Nedir bu 'tam gün eğitim'?
Nedir bu tam gün eğitim kavramı?... Eğitim, günün yarısında mı olmalı yoksa tamamında mı?... Bu soruları artırmak mümkün ama aslında biliniyor ki ülkemizde hemen her kademede eğitim, bir şekilde günün tamamına yayılmış durumdadır…
Gazetel
Nedir bu tam gün eğitim kavramı?... Eğitim, günün yarısında mı olmalı yoksa tamamında mı?... Bu soruları artırmak mümkün ama aslında biliniyor ki ülkemizde hemen her kademede eğitim, bir şekilde günün tamamına yayılmış durumdadır…
Gazeteler; etüt, dershane, eğitim merkezi ilanlarından geçilmiyor. Bu alanlarda çok büyük paraların harcandığı rahatlıkla gözlemlenebiliniyor. Öte yandan da bu durumu hem öğrenci, hem veli hem de öğretmen kabullenmiş durumda. Oysa beklide eğitime vurulan en büyük darbe burada yatıyor.
Öğlen okuldan çıkan çocuk, öğleden sonrasını etütte, akşam saatlerini de özel derste geçiriyor. Yani “tam gün eğitim” kavramı şöyle dursun, “akşamlara kadar eğitim” demek gerekiyor… Hatta yazın düzenlenen “Kuran Kursları”nı da düşünecek olursak “tam yıl eğitim” terimi akla gelmiyor değil…
Tam gün eğitim, eğitimin süresi ile ilişkili bir unsurdur. Sadece gün içindeki kısmı değil, bir bütün eğitim dönemindeki süresi ile birlikte ele alınması gerekli önemli bir eğitim elemanıdır. Tam gün eğitim, hem öğrencinin hem de öğretmenin tüm zamanını planlı ve programlı eğitime ayırmasını getirecektir. Bu olgu da aynı zamanda öğretmenin ekonomik ve sosyal statüsünün de yeniden ele alınmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Tam gün eğitim kavramı, günün tamamında okulda olmak değil eğitim hizmetlerinden daha uzun süreyle yararlanma demektir. Başka bir ifadeyle tam gün eğitim her birey için eğitim alma önündeki engellerini ortadan kaldırmayı amaçlamalıdır. Ancak ne yazık ki zihinlerdeki tam gün eğitim kavramı, sadece öğretmenin mesai ile ilişkilendirilmektedir. Oysa eğitimin süresi belirlenirken temel alınması gereken en önemli unsur “verimlilik” olmalıdır. Mevcut eğitim yapılanmamız verimlilikten oldukça uzaktadır Hal böyle olunca da böylesi bir anlayışın eğitim sistemimize herhangi bir artı değer getirmesine imkan yoktur.
Kısacası okulları öğlen 13:00’e kadar değil de, 15:30’a ya da 17:00’ye kadar yapmak tam gün eğitim yapılıyor demek değildir. Tam gün eğitim; öğrencinin okuyacağı öğretim programlarını, ders içeriklerini, sosyal-kültürel etkinliklerini, sınıf içi, okul içi ve okul dışı eğitim öğretim faaliyetlerini planlı ve programlı bir biçimde yeniden belirlemek demektir. Hizmet içi eğitim yapılanmasını, denetleme ve yönlendirme uygulamalarınızı yeniden gözden geçirmek demektir. Dahası ve belki de en önemlisi okullarımızı bu anlayışa göre yeniden yapılandırmamız demektir.
Bugün sınıflarda 45’li sayıları çoktan geçen öğrenci sayılarıyla, müdürsüz, muavinsiz, öğretmensiz, sekretersiz, kütüphanesiz, laboratuarsız okulların varlığıyla, hademe eksikliği nedeni ile doğru düzgün temizlik hizmeti bile götüremediğimiz okullarımıza tam günü nasıl götüreceğiz.
Sonuç olarak kendimizi nasıl tanımladığımız; ne yapmak istediğimizin yanı sıra ne yaptığımızla da ciddi biçimde şekillenmektedir. Sanırım Kıbrıs Türk Eğitim Sistemi yöneticilerinin yapması gereken şey; “ne olduğumuzu ve ne yaptığımızı sorgulamak” olmalıdır.
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Gelecek için karar alabilmek
Bugün eğitim sistemimizdeki yaşadığımız sorunların temelinde vizyonsuzluk yatmaktadır. Çünkü bir insanın vizyonu onun varlık nedeni, yaşama gayesi ve görev aldığı konulardaki temel kabullerinin çizdiği ufuktur.
Bir vizyon ya başarılıdır ya da vizyon değildir. Hiçbir şey yapmadan, yaşamın ve sorunların bizi yönlendirmesine izin vermek gözlerimizi kapayarak adım atmakla eşdeğerdir. Çünkü vizyon gelecekle ilgili tahminler yapmak değil, gelecekle ilgili kararlar almaktır. Bu vizyon; tüm öğretmenler, okul yöneticileri, eğitim bürokratları ve pak tabi ki hükümeti oluşturan bakanların paylaşması gerekmektedir.
Oysa bizim eğitim sistemimiz içerisinde paylaşılan bir vizyondan bahsetmek söz konusu bile değildir. Zaten ortada bir vizyon yoktur. Ne yazık ki eğitime yön verenler, gelecek için değil bugünü kurtarmak için kararlar almaktadır. Ancak artık “gün” de kurtarılamaz durumdadır. Dahası geleceğimiz de büyük tehdit altındadır.
ANLAYANA
Hizmetçiyi kim yedi?
Bir bakanlıkta 5 tane yamyam, teknik eleman olarak görevlendirilirler. Müdürleri onlara hitaben:
- “Burada çalışıp iyi para kazanabilirsiniz. Ama yemek yemek için bakanlığın kafeteryasına gideceksiniz ve diğer çalışanları rahat bırakacaksınız,” der.
Yamyamlar da hiç bir çalışanı rahatsız etmeyeceklerine söz verirler. Beş hafta sonra müdürleri gelir:
- “Çok iyi çalışıyorsunuz. Yalnız katınızdaki temizlikçi kız kayıp. Ona ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sorar.
Yamyamların hepsi “hayır” derler ve bu işle hiçbir ilgilerinin olmadığını söylerler. Müdür gidince yamyamların en kıdemlisi yamyamlara dönerek:
- “Aranızdan hanginiz temizlikçi kızı yedi?” diye sorar. En arkadaki yamyam alçak bir sesle cevap verir : “Ben yedim.”
Bunun üzerine şef söyle cevap verir:
- “Ulan aptal! Biz 4 haftadır müsteşarı, daire müdürlerini, üst düzey yöneticileri yiyip duruyoruz ki, kimse farkına varmasın. Nasıl olsa onların bir işe yaradıkları yok. Durup dururken temizlikçi kızı yemen şart mıydı?!”
BURAYA DİKKAT
Şili ve KKTC
Şili’de ücretsiz eğitim isteyen öğrenciler 4 aydır sokaklarda. Öğrenci ayaklanmalarının 23 yaşındaki sembol ismi Camila Vallejo geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanı Felipe Bulnes ile masaya oturup taleplerini iletti.
Şili Milli Eğitim Bakanı Bulnes ile masaya oturan Camila, ücretsiz eğitim, bursların artırılması, eğitimin ticarileştirilmesinin önlenmesi gibi taleplerinin kabul gördüğünü belirti. Camila, Şili hükümetinin ücretsiz eğitim isteklerine sıcak baktığını dile getirdi.
Ya bizde…
Biz de ise Maliye Bakanı Sayın Ersin Tatar; lise öğrencileri için verilen taşımacılık ödeneklerinin kesilmesi sayede yıllık 6 milyon TL tasarruf sağlanacağını söyledi…
Kim bilir belki de Sayın Tatar’ın bu haftaki açılması da şöyle olur; “Yeni 6 milyon TL tasarruf için artık okullara temizlik malzemesi alınmayacak, her öğrenci tuval kağıdı ve sabunu kendisi getirsin…” ya da “6 milyon TL tasarruf için artık ders kitaplarını basıp okullara göndermeyeceğiz, her öğrenci başının çaresine baksın…”
Verdiğim örnekler abartılı mı oldu sizce? Dilerim siz haklı çıkarsınız…