Nerden başlasak
Hangisinden başlayalım.
“İki devletli çözüm” diyen ama bu iki devletin hangileri olduğunu söyleyemeyen Cumhurbaşkanı’ndan mı?
Meclis başkanını seçemeyen ve henüz doğmadan ruhunu teslim etmiş hükümetten mi?
***
Yüzde 51 oyla kendini “memleket” gören Başkan’ın da…
Kendi ortaklarıyla uzlaşamamış Başbakan’ın da…
“Size kalsın başkanlığınız” diyerek halen geri çekilmeyen Resmiye Canaltay’ın da…
Hepsinin ve hepsinin anlattığı açıktır aslında: Yokluk!
***
Samimiyet yok.
Uzlaşı yok.
Demokrasi kültürü yok.
Yönetim yok.
Kişilik yok.
Yok!
***
Ne yaman çelişkidir, “İki ayrı devlet” diyen Başkan, “bizi temsil etmiyor” dediği devletin pasaportunu taşıdığını anımsamıyor.
O devletin toprağında yaşıyor!
“İki devletten biri Kıbrıs Cumhuriyeti mi” derseniz “yok” diyor!
“KKTC’yi tanıtacak mısınız” sorusunu yanıtsız bırakıyor.
Mülkiyeti, toprağı, yönetimi hiç anmadan ve dünyayla nasıl buluşacağımızı anlatmadan bir nakarat tutturmuş gidiyor.
Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü garanti ettiğini gizliyor.
***
Elbette yeni bir anlaşmayla tüm bunlar değişebilir.
Ama hem “ayrı devletli” çözüm demek, hem de “KKTC’yi tanıtma siyasetimiz yoktur” halleri..
Vilayetleşme talebidir!
***
Tatar’a oy verenlerin çoğu da zaten “kktc” adlı vilayette yaşadığını düşünüyor.
“Cumhurbaşkanını söyle” deseniz, Erdoğan diyecekler.
Yalan mı?
***
Hükümete gelince…
Kurultayını dahi yapamamış ve genel başkanını seçememiş bir parti var.
Çorap söküğü gibi geliyor gerisi...
Hem de “kokuşmuş” bir çorap…
Her vekilin farklı bir hesabı var.
O hesapların hiçbirinde memleket yok, gelecek yok, toplum yok…
Tam bir entrika koalisyonundan ancak bu kadar olur…
Olmazsa da…
Büyükelçi yeniden Beyaz Ev’e çağırır küsleri, barıştırır; tıpış tıpış Ankara’ya gider başkanlar, henüz ödenmemiş mali protokolün ucundan yeni bir ödeme için tören yapılır.
Maraş’ta hep birlikte “bisiklet” süreriz sonra…
Başka da bir derimiz yok nasılsa (!)