“Nefret tohumlarının yeniden yeşermesine asla izin vermeyeceğiz...”
KIBRIS’TAN HATIRALAR...
Cemal YILDIRIM
“23 Aralıktı dün.
Sevgili aile dostumuz, Andreas Efsthatiou'nun biricik kardeşi Petros'un, 1963’te kayıp edildiği gün.
23 Aralık 1963 tarihinde henüz 19 yaşında olan ve sivil kıyafet giyen Petros, Kanlıdere’yi geçerek Ortaköy-Marmara bölgesindeki evine gitmeye çalışırken “kayıp” edilmişti. Onunla birlikte dereyi geçmeye çalışan bir arkadaşı kaçıp kurtulmuş, ancak Petros yakalanmıştı.
Ve bir daha kendisinden haber alınamadı.
Yıllarca ailesi, onun hasreti ve bilinmezliği ile yaşadı.
Ve en sonunda, yapılan kazılarda Hamitköy tepelerinde kemiklerine ulaşıldı....
Sevgül Uludağ'ın, "Hakimin Tarladan Yeroşibuya" adlı yazısından öğrendiğimize göre, kalıntıları, Hamit Mandrez’de “Hakim’in Tarla” denen yerde başka “kayıp” Kıbrıslırumlar ve Yunanlılar’ın kalıntılarıyla birlikte aynı alana gömülmüş vaziyette bulunmuştu.
Burası bir infaz ve gömü alanıydı belli ki… Farklı tarihlerde “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslırumlar ve Yunanlılar – 16 kişi – bu alana gömülmüştü…"
Evet, sözümona kahraman ve eli silahlı bir grup Kıbrıslıtürk tarafından kaçırılarak, infaz edilmişti Petros.
Tıpkı sözümona kahraman Eokacı Kıbrıslırumların, masum Kıbrıslıtürkleri "kayıp" ettikleri gibi.
Ne kalleş bir adada yaşıyoruz biz böyle?
Suçsuz insanların göz göre göre, ister Kıbrıslıtürk isterse Kıbrıslırum olsun hiç farketmez, hunharca katledildiği kalleş bir ada...
Etnik milliyetçiliğin, cahillikle birleşip, bu güzel adayı cehenneme çevirmesinin kahredici sonuçları ile yıllardır boğuşuyoruz..
Ancak bilmemiz gerekir ki, geçmişimizle yüzleşmezsek, adadaki acıların aslında ortak olduğunu idrak etmezsek,
bir gün gelecek, yine ayni acıları bize yeniden yaşatacak bir potansiyel barınıyor,
pusuda bekliyor,
pandoranın kutusundaki kötülükle eş.
Katliamları ve kayıpları,
bu adadaki bölünmüşlüğü daha da derinleştirmek için fırsat bilip kullanan ve kin nutukları atan kör milliyetçi zihniyetlere inat,
biz barış sevdalıları, onlar gibi yapmayacağız.
Biz, Ayvasıl'da öldürülen minik Ayşe İbrahim’i anarken,
Hamitköy tepelerinde öldürülen Petros'u da anacağız.
Muratağa ve Sandallar'daki katliamda hunharca öldürülen Kıbrıslıtürk çocukları, kadınları ve yaşlıları anarken,
aynı tarihlerde Balıkesir'de, Türkler tarafından tecavüz edilip öldürülen masum Kıbrıslırum kadın ve çocukları da anacağız..
Değirmenlik’te çukurlara atılan Kıbrıslırum köylüleri,
Taşkent’te katledilen masum Kıbrıslıtürkleri,
Çatoz'da kör kuyulara atılan Rum esirleri de anacağız.
Çünkü biliyoruz ki acılarımız da ortaktır bu adada.....
Nefretin bizi nerelere sürüklediğini de biliyoruz ve farkındayız ...
Bu şeytani duygudan beslenen zihniyet çok büyük acılar yaşattı her iki topluma da..
Bu sebeple birbirimizin acıları bizi birbirimizden daha da uzaklaştıramayacak artık.
Yakınlaştıracak.
Şarkılarımızla, şiirlerimizle ve filmlerimizle, elimizden ne geliyorsa, kullanacağız ve nefret tohumlarının yeniden yeşermesine asla izin vermeyeceğiz..
İçimizdeki Birleşik Kıbrıs sevdamızı yok edemeyecekler.
Etnik kör milliyetçiliğin kalleş adası,
sevginin, dostluğun ve barışın adası oluncaya kadar mücadele edeceğiz.
Tıpkı Adnan Yücel'in o muhteşem şiirinde olduğu gibi
"ey her şey bitti diyenler,
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler,
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”
DÜNYADA GEÇMİŞLE YÜZLEŞME İÇİN NELER YAPILIYOR?
“Kosova’da etnik ayırımcılıkları ortadan kaldırmaya çalışan bir köy okulunun öyküsü...”
Perparim İsufi - BIRN
*** Etnik Arnavutlar için bu köye Palay deniyor, Sırplar için ise Çrkvena Vodiça... Arnavutlar’a göre okulun adı “Fazlı Greiçevçi”dir – bu, 1964 yılında Yugoslav hapishanelerinde vefat eden yerel bir aktivist, bir entellektüel ve siyasi bir tutuklunun adıdır... Sırplar için ise okulun adı “Dositey Obradoviç”tir – oda 19ncu yüzyıldan bir Sırp yazar ve felsefecinin adıdır.
Sabah erken saatlerde çalan zil, 50 Sırp öğrencinin sınıflara girmesi gerektiğini haber veriyor... Öğle saatlerinde okuldaki işleri bittiği zaman 30 dakikalık bir ara var ve sonra da tekrardan zil çalıyor ve 100 civarında Arnavut öğrenci, aynı sınıflarda, aynı sandalyelerde oturarak ders yapıyor...
*** Normal bir dünyada bu okul etnisiteye dayalı ayırımcılığın somut bir örneği olarak görülebilirdi. Ancak onlarca yıldan bu yana çoğunluktaki nüfus olan etnik Arnavutlar ile Sırplar ve diğer azınlıklar arasında derin etnik ayrılıklar gibi zorlu koşullarda yaşamakta olan Kosova’da başkent Priştine’den 15 kilometre uzaklıktaki Obilik köyünde toplumun işbirliğinin önemli bir örneğine dönüşüyor bu okul.
*** 1990’lı yılların sonlarında eski Yugoslavya’nın kanlı biçimde çöküşüyle birlikte Kosovalı Arnavutlar ve Sırplar, birbirlerinden ayrı yaşıyorlar. 2017 yılında Kosovalı Sırp lider Dalibor Yevtiç – kendisi Kosova’da hükümette farklı görevlerde hizmet vermişti ve bunlar arasında Başbakan Yardımcılığı da vardı – Balkan Araştırmacı gazeteciler Ağı’na verdiği demeçte, Sırplar’la Arnavutlar arasında güven tesis edebilmek maksadıyla, birbirlerinin dillerini öğrenmeleri gerektiğini söylemişti. Ancak gönüllü kurslar açılması gibi bazı marjinal insiyatifler dışında, Kosova’nın iki ana toplumundan çocuklara birbirlerinin dillerini öğretmek için herhangi resmi bir girişim olmamıştı.
*** Bu durum, Obilik’te de geçerlidir. “Dil konusu bizi engelliyor. Ben Sırpça hiçbir sözcük bilmiyorum, onlar da Arnavutça’yı çok az biliyor. Pek fazla iletişim kuramıyoruz ancak aramızda düşmanlık da yok” diyor Resmiye Dedinka... Kendisi okulda Arnavutça öğretmenliği yapıyor.
*** İgor Maksimoviç de, 1999 yılında Kosova’daki zor dönemleri hatırlıyor, savaştan hemen sonra okulda öğretmen olarak çalışmaya başlamış. 2015 yılından bu yana da Sırp öğrencilerin başöğretmeni olarak görev yapıyor okulda ve Arnavut meslektaşı Başöğretmen Mevlide Graysevçi ile iyi ilişkileri olduğunu anlatıyor.
*** “Bu okul gerçekten de özel bir okuldur” diyor Maksimoviç... “Tek üzüldüğüm şey, çocukların daha iyi koşullardaki sınıflarda ders yapamıyor oluşu...”
*** Eski okul binası, sanki son zamanlarda elden geçirilmiş gibi duruyor ancak Maksimoviç, bir teknoloji laboratuvarı ve spor salonu bulunmadığını söylüyor. Kapalı spor salonu olmadığı için, çocuklar kış ayları boyunca spor yapamıyor...
*** “Başöğretmen Mevlide ile birlikte her kapıyı çalarak destek arıyoruz. Hepsi birlikte çalıştığımız için bizi alkışlıyor ancak iş desteğe gelince, işler zorlaşıyor” diyor Maksimoviç.
*** 1999’dan bu yana zaman değişmiş ve Maksimoviç, geçmişe göre şimdi herşeyin daha kolay olduğuna işaret ediyor... “Belki o zamanlar güven eksikliği vardı, o dönemde KFOR Barış Gücü, öğrenciler okula gelip giderken onlara eşlik etmekteydi ancak yavaş yavaş güven tesis etmeyi başardık” diye konuşuyor. “Gerçekten de, herhangi bir toplumlararası sorunla karşı karşıya kalmadık okulda” diyor ancak ulusal siyasi konuların, iki toplumdan çocukların daha da yakınlaşmasına engel olduğuna da işaret ediyor.
*** “Birlikte oyun oynamalarına gelince, bu siyasi bir konudur. Eğer bunun üzerinde çalışacak olursanız, korkarım ki okuldaki ilişkiler bozulacaktır, öyleyse bırakalım siyasiler AB önderliğinde bir diyalogla veya başka bir şekilde buna karar versinler” diyor.
*** Maksimoviç’in sözünü ettiği AB arabuluculuğunda 2011’den bu yana yürütülmekte olan Kosova ile Sırbistan arasında ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin diyalogtur ancak pek az sonuç elde edilebilmiş bu diyalogtan... Okul ise yerel düzeyde herşeyin sakin kalmasına gayret gösteriyor... Okulda öğrencilerin çizdiği resimler var fakat bunlarda hiçbir etnik sembol görülmüyor, farklı etnik kökenlerden insanların işbirliği mesajları verilirken, çevrenin korunması için de çağrılar bulunuyor bu resimlerde...
*** Resmiye Dedinka da Maksimoviç’in işaret ettiklerini doğruluyor... “Herşeyi birlikte paylaşıyoruz... Bizler onların çizdiği resimleri kaldırmamaya gayret gösteriyoruz, onlar da bizim resimlerimizi kaldırmıyor. Başkalarını yaralayacak resimler çizmemeye çalışıyoruz” diyor.
*** Dedinka, yıllar içerisinde her iki toplumdan öğretmenlerin toplumlararası konularda eğitim seminerlerine katıldıklarını, çocukların da sanat konusunda ortak etkinliklerde yer aldığını anlatıyor.
*** “Sanat alanında işbirliği yapıyoruz çünkü burada dil bilmek elzem değildir. Çok iyi giden bazı ortak etkinliklerimiz oldu ancak aynı anda, aynı yerde çalışabilmek için daha zamana ihtiyacımız var” diyor. “Ve okuldaki altyapı şu anda ortak vardiyalara olanak sağlayacak durumda değildir” diye anlatıyor... “Öğretmenler olarak birbirimizle özel ilişkilerimiz yoktur. Buluştuğumuzda birbirimizi selamlıyoruz ve birkaç sözcük söylüyoruz...”
*** Maksimoviç’in görüşüne göre, etnik konuları okuldan uzak tutmak, en büyük başarılarıdır. “Kosova’nın, Sırbistan’ın veya Arnavutluğun veya başka herhangi bir devletin herhangi bir sembolünün okul duvarlarına asıldığını göremezsiniz çünkü bunu yaparsak, birbirimizi provoke etmiş olacağız... İşte bu nedenle 1999 yılından bu yana bu kadar başarılıyız” diye anlatıyor. Sırp ve Arnavut öğrencilerin ayrı ayrı eğitim gördüğü Palay/Çrkvena Vodiça örneğinin rahatlıkla Kosova’daki öteki okullarda da örnek alınabileceğini anlatıyor.
*** “Elbette bu iyi bir örnek olarak görülebilir ve başkaları tarafından da kullanılabilir. Katılmış olduğum her toplantıda, mümkün olduğunca başka okulların da bizim örneğimizi izlemesi gerektiğinin altını çizmişimdir” diyor Maksimoviç. “Ancak bunun gerçekleşebilmesi için daha çok göçmen Sırplar’ın geri dönmeleri gerekiyor ki bu okullarda Sırp çocuklar için de okul zili çalabilsin” diyor.
*** Maksimoviç, zaman zaman okulda öteki toplumdan öğrencilerin bazı sembolleri geride bıraktıkları durumları da hatırlıyor... “Herhangi bir Arnavut sembolü bulmuşsak, o zaman diğer vardiyanın gelmesini ve konuyu onlarla birlikte ele almayı tercih ediyorum. Aynı şey onlar için de geçerlidir. Onlar da bir Sırp sembolü bulduklarında bunu benimle ele alıyorlar ve ben de öğrencilerimle barışçıl biçimde bu sorunu çözmek maksadıyla usul usul konuşuyorum” diye anlatıyor. “Onlar çocukturlar, farklı çevrelerden, farklı ailelerden geliyorlar ve böyle şeyler de olabiliyor” diyor.
*** Arnavut meslektaşı da aynı duruşu sergiliyor: “Bizler böyle bir şey olmaması için çok dikkat ediyoruz” diyor Resmiye Dedinka... “Eğer böyle bir şey olursa ve birisi sınıfta bir şey unutursa, o zaman derhal bu sorunu çözmek için harekete geçiyoruz” diyor...
(BIRN’den Perparim İsufi’nin 22.12.2021 tarihinde yayımlanan yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN)