1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. Nesip Hasan; bir ‘Teşkilat’ cinayeti-2
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

Nesip Hasan; bir ‘Teşkilat’ cinayeti-2

A+A-

1966 yılında ‘Teşkilat’ tarafından kayıp edilen Stavrogonnolu Nesip Hasan’ın oğlu Fuat Nesip Nalcıoğlu anlatmaya devam ediyor:

Emir Baf ve Lefkoşa’dandı...

FN: Tabii bir anda her şey durdu. Bir baktık köyde hiçbir tarafa ne girilir ne çıkılır, bütün yollar kesildi. Daha sonradan yaptığım araştırmalarda öğrendiğim kadarıyla on iki kişilik maskeli, silahlı bir tim o gece köye geldi ve kahveyi sardılar. Timin başındaki adam; ‘kimse kımıldamasın, biz asileri almaya geldik’ dedi. O esnada kahvede bulunan köyün çok cesur gençlerinden birisi (Cafer Bahattin), timin başındaki bu kişiye mukavemet gösterdi hatta cüsseli olduğundan, onu yere de yatırdı. Derken timden başka biri, silahının süngüsüyle, Cafer’i arkadan süngüledi. Tabii süngülenme sonucu kan aktı, kan akınca bir anda kahvenin içi karıştı. O sırada timden birisi gelişigüzel kahvenin içine ateş açtı. Kimisi hafif kimisi ağır 10’a yakın kişi yaralandı. Bir tanesi babam, bir tanesi Cafer. Bir tanesi, daha sonra Limasol Hastanesi’nde tedavi edilirken ölen Mustafa Fenikeli. Ve dedem, dayım, eniştem, Durdu Mazhar... 10’a yakın kişi yaralandı. Tim bir kamyon çağırdı, bütün yaralıları bu kamyona koydular ve hepsini Fasula’ya götürdüler. Yine sonradan öğrendiğimiz kadarıyla, babamı ve Cafer’i, muhtemelen daha ağır durumda oldukları için Fasula’da kulüp binası vardır, oraya koydular. Diğerlerini Kukla’dan gelen bir araçla, Evdim’e götürdüler. Zaten Stavrogonno’ya düzenlenen bu harekat, Evdim merkezliydi. Emir Baf ve Lefkoşa’dandı ama Evdim merkezliydi.

En temiz iş; kaybetmek...

FN: Hafif yaralıları orada tedavi ettirdiler ve köyde olay çıkmasın diye aile olanları, örneğin dedemi tutukladılar. Aşağı yukarı iki-üç ay köyde olağanüstü hal ilan edildi, dışarıdan gelen Teşkilat’ın adamları damların üzerine yerleştirildi, bizim evin etrafı sarıldı. Giriş-çıkış yasaklandı. Babama ne olduğunu öğrenemedik. Ben neredeyse 20 yaşıma kadar, babamın dönmesini bekledim... Bu olay oldu, olaydan sonra kamyoncu çağırdılar, adam kalktı yatağından kamyonu aldı geldi, kamyona yüklediler. Kamyon ağır ağır ta Fasula’ya gitsin, bir saatin üzerinde bir zaman geçmiş olması lazım. Ertesi gece de bu iki kişi götürüldükleri o kulüp binasından alınıp kaybedildiler. Muhtemelen olayın ardından bunlar Baf’a gittiler, ‘napacayık?’ diye sordular. Baf’taki sorumlular da tahmin ederim ki ‘kaybedin’ dediler çünkü en temiz iş kaybetmek. Ve ertesi gece, yine görgü şahidi var, oradan aldılar götürdüler ve tabii muhtemelen gömdüler. Yine görgü şahitleri diyor ki, bunlar alındıktan sonra, ertesi gün o binayı yıkadıklarında, kan ta yan taraftaki dereye kadar akmış. O kadar süre burada kan akmış olması, kuvvetle muhtemel uzun zaman ölmediklerinin, yaralı olduklarının işareti...

Ne Denktaş annemle görüştü, ne de Dr. Küçük...

FN: Tabii öyle bir terör estirildi ki, yıllarca biz da dahil hiç kimse hiçbir şart altında bu konuyu konuşamadı. Annem ve biz aile olarak yıllarca içimizde bunun acısını çektik. Ne arayabildik, ne sorabildik. Annem birkaç kez belli girişimler yapmışsa da sonuç alamadık. Denktaş’a geldi, Dr. Küçük’e geldi, ne kabul ettiler ne görüştüler. Dışlandık, yıllar bu şekilde geçti. Sonra bu tarafa geldik. Bu tarafa geldikten sonra, ta ki sınır kapıları açılana kadar güneye gitme umudu yoktu. Kapılar açıldıktan hemen sonra başladık arama faaliyetlerine. Bir sürü insanla görüştüm, birçok kez o söyledikleri bölgeye gittik. Gömdükleri tarlanın sahibi o ailedendi. Ve kadın hasta yatağında yatırken bana, Rum’dan satın aldıkları o tarlada olduklarını söyledi.

İkinci kazı talebimiz, ‘yedek listedesiniz’ denerek reddedildi...

FN: Biz tabii bu bulguları elde ettikten sonra Kayıplar Komitesi’ni götürdük, anlattık. Acil kazı istedik, komite de acil kazı kararı aldı, o bölgede bulunan 12-13 mağaranın hepsini kazdılar. 2 Şubat 2010’da başlayan ve yaklaşık 6 ay süren kazılar sonucunda bu mağaralardan bir sürü kemik çıktı ama daha sonradan anlaşıldı ki bu kemikler 100 yaşın üzerindeki kemiklerdir. Zaten o bölgede antik mezarlar olduğunu biliyorduk. Dolayısıyla bir sonuca ulaşamadık. Daha sonra yine Fasulalı bir görgü şahidi bize, ‘yanlış yeri kazdınız, daha yukarıdadırlar’ dedi. Daha sonra ben başka bir görgü şahidi götürdüm, o da bana, kazılmamış bir mağarayı işaret etti. Biz tekrar komiteye gittik. Bu kez bize, yedek bir listeden bahsedildi ve ‘Sizinki yedek listededir, kazamayız. Ancak esas liste tamamen bitirilecek, o zaman yedek listeyi kazmaya başlayabiliriz’ dendi. Zaten internette kayıplarla ilgili araştırma yaptığınızda iki farklı rakama ulaşırsınız. KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın web sayfasında, Kayıplar Komitesi’nin Türk üyesi Gülden Küçük imzalı 2010 yılına ait çalışma raporunda, Türk kayıpların sayısı 502, Rum kayıpların sayısı ise 1468. Kayıplar Komitesi’nin resmi web sayfasında şu anda verilen sayıya göre ise Türk kayıplar 493, Rum kayıplar 1508 kişi. Yani iki farklı raporda, iki farklı sayı var. Sonuç olarak bizim ikinci kazı talebimiz, bu şekilde birtakım gerekçeler öne sürülerek reddedildi. Bundan sonra ne olacak bilmiyorum...

Devam edecek...

Bu yazı toplam 2640 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar