemektedir. Neo-klasik iktisadın tanımlamalarında erkekler otonom, bağımsız bireyler olarak; kadınlar ise ailenin kendi ayakları üzerinde duramayan, başkalarına bağımlı bir ferdi, eş, anne ve kız çocuğu olarak nitelendirilmektedirler. Böylesine bir eril tanımlamanın sonucu olarak erkek ekmeği kazanan, lider olan iken, kadın evde oturan, ev içinde harcadığı emeği değersiz kılan bir iktisat anlayışı karşımıza çıkmaktadır.
Feminist ekonominin hedefi, iktisadi toplumsal cinsiyetçi bakış açısından kurtararak, hem kadını hem erkeği ayni zamanda toplumda var olan diğer tüm kimlikleri de gözeterek genişletmektir. Bunu yaparken karşımıza çıkan en önemli engellerden biri kadının ev içindeki sorumluluk ve görevlerinin hayatinin ayrılmaz bir parçası haline getirilmesidir. İktisadın “babaları” sayılan Pigou, Marshall, Edgeworht gibi iktisatçılar kadınların rasyonel kararlar alabilecek bireyler olmadığını, üretici kapasitelerinin yalnızca ev içi emek için uygun olduğu ve sanayi sektöründe üretken olmadıklarını öne sürmektedirler. Bu yüzden ana akım iktisatçılar kadının iş gücü piyasasında var olmasının ancak ihtiyaç durumunda olabileceğini savunmaktadırlar. Zira kadının iş gücüne katılımının kocanın kazancına bağlı olduğu varsayılmaktadır. Bu tablo bize günümüz hegemonik iktisat anlayışının neden ataerkil yargılar altında şekillendiğini göstermektedir.
Feminist hareketin ortaya koyduğu en önemli sorunlardan biri olan karşılıksız emek tam da böyle bir anlayışın uzantısı olarak ortaya çıkmaktadır. Kadın emeğinin ekonomik olarak değersizleştirilmesi sonucu günümüzdeki istatistik analizlerde ev kadınlarının harcadığı emek ve ayni zamanda ev içi üretim milli gelir hesaplarına dahil edilmemektedir. Oysaki her gün biz kadınlar tarafından evde yapılan işlerin maddi karşılığı hiç de küçümsenecek kadar az değildir. Her gün rutin olarak yapılan yemek, çamaşır, bulaşık, hane halkının bakımı vb. gibi işlerin tamamı kadınlar tarafından yapılmasına karşın, mevcut iktisadi kuram hiçbir şekilde harcanan bu emeği ekonomik bir değer olarak görmemektedir.
Feminist iktisatçılar, ana akım iktisadı eril-toplumsal cinsiyetçi yargılarından arındırmak için çeşitli öneriler sunmaktadır. Kuşkusuz en önemli konu, iktisat teorilerinde kadın ve erkeğin toplumsal cinsiyet bakış açısından bağımsız olarak tanımlanmasıdır. Kadınların var olan yargılar ve değerler etrafında değil, rasyonel kararlar verebilen, özgür bireyler olarak ekonomi piyasasında yer alabilecek aktörler olarak tanımlanmaları gerekmektedir . Bunun yanı sıra iktisadın konusu, sadece piyasa odaklı iktisadi faaliyetlerle sınırlandırılmamalı ayni zamanda insanların yaşamını sürdürmeleri ve geliştirmeleri için gerekli ihtiyaçların karşılanmasını sağlayan faaliyetleri de gözetmelidir. Strassmann'in da belirttiği üzere ancak bu şekilde kamusal alana ilişkin ekonomi temelli faaliyetler ile özel alana ve toplumsal yaşama ilişkin faaliyetler arasındaki ayrım ortadan kalkacaktır. Bunun sonucu olarak da, mevcut iktisadi kuramın değersizleştirip, dışladığı kadın deneyimleri iktisadın dahilinde olabilecektir .
Bir kez daha vurgulayacak olursak iktisadın nesnellik ve evrensellik iddialarına karşın feminist iktisatçılar üzeri örtük olarak benimsenen eril yargıların hala güçlü olduğunu ve bu yargıların da toplumsal hayatı ve politikaları şekillendirdiğini vurgulamaktadırlar. Bunun sonucu olarak günümüzde hala kadınlar iş gücü piyasasında eşitsiz konumda yer almaya devam etmektedirler. Bu sebeple iktisadın feminist bir gözden yeniden okunması kuşkusuz en önemli konulardan biri olmaya devam edecektir.
***
Nurcan Özkaplan, Duygusal Emek ve Kadın/Erkek işi. S.15
Serdaroğlu, Ufuk- Nurcan Özkaplan, İktisat ve Toplumsal Cinsiyet