Nesip Hasan; bir ‘Teşkilat’ cinayeti-I
Kıbrıs sorununun onulmaz yaralarından biri olan ‘Kayıplar’, sadece toplumlar arası çatışmaların sonucu olarak değil, aynı zamanda her iki toplumun kendi içinde ‘Gömdüğü Ayıplar’ olarak yaşamaya devam ediyorlar.
Gerek Kıbrıslı Türk gerekse Kıbrıslı Rum kayıp yakınları, yıllardır kayıplarını arıyorlar.
Kayıp yakınlarının çabalarının, Yenidüzen Gazetesi yazarı Sevgül Uludağ’ın çabalarıyla birleşmesi sonucu bu tabunun penceresi biraz aralandı.
Sevgili Sevgül’ün, sayısız tehdide rağmen sürdürdüğü ısrarlı yayınları ve girişimleri, kayıp yakınlarının araştırmalarına ışık tuttu, çok ciddi bir katkı sağladı ve kayıpların gömü yerleri hakkında bilgisi olanların bazıları, korkularından arınıp konuşmaya başladılar.
Gömü yerleriyle ilgili ihbarlardan hareketle kazı çalışmaları yapan Kayıp Şahıslar Komitesi şu ana kadar 477 kaybın kimlik tespitini yaparak ailelerine teslim etti.
Ancak toplam kayıp sayısı dikkate alındığında, daha yürünecek çok yol var.
Örneğin Kıbrıslı Türk kayıpların yaklaşık 5’te 4’ü hâlâ bulunmuş değil.
Güneş yüzü görmeyi bekleyen bu kayıplardan biri de Stavrogonnolu Nesip Hasan.
***
Nesip Hasan , yazının girişinde bahsettiğimiz, kendi içimizde gömdüğümüz (k)ayıplarımızdan.
Bu cinayetin failleri EOKA’nın değil, Teşkilat’ın adamları.
Köyde galligalık, yani nalbantlık yapan Nesip Hasan 1966 yılının Nisan ayında, ‘Teşkilat’ tarafından gerçekleştirilen bir baskında ağır yaralanmış, sonrasında ise bu baskını düzenleyenlerce ‘kaybedilmiş’.
Teşkilat bünyesinde yaşanmakta olan bir güç savaşının ‘sonlandırılması’ amacıyla 1 Nisan 1966 gecesi köy kahvesine düzenlenen bu baskın sırasında, kendiyle aynı kaderi paylaşan Cafer Bahattin’le birlikte, Fasula’ya gömülmüş.
Nesip Hasan ve Cafer Bahattin, 48 yıldır birilerinin gelip onları gömüldükleri o yerden kurtarmasını bekliyorlar.
Nesip Hasan’ın oğlu Fuat Nesip Nalcıoğlu yıllardır babasının kalıntılarına ulaşabilmek için uğraşıyor.
Fasula köyü yakınlarındaki tahmini gömü yeri 2010 yılında Kayıplar Komitesi tarafından kazılmış ancak kazı başarısızlıkla sonuçlanmış.
Nalcıoğlu daha sonra bir başka şahidin beyanıyla komiteye yeni bir gömü bölgesi göstermiş, ancak komiteden henüz ikinci bir kazı kararı çıkmış değil.
Şimdi ise gömü yeriyle ilgili yeni şahit var.
Bu şahit, söz konusu bölgeyi daraltarak, doğrudan bir gömü noktası gösteriyor.
Nalcıoğlu komitenin kayıpları iki listeye ayırdığını, babasının da ‘ek liste’, yani ‘ana liste bitirildikten sonra kazılacaklar’ kapsamına alındığını söyleyerek, kayıpların kendi içinde kategorize edilmiş olmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor.
Önümüzdeki günler, Nesip Hasan ve Cafer Bahattin’in akıbetiyle ilgili muhtemel yeni gelişmelere gebe, ancak genel anlamda tüm kayıpların ya da en azından önemli çoğunluğunun kalıntılarına ulaşılabilmesinin yolu galiba, kayıplar sorununun mimarları olan ilgili bütün devletlerin, yükümlülük altına girmesinden geçiyor.
Gelin şimdi, Nesip Hasan cinayetini, gömü yerine ulaşılabilmesi amacıyla bugüne değin yürütülen çalışmaları ve kayıp yakınlarının; sorumlu olarak gördükleri devletlerden beklentilerini, babası öldürüldüğünde 9 yaşında bir çocuk olan Nesip Hasan’ın oğlu Fuat Nesip Nalcıoğlu’nun ağzından dinleyelim:
1 Nisan 1966 akşamı Stavrogonno’ya düzenlenen baskın...
FN:Teşkilat, tüm Kıbrıs’ta olduğu gibi, Baf’ın en büyük Türk köylerinden biri olan Stavrogonno’da da örgütlüydü. Ve neredeyse köyün bütün erkekleri, Teşkilat’ın adamıydı. Babam da öyle. 1966 yılının başında köyde bir iç huzursuzluk baş gösterdi. Köyün teşkilat başkanlığını, köy dışından biri yapıyordu ve köylülerin bir kısmı buna karşı çıkıyordu. Bir gün bu karşı çıkanlardan bir grup, karargahı işgal edip, silahlara el koydu ve köyün teşkilat başkanına; ‘ya köyü terk et ya da seni öldürürüz’ diye haber gönderdi. Teşkilat başkanı da derhal Baf’a giderek, durumu oradaki yetkililere iletti. Tabii Stavrogonnolu bu grubun yaptığı pek hoş bir şey değildi ve sorun farklı yöntemlerle çözülmeye çalışılabilirdi. Nitekim bu fiili duruma bir son verilmesi için birçok aracı geldi gitti ancak bu girişimler kabul görmedi. Derken herhalde Teşkilat, bir grubun köye giderek bu asileri tutuklamalarına karar verdi. Fakat bu operasyon o kadar acemice planlandı ki; söz konusu asiler Teşkilat’ın o gece kendilerini tutuklamak için köye bir grup göndereceğinden haberdar oldular ve o gece düzenledikleri baskında, aradıkları asilerin hiçbirini bulamadılar.
‘Ortalığı kan götürdü, siz burada çalar oynarsınız?’
FN:O gece ablamın kına gecesiydi. Kına gecelerinde biliyorsunuz, düğün sahibi erkeklerle düğüne gelen erkekler, güveyiyle birlikte, güveyinin kınasını alıp kahvehanelerin tümünü dolaşırlar, sonra eve gidilir, evde gelinin kınası başlar. Ertesi gün de düğün olur. Güveyinin kınası bittikten sonra adamlar haliyle kahvede kaldı. Babam da öyle. Kına dolaşırken ben de yanındaydım. Daha sonra güveyi, ben ve diğer çocuklar eve gittik. Evde gelinin kınası davul zurna eşliğinde devam ederken, ansızın birisi geldi ve dedi ki; ‘yahu ortalığı kan götürdü siz burada çalar oynarsınız?’
Yarın devam edecek...