Neden Sandığa Gidilmelidir?
Neden Sandığa Gidilmelidir?
İlker Kılıç
[email protected]
“Çöpü halı altına süpürmekle mekân temizlenmez”
Avrupa Birliği 500 milyonluk nüfusu ile Batı’nın, birinci dünyanın ise Hindistan’dan sonra ikinci büyük “kapitalist” demokrasisidir. 22 Mayıs–25 Mayıs tarihlerinde 28 AB üyesi ülkede seçimler yapılacak ve ilk kez Lozan Antlaşması uyarınca 751 parlamenter seçilecektir. Kıbrıs’ın payı altıdır. Diğer bir ilk de KKTC sınırları içerisinde yaşayan Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı Kıbrıslı Türklere de nihayet seçme ve seçilme haklarının AB ve KC tarafından teslim edilmiş olmasıdır. Yaklaşık 60,000 civarında oya sahip(1) Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı Kıbrıslı Türk de, artık bu demokrasinin bir parçasıdır. Altı parlamenter koltuk için yarışacak 61 adayın 5’i Kıbrıslı Türk’tür. Ölçütü ne olursa olsun Kıbrıslı Türklerin bu seçime katılımı gerçekleşiyor.
Satranç masasında en küçük bir hamle bile olumlu veya olumsuz sonuçlara yol açar. Kıbrıslı Türklere verilen bu yeni hak ve statü de siyasi bir hamle niteliğindedir. Kıbrıslı Türkler aynı zamanda KKTC vatandaşıdırlar. Ama KKTC vatandaşları sadece Kıbrıslı Türklerden oluşmamaktadır. KKTC seçim sonuçlarına göre yaklaşık 300,000 civarındaki vatandaşın üçte ikisi Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı değildir. Avrupa Birliği Lozan Antlaşması altında sadece Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarına (Avrupa Vatandaşları) tanıdığı bu hak ve statü KKTC vatandaşları arasında ister istemez, “defakto” bir farklılaşma ve iki statü yaratmaktadır: Avrupa vatandaşı olan KKTC vatandaşları ve Avrupa vatandaşı olmayan KKTC vatandaşları. Bu farklı statünün oluşmasında Kıbrıslı Türklerin, KKTC’nin, Avrupa Birliği’nin ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin herhangi bir seçeneği yoktur. Satrançtaki “mat” hâli gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Avrupa Vatandaşı Kıbrıslı Türkler aday olsunlar veya olmasınlar, seçilsinler veya seçilmesinler, oy kullansınlar veya kullanmasınlar, kendilerine tanınan bu hak ve statü mevcut statükoyu bir nebze de olsa değiştirmiştir. Bahsi geçen mesele çözüm sureci ile ilişkilendirildiğinde, daha da değiştirecek potansiyele sahip olduğu görülmektedir. KKTC yapısı içerisinde bir farklılaşmaya, AB yapısı içinde ise bir katılıma yol açan bu değişim karsısında sandığa gidip gitmeme konusunda siyasi erkte ve medyada bir suskunluk, hatta barıştan yana güçler arasında bile bir çekingenlik ve kararsızlık vardır. Bu yazının amacı sandığa gidilmesini teşvik etmektir.
Neden sandığa gidilmelidir?
Tarihi olarak Kıbrıs’ta statükocular, özellikle 1977-1979 Doruk Antlaşmaları temelinde iki toplumlu bir çözümü engellemek için iki toplumdan en az birini ortadan kaldırmayı en etkin yol olarak seçmişlerdir. KKTC’nin kuruluşu ve yapısı icabı 1983’den bu güne Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığı KKTC olgusu içerisinde eritilirken, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni sahiplenen Kıbrıslı Rumlar da kendilerini toplum düzeyinden devlet halkı statüsüne dönüştürmüşlerdir. Gerek BM kararlarının (Rest. 1251) gerekse Anastasiadis - Eroğlu beyannamesinin (Madde 3) iki-toplumlu federasyon için öngördüğü Kıbrıslı Türk Toplumu, bugünkü fiili yapıda (statükoda) yoktur. İki toplum olmadan iki-toplumlu çözüm nasıl olur? Eğer tüm taraflar ve aktörler iki-toplumlu bir çözümde samimi iseler, her şeyden önce iki toplumun varlığını tespit ve teyit etmeleri gerekir. Yoksa iki toplum bir çözümle birlikte yeniden yaratılacaksa bu toplumların kimlerden ve nasıl oluşacağı da bugüne dek izah edilmiş değildir.
Anastasiadis-Eroğlu beyannamesi bu konuya açıklık getirmektedir. Madde 3 altında, tek egemenlik gücünün Kıbrıslı Rumlardan ve Kıbrıslı Türklerden eşit ölçüde kaynaklanacağını ve dolayısıyla Birleşik Kıbrıs vatandaşlarının bu Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler olacağını söylüyor. Aynı maddede oluşturucu devletler (constituent states) vatandaşlığı konusuna da açıklık getiriliyor ve federal devlet vatandaşı olan Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin aynı zamanda ya Kıbrıs Rum oluşturucu devleti veya Kıbrıs Türk oluşturucu devleti vatandaşı olacaklarını teslim ediyor. Dolayısıyla her bir oluşturucu devlet vatandaşları genellikle ayni toplum fertlerinden oluşacak ve iki toplumsal varlık yeniden teessüs edecektir.
Anastasiadis-Eroğlu ön anlaşması tek vatandaşlığı ve bu tek vatandaşlığın Kıbrıslı Rumlardan ve Kıbrıslı Türklerden oluşacağını gayet açık ve net biçimde tanımlamaktadır (2) . Burada bahsi geçen Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk tanımı, bugün Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olan ve/veya vatandaş olmaya hak kazanan Kıbrıslı Türklerden ve Kıbrıslı Rumlardan başkası olamaz. Kurulacak federal devlet vatandaşlığında ne KKTC vatandaşlarının tümüne, ne yerleşiklere ne de Annan Planı ve sonrasında düşünülen 40,000-50,000 civarında bir kontenjana yer ayrılmıştır.
25 Mayıs seçimine katılma hakkı olanlar da Kıbrıs Cumhuriyeti ve Avrupa vatandaşı olan aynı Kıbrıslı Rumlar ve aynı Kıbrıslı Türklerdir. Eroğlu ve Anastasiadis’in öngördükleri olası bir birleşik Kıbrıs’ta da tek egemenliğin yaratıcı kaynağı ve vatandaşı olacak Kıbrıslı Türklerin var olduğunu söylemek mümkündür. Bu varlığın aktif biçimde çözüme hazır ve istekli olduğunu göstermek, hem çözümden hem de barıştan yana olmanın önemli bir göstergesidir. Sadece bu nedenden dolayı ve bu amaçla sandığa gidilmesi bile, herkesin ama özellikle Kıbrıslı Türklerin yararınadır.
Sandığa gidilmemesi konusunda ilgi çekici suskunluk
Yakın geçmişe kadar siyasi erk, Kıbrıslı Türklere Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığını terk etmeleri, ellerindeki pasaport ve kimlik kartlarını Türk yönetimine teslim etmeleri konusunda defalarca çağrıda bulunmuş; ikaz hatta ceza-i müeyyide ile tehdit etmiştir. Halk itaat ve itibar etmediği için o çağrı ve kampanyalar tamamen başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu günlerde KKTC vatandaşı Kıbrıslı Türklerin, Türk tarafının tanımadığı Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı statüsü ile AB Parlamenter seçimlerine katılımı karşısında siyasi erkin, siyasi partilerin ve siyasi medyanın suskunluğu ilgi çekicidir. Bugüne dek herhangi bir otoriteden boykot dâhil olumsuz veya olumlu resmi bir çağrı veya yönlendirme yapılmamıştır.
AB Parlamenter seçimleri konusunda Türk tarafının uzun bir süreden beri izlemekte olduğu siyaset, bazı nüanslar olsa da KKTC içerisinde bir uzlaşma yaratmıştı. Ana siyasete göre Türk tarafının katılımı, kapsamlı bir çözümden sonra olmalı ve kapsamlı bir çözüme kadar Türk tarafına AB Parlamentosu’nda gözlemci statüsü verilmelidir. Tali siyaset ise kapsamlı çözümden önce katılım olacaksa, Kıbrıs’a ayrılan toplam 6 parlamenterden ikisini seçme hakkının Türk tarafına verilmesi ve seçme ve seçilme hakkının bütün KKTC vatandaşlarına tanınmasının, seçimlerin AB denetimi altında olsa da KKTC sınırları içerisinde yapılmasının önemine vurgu yapmaktaydı.
25 Mayıs’ta yapılacak AB Parlamenter seçimlerinde, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı Kıbrıslı Türklere seçme ve seçilme hakkının teslim edilmesiyle, KKTC’nin yukarıda bahsi geçen iki yönlü siyasi konumlanışının AB tarafından itibar görmediği ve bundan böyle üzerinde ısrar edilmesinin anlamsız olduğu kanıtlanmıştır. Bu durumda yeni bir siyaset üretilene kadar Türk tarafının bu konudaki ve özellikle sandığa gidilmemesi noktasındaki suskunluğu anlaşılırdır.
Sandığa gidilmesi konusunda çekingenlik
Kıbrıs’ta barış ve çözüm isteyen saflar içerisinde sandığa gitmek konusunda bir çekingenlik vardır. Bunun iki ana nedeni veya gerekçesi olabilir. Birincisi Avrupa vatandaşı olan KKTC vatandaşları ile Avrupa vatandaşı olmayan KKTC vatandaşları arasındaki farklılaşmanın ayırımcılık olarak algılanacağı endişesidir. İkincisi ise birinci sebepten dolayı siyasi erk tarafından mimlenme, ötekileştirilme, suçlanma ve hatta ceza-i müeyyideye tabi tutulma çekincesidir.
Anastasiadis -Eroğlu beyannamesinin 1. maddesi; “Mevcut durum (statüko) kabul edilir değildir ve sürdürülmesi Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin zararınadır” diyor. Önceki BM kararlarında da öngörüldüğü gibi, mevcut statükonun yıkılması ve iki toplumlu, iki bölgeli politik eşitliğe dayalı bir federasyonla değiştirilmesi isteniyor. Bu ön anlaşmanın altına imza atan sayın Eroğlu, bunun sadece Kıbrıslı Türklerin değil tüm KKTC vatandaşlarının çıkarına olacağını da düşünmüştür. AB vatandaşı olmayan KKTC vatandaşlarının da çıkarına olacak bir çözüm için, Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığına ihtiyaç duyuluyorsa ve bu KKTC vatandaşları arasında bir farklılaşma yaratsa da o farklılaşma ortak çıkarlar için kabul edilmeli ve özellikle Avrupa vatandaşı olmayan KKTC vatandaşları tarafından da desteklenmelidir.
KKTC’de siyasi erkin ve aktörlerinin AB seçimi konusundaki suskunluğu, biraz da Avrupa Birliği’ne ve prensiplerine karşı durmaktan kaynaklanmaktadır. AB’den yana siyaset ve duruş sergileyen siyasi erkin ve siyasetçilerin AB kararlarına karsı çıkması veya uygulamalarını engellemeye çalışması başarılı olamayacağı gibi bu yola yönelenlerin AB nezdindeki siyasi itibar ve kabulleri de önemli zarar görebilir.
Sandıktaki oyumla ben de varım
AB parlamenter seçimleri Avrupa çapında en az ilgi gören seçimlerden biridir. 2009 seçimlerinde AB de ortalama katilim % 43, Kıbrıs’ta ise % 60’tı. 25 Mayıs’ta yapılacak seçimde Kıbrıslı Türklerin katılım oranı, belki de bu rakamların epey altında olacaktır. Ama Kıbrıs’taki seçime, Kıbrıslı Türklerin katılımının anlamı ve önemi oy miktarının dışında, bir toplumun varlığı ve onuru ile ilgilidir. 1963’ten beri yok edilme tehlikesi ile boğuşan Kıbrıs Türk toplumunun varlığı, nihayet 50 yıl sonra, AB vatandaşı statüsü ile KKTC içerisinde tespit ve teyit edilmiştir. Bu varlık, Anastasiadis-Eroğlu ön anlaşması uyarınca (madde 3) olası iki-toplumlu bir çözümün bir kanadını teşkil edecektir. Kıbrıslı Türklerin AB parlamenter seçimlerine katılma hakkı çok büyük bir anlam taşımasa da bu hak, barış ve çözüm süreci, olası bir anlaşma ve referandum ile ilişkilendirildiğinde Kıbrıs Türk toplumunun, Avrupa Birliği içerisinde varlığını sürdürebilmesi için tarihi bir dönüm noktasıdır. Kıbrıslı Türkler bu tarihi noktayı yakalayıp, “sandıktaki oyumla ben de varım” diyebilmelidir.
(1) Londra’da yasayan Kıbrıslı Türklerin de 60,000 kadar oyu vardır. AB kurallarına göre AB vatandaşları önceden kayıt şartıyla oylarını ikamet ettikleri ülkede veya ana yurtlarında kullanma seçeneğine sahiptirler. Bu seci için Kıbrıs genelinde toplam seçmen sayısı 607,000 civarındadır.
(2) Alıntılar İngilizce metindendir.