1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. NEFRET DAVETİNE İCABET ETMEMEK
NEFRET  DAVETİNE  İCABET ETMEMEK

NEFRET DAVETİNE İCABET ETMEMEK

Biliyor musunuz? Bu hafta size, iç huzursuzluğumdan, hayatımın sisli kederinden başka verebileceğim pek bir şey yok. Mahcup yazıyorum bu satırları. Yazı yazmasam, bir Pazar konuğu olarak girdiğim hayatlara kırık sesimi taşımasam diye düşünüp durdum dünd

A+A-

 

 

Biliyor musunuz? Bu hafta size, iç huzursuzluğumdan, hayatımın sisli kederinden başka verebileceğim pek  bir şey yok. Mahcup yazıyorum bu satırları.  Yazı yazmasam, bir Pazar konuğu olarak girdiğim hayatlara kırık sesimi taşımasam diye düşünüp durdum dünden beri...  Boş sayfalara bakıp iç geçirdim. Bu ruh halimle ne yazsam sahte duracağını hissettim.  Belki aydınlık bir şey çıkar diye sabahın köründe uyandım . Akşamları kapanan bazı çiçekler gün ışığında sevinçle açılırlar ya,  onu umut ettim biraz da...

Köşe yazarlığı şiir yazmaya benzemiyor. Şiiri bir okura yazmıyorsun çünkü... Önce kendin için yazıyorsun;  rüzgara söylüyorsun. Her yazdığın da şiir olmuyor zaten. Bazen öyle bir şey çıkıyor ki “Bunu edebiyata armağan edebilirim” diye düşünüyorsun.  Tamamen farklı bir pratik.

Biliyorum,  bir Pazar sabahı gazeteyi eline alan ya da bilgisayar ekranından okumaya çalışan sizler varsınız. Okurlarım en yakınlarımmış gibi gelir bana hep.  Yazıyla kurulan bir iletişim bazen yüz yüze bir sohbetten bile daha güçlüdür çünkü... Hep düşünürüm şu an bu yazıyı  kimler okumakta diye... Sevgiyle okuyanlar olduğunu bilirim. Nefret edenler de vardır mutlaka. Bir açık yakalamak için eline alanlar da...  Büyülü bir iletişimdir yine de  bu... Kim bilir bu yazdıklarım şu an kimlere ulaştı, satırlarımda kahverengi, ela, yeşil , mavi, hangi gözler dolaşıyor diye düşünmek içimi ürpertir.  Yaz boyunca  araya giren  kederli yazılar  bazı okurları üzmüş; biliyorum bunu... Bana ulaşıp söyleyenler de oldu. Ama ne yapabilirim? İçtenlik, bildiğim tek tarz. Bazen,  hayatının merkezine yerleşmiş derin hüzün haricinde  ne yazsan sahte duruyor.Aslında siz bunu kederli bir yazı değil de kederi paylaşıp ondan kurtulma yazısı sayın en iyisi.

Kamusal alan ve özel alan arasında  ciddi bir ayrım olması gerektiğine inananlar böyle yazılardan hoşlanmazlar biliyorum. Doğrusu onlar okumasa da olur. Durduk yerde sinir olmaya gerek yok.

Aslında özel olan ve politik olan öylesine içi içe ki... Evin içinde huzursuzlukla dolanıp, son  aylarda sürekli ziyarete gelen gözyaşlarıma engel olamazken şunu düşündüm. Bu dünya bana göre değil. Değiştirmek için, değiştirmek isteyenlerle birlikte elimden geleni yapacağım. Ama bu nasıl bir şey?  Yani birden bir sokak ortasında ya da evinin kapısını açıp içeriye girdiğinde başa çıkamadığın bir isyanla akın etmesi gözyaşlarının. Elbette köşe yazısı bir terapist divanı değil  ve niyet edilen de iç dökmenin ötesinde bir şey.  Ben bir cümle yazdığımda, hatta çok öznel  görünen bir cümle yazdığımda başkalarıyla buluşuyor bu... İşte!Tam da benim yaşadığım diyor o başkaları.

Evet, belki çok özel bir nedeni   var mutsuzluğumun ama ta Akdeniz’den başlıyor  bu... Büyülü, güzel denizimin şiirinin elimden alındığını, onu çıkar hesaplarıyla yaraladıklarını düşünüyorum. Kıbrıs’ı böldükleri  yetmedi, şimdi denizi de bölüyorlar. “Bir çakıltaşı vermem” derlerdi  hep. Bundan böyle “ Bir damla tuzlu suyunu vermem” de  diyecekler.  Akdeniz’den başlayarak  her yana yayılıyor gerilim... Sokaklardan ev içlerine... Oradan da ruhlarımıza...

Elimde değil,  bu dokunsalar ağlayacak halim zavallı şehrimin  iki yarısının sokaklarında geziniyor. Çocukluğumdan beri beni tanıyan, bütün hikayemi bilen sokaklarda...

Sizinle paylaşmak istediğim o çok özel sırrım şu:  Birilerine öyle kırılıyorum ki bir türlü toplanamıyor parçacıkları. İçime öyle bir zehir akıyor ki ne yapsam iyileştiremiyorum kendimi... Çevreme bakıyorum ve benzer bir tahribat görüyorum bazı yüzlerde... Sonra bir çocuğun gönül kırıklığı yüzünden  motosikletiyle liman duvarına çarpıp kendini öldürüşünü okuyorum gazeteden...

Çözüm önce kendi içinde başlar kuşkusuz. Ama bu kendi için dediğin yer bazen o kadar uzaktır ki  başlangıcı arasan da bulamazsın. Düğüm öylesine  derinlerdedir ki ulaşamazsın.

 Bir yerde bir çatışma çıkmışsa ve çatışmalı taraflardan biri her türlü iletişimi ret  ediyorsa geriye nefret ve intikam kalmış demektir. Bu nefret ve intikam davetine icabet  etmemek içinde bir acıyla dolaşmak, zehirlenmek demektir. Kimileri için üstünde durulacak bir mesele bile değildir bu. Çünkü onların hayatları geçicilik ve tüketim  üzerinedir.  Belleksizdir onlar. Bellek vicdanla ilgilidir. Bundan kurtulmak için geçmişte  kendilerini en destekleyecek ayrıntıya sarılırlar Geriye  kalan her şeyi   unutuverirler.

Bu halime lanet edip nefreti ve intikam duygusunu hayatımdan atmakla iyi bir şey mi yaptım diye kuşkuya kapılıyorum bazen. Bana  bakmayın siz... Bazen küçücük bir söz, bir bakış aydınlatır içimi... Sadece sahte olanın yoktur bir tesellisi.

 

 

 

 

Bu haber toplam 1730 defa okunmuştur