Nere varacak bu işin sonu?!..
Eroğlu Cumhurbakanı seçildiğinde BMGS Ban Ki Moon’a mektup göndererek Talat’ın bıraktığı yerden devam edeceğine dair taahhüt verdi. Bu, ondan beklenmedik bir durumdu; endişeye kapılan barış taraftarlarına hoş, kendine oy verenlere de nahoş bir
Eroğlu Cumhurbakanı seçildiğinde BMGS Ban Ki Moon’a mektup göndererek Talat’ın bıraktığı yerden devam edeceğine dair taahhüt verdi. Bu, ondan beklenmedik bir durumdu; endişeye kapılan barış taraftarlarına hoş, kendine oy verenlere de nahoş bir sürprizdi…
Kısa sürede ise Eroğlu, bildik Eroğlu oldu ve Talat’ın bıraktığı yerden başladı ama orada çakıldı kaldı. Ayrıca, Talat’la prensipte anlaştıklarını imza altına almaktan kaçınan Hristofiyas’ın yarattığı bu olanakla da Eroğlu, geriye gitme girişimlerini de deniyor… Hristofiyas rüzgar ekti, fırtına biçiyor ama barış süreci de bu fırtınada alabora oluyor…
Ne olacak ve daha neler olabilir?!.
Bir defa eğri oturup doğru konuşmak gerek… Kıbrıs sorununun açmaza girmesinin birinci sorumlusu Hristofiyas’tır; önce 2004 referandumunda ‘Hayır’ dedi ve dedirtti, sonra da Talat’la görüşmelerde kaçak güreşip uzatmalara oynadı… Hristofiyas doğruları yapsaydı, Kıbrıs sorunu ya 2004’de ya da Nisan 2010 öncesi çözülürdü…
Şimdi Eroğlu dönemi… Federal çözüm istediğini söyleyen Hristofiyas’ın yapmadığını yapacak değildi ya?!. Onun vizyonu belli, ona göre statüko en iyisi, statüko değişecekse iki devletli çözüm olsun, olmadı konferedasyon olsun… Hristofiyas’a ‘Federal çözümü çok isterdin de Talat’la niye halletmedin?!.. Ben zaten federal çözümü benimsemedim; otobüsü sallarım da yolcular gidiyor sansın” derse haksız mı?!.
Yanlış anlaşılmasın, gelinen aşamanın ve açmazın diğer sorumlusu da Eroğlu’dur. Ve Eroğlu, Kıbrıs sorunu çözüm sürecinin bir talihsizliğidir. Demokratik seçimle geldi, halkın çoğunluğunun tercihi oldu, bunlar veri tabanı; en azından BMGS’ne o mektubu yazmasaydı, görüşme masasına, seçim öncesi dediği gibi ‘KKTC Cumhurbaşkanı’ olarak tanınmadan ve ‘devletten – devlete görüşme masası’ kurulmadan gitmeseydi… Talat kalkarkenden masaya oturmak ve onun gibi devam edecek deyip yazılı taahhüt vermek, sonra da “yapayım da olmasın” demek onu suçlu yapmaktadır.
Ne olacak şimdi? Bu iki liderin görüşmesinden, Kıbrıs sorununun federal çözümünü bekleyenlere maraz doğacak… New York’a kadar tribünlere oynayacaklar, bir birlerini suçlayacaklar, New York’ta da BMGS her ikisini birden suçlayacak… BM için süreç bir bütündür; Talat - Hristofiyas döneminin suçlusunu unutup, son dönemde süreci açmaza sokan Eroğlu’nu tek başına suçlamak adil değil… Çözmek için irade her ikisinde de yok…
Ama Kıbrıs’ta dert kimin suçlanacağı değil ki?!.. Yıllarca Denktaş suçlandı, Denktaş’a bir şey olmadı… Papadopulos’u da suçladılar, ona da bir şey olmadı… Olan Kıbrıs’ta yaşayanlara oluyor ve en çok da Kuzey’de yaşayanlara…
Dolayısıyla, ne olacağı belli, görüşme süreci batağa saplanacak… Neler olacağına dair senaryolar ise muhtelif… Yalnız kimse aldanmasın, öyle KKTC tanınacak ve tanımak isteyenler sırada bekliyor lafları boş laflar; Kıbrıslı Türklerin buna karnı tok, 1983’de KKTC ilan edilirken de aynı laflar vardı… KKTC’yi Türkiye bile tanımadı doğru dürüst…
Neler olacak?... Kıbrıslı Rumlar açısından kayda değer bir değişiklik olmayacak, ekonomik sorunlarının çözümüne yoğunlaşacaklar… Türkiye’nin yerli yersiz Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığı üzerine yaptığı abartılı ve maksadı aşan yorumlar, Hristofiyas’ı daha dikkat çeken ve ilgiyle izlenen bir AB Dönem Başkanı yapmaktan başka bir işe yaramayacak; dönemi bitince de “Bravo adama, tarafsız ve güzel bir dönem başkanlığı yaptı” dedirtecek…
Kıbrıslı Türkler için de bir şey değişmeyecek… İzolasyon da devam, Türkiye’nin nesi olduğunu bilmezden gelerek ve zor koşullarda ve zorlaşan koşullarda ve zorun ve zorbalığın yöntem olduğu koşullarda yaşamaya devam… Ekonomi kötüleştikçe kötüleşecek, halk fakirleştirilecek, Kıbrıs Türk özel sektörü eritilecek, Kıbrıslı Türkler gene Sünnileştirilecek, Avrupalılar Kıbrıslı Türkleri çok düşündüğünü söyleyip görmezden gelmeye devam edecek…
Ve gelecek “Kıbrıs’ta Barış Engellenemez” diyenlerin elinde kalacak… Ya onlar kararlılıkla, yılmadan, yıkılmadan, yılgınlığa düşmeden ve “İnadına Vardık, Varız, Var Olacağız - İnadına, Kıbrıs’ta Barış Engellenemez” diyerek demokratik kavgaya devam edecek ve makus talihi yenip, makus tarihi değiştirecek, ya da çözümsüzlük Kıbrıslı Türkleri Kıbrıssızlaştıracak, Kıbrıs’ı da ‘Kıbrıslı Türklersiz Kıbrıs’ yapacak…
Ne olmalı?... Yaşamak direnmektir… Onun için, “Yılgınlık yok, Direniş var”… Ve bu direnişin de güçlü ve güvenilir ve birleştirici, öncü ve önder bir Parti’si olmalı…