NELER OLUYOR AMA?
Tam anlamıyla bir ‘Allem gallem Mansura’ durumu var memlekette…
Siyaset arenası adeta cadı kazanı… Sürekli fokurdayan kazandan kimin sağlam çıkacağı belli değil.
Jet kriziyle birlikte meşruluğunu yitiren ve artık sadece ‘uzatmalar’ı oynamaya çalışan UBP-HP hükümetinde ortaklar arasında güven ortamı kalmadığı gibi birbirlerine dönük tehdit, aba altından sopa gösterme işlerinin bini bir para…
Pandemi nedeniyle bir yandan sağlıkla ilgili ciddi kaygılar yaşayan halk diğer yandan da giderek uçuruma sürüklenen ekonomik ortamda ne yapacağını bilemezken, hükümettekiler kendi koltuk ve siyasi geleceklerinin ne olacağı gündemiyle uğraşmaktan geri durmuyor.
Sadece son iki günde yaşanan İmar Planı tartışmaları bile hükümetin ‘total lost’ halini gözler önüne sermeye yetiyor.
Açıklamalar peş peşe geliyor. Adeta ağzı olan konuşuyor.
Bakan Başbakan ile polemiğe giriyor.
Başbakan ‘danışmanları’ vasıtasıyla ortağına ‘ayar’ vermeye çalışıyor.
Bir taraf ‘hükümetten çekiliriz’ imasında bulunurken diğer taraf ‘kelle alabiliriz’ kartını sağa sola fısıldıyor.
İmar Planı’ndan sorumlu bakan yakın çevresine ‘sadece Başbakan’dan ve UBP’den değil, kendi partisine mensup bakanlardan da yeterli desteği göremediğinden’ şikayet ediyor.
Sonra bir daire müdürü Başbakan’ın ‘iptal ettim’ dediği Emirname’nin ‘geçerli olduğunu’ ilan ediyor.
Kimin Başbakan, kimin Bakan, kimin Müdür olduğu ve –daha da tuhafı- kimin üst, kimin ast olduğu anlaşılamıyor.
Gerek siyasal, gerekse hukuki açıdan böylesine garip bir ‘kamu idaresi’ en son hangi ülkede görüldü acaba?
Mağusa, İskele, Yeni Boğaziçi İmar Planı’nı yürürlüğe sokmayan, gece yarısı yürürlükteki Emirname’yi de ‘sehven yayımlandı’ diyerek iptal eden, yerine de başka bir metin koymayarak tam bir ‘kara delik’ yaratan Başbakan ve UBP kanadının akıl, mantık, sağduyu, hukuk, etik gibi gerekli değerler yerine bambaşka gailelerle hareket ettiği anlaşılıyor.
* * *
Siyasette ipleri ele almak zordur. Başkan olmak her zaman ‘lider’ olmak anlamına gelmiyor. Başbakan olmakla da taşlar yerine her zaman oturamayabiliyor.
Tatar ipleri iyice elinden kaçırmışa benziyor. Sadece hükümetteki ortağından değil, parti içerisinden de sürekli tehdit algısıyla yaşıyor.
Nitekim Emirname’yi apar topar iptal ederek hukuki ucube yaratmasının sebebi de parti içerisindeki bazı grupların tepki göstermesinden kaynaklanıyor.
Aynı film 2019 Aralık ayı sonunda da vizyondaydı. Aynı Tatar, aynı İmar Planı’nı son dakika, aynı çevrelerin yaygarası sonucu yayımlamaktan vazgeçmişti.
Sürekli bir korku, sürekli bir ‘aman kimseyle ters düşmeyeyim’ endişesi ile hareket ediyor ve –haliyle- sürekli geri adımlar, tutarsızlıklar, hatalar zinciriyle kendi kendini tüketiyor.
Son şekliyle ‘hükümetten gitme’ korkusu yaşıyor Tatar. Dün etrafa “4’lü koalisyona dönebilirim” mesajları yayan ortağı Özersay’ın bunu bir şantaj olarak kullandığını üç yaşındaki çocuklar bile anladı.
Fakat Tatar bundan da endişe duyuyor olabilir. UBP’nin seçime az kala hükümetten gitmesi ve muhalefete düşmesi durumunda partide bunu kimseye izah edemeyeceğini hesaplıyor.
Ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde bizzat partilileri tarafından ‘doğranacağını’ kestirebiliyor.
Yakın tarihte benzerlerinin yaşandığını anımsıyor.
Tabii bunlar halkı hiç –ama hiç- ilgilendirmiyor.
İnsanlar Covid’den korkuyor, parasızlıktan kırılıyor, işsizlikten yanıp kavruluyor.
Özetle bu ülkede garip bir durum yaşanıyor.