1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. Nesne mi, parça mı olacağız?
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

Nesne mi, parça mı olacağız?

A+A-


Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde nesne mi olacağız, yoksa çözümü oluşturacak ciddi bir hadisenin esaslı bir parçası mı olacağız? İşte bunu ele almamız gerekir. Şimdi değerlendirelim son gelişmeleri.
Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu, Anastasiadis’e dönük haklı bir eleştiri yaptı.’ Maraş konusundaki önerisini bana yapmalı, Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğluna  iletmemeli idi’ dedi. Doğru. Ayrıca Sayın Downer’e de sitem etti. Niye bu öneriyi aldı ve  Sayın Ahmet Davutoğlu ile görüştü diye. Gerçekte bu ikinci sitemin esas adresi Sayın Davutoğludur. Niye Downer’i kabul etti, demek istedi.
Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. Türkiye’nin AB sürecinde, açılamayan 17 başlığın, 14’ünü bloke eden “Kıbrıs Cumhuriyeti”dir. Yani gerçekte çözüm olmadan, Güneyin AB üyesi olmasının onlara sağladığı çok önemli bir hadisedir bu. Sayın Eroğlu’nun dünkü siyaseti bunu sağlamıştır.
Buna gözünüzü kapatabilir misiniz? Eğer kapatırsanız, Türkiye’nin doğrudan görüşmenin tarafı haline dönmesine karşı ses veremezsiniz. Bunun için olayı iki açıdan ele almak lazımdır. Biri Güneyin egemen güçlerinin bu tıkayıcı tavrına dönük eleştirisel olmanız gerekir.
İkicisi de Kıbrıslı Rumların bakış açılarına dönük empati yaparak, sorunun çözümüne dönük ileri adımlar atarak, Kıbrıs Rum toplumunun, bu çatışmacı siyasi duruştan uzaklaşmasına dönük alternatif öneriler geliştirmeniz gerekir.
Yani, Kıbrıs Türk tarafı, hem Kıbrıslı Rumlarla kendisi arasında, hem de Kıbrıslı Rumlarla, Türkiye arasında köprü oluşturucu olmalıdır. İşte o zaman biz, çözümün nesnesi değil, çözümün parçası oluruz. Örneğin Güney, 23. ve 24. Fasılları bloke ettiği için bunlar açılmamaktadır. Bu fasıllar nedir?

GÜNEYİN EGEMEN GÜÇLERİNE ELEŞTİRİ

23. ve 24. Fasıllar; Yargı, İfade Özgürlüğü; Demokratikleşme gibi konuları kapsamaktadır. Ama bu fasıllar açılamıyor. Çünkü;” Kıbrıs Cumhuriyeti” bunları bloke etti. Şimdi burada Güneyin egemen güçlerine  sormak lazımdır. Demokrasi, hukuk devleti, ifade özgürlüğü konusunda AB standartlarında ilerlemiş bir Türkiye; kötü mü? Bunu engellemenin akılla, demokratik anlayışla ne bağı var?
Demokratik, AB standartlarında bir Türkiye, Kıbrıs’ta iki taraf ve bölge içinde önemli bir değerdir. Güvenlik için, ekonomik, demokratik gelişme için, bu, tüm Kıbrıs ve bölge için çok önemlidir. Üstelik, halkların dostluğuna inanan herkes için, Türkiye’nin AB standartlarında, demokratik, hukuki gelişmesi çok önemli olmalıdır.. Bunu Güneyin egemen güçleri nasıl göz ardı eder?

MANTIĞA BAKALIM

Sayın Anastasiadis’in, Sayın Downer vasıtası ile Sayın Ahmet Davutoğluna ilettiği Maraş önerisinin dayandığı mantık şudur.. Maraş’ın açılması meselesi, Türkiye ve Güneyin limanlarının karşılıklı açılması ( Ercan ve Magusa dahil, Girne yok ) yanı sıra,1962 Antlaşmasının Türkiye tarafından tanınmasını kapsamaktadır. Yani esas olarak Güney’in ve Türkiye’nin bu sorun etrafında oluşan sıkıntılarının aşılmasını içermektedir.
Bu arada buna, bir de,  özellikle 23. ve 24. Fasılların üzerindeki,  “ Kıbrıs Cumhuriyetinin “, blokajlarının kaldırılması da eklemektedir.. Ama çıkan gaz meselesi ile ilgili olarak ta, Avrupa’nın ve Türkiye’nin  sıkıntısı olan Enerji alt başlığı üzerindeki blokajın kaldırılması ile de bağlantılıdır bu öneri. 
Güneyin egemen  güçleri, bu açılardan AB avantajlarını değerlendirerek  sürecin, Türkiye ile doğrudan kendilerinin görüşmeleri  ile gelişmesine  çalışmaktadır. Buna dair Kuzeyin bir siyasi açılımı yoktur.
Çünkü son iki buçuk senedir Cumhurbaşkanı, kendisini  iç siyasetin kriz doğuran koridorlarına hapis etmiştir. Sayın Anastasiadis’e yolladığı mektubu da  Downer belgesini de Meclisin bilgisine getirmemiştir. Bu önemli, çünkü Güneyin Downer belgesinin esas değil, refarans olmasını istediği görüşünü  ilettiği söylenmektedir. Ama belge, Kıbrıs Türk Meclisi’nin sivil toplumun bilgisinde değildir.

HRİSTOFYAS  ve  ANDROS KİBRİANU

Anastasiadis’in görüşmeci olarak atadığı Mavroyannis, Rum basınına göre, tüm başlıklar üzerinde yeniden esaslı görüşme yapılmasını söyledi. Üstelikte o konuşmada, Sayın Hristofyas’ın, Kuzeye verdiği “sözde hediyelerden” söz etti. Ona saldırdı ve her şeyin sil baştan ele alınmasını istedi.
Ama,  geçtiğimiz günlerde Kuzeyi ziyaret eden ve Dikomo’daki ( Dikmen) ayine katılan Sayın Dimitris Hristofyas’ın verdiği son derece önemli demeç  var. Bu görmezden gelindi. Ama bu, başlayacağı söylenen görüşmeler için çok önemli idi. Sayın Hristofyas açıkça; “ Görüşmelere sil baştan başlamak insafsızlıktır” demişti. Başlayacak olan görüşmeler için, cesaretle söylenmiş bir sözdür.
Fakat, buna dönük olarak ne basınımızdan, ne siyasetimizden, ne de CB katından bir ses gelmedi. Ama Sayın Hristofyas’a dönük olarak güneyin fanatiklerinin yaptığı saldırılara, ya ideolojik, ya da statüko sürsün amacı ile sesiz bir destek verilmektedir. Şimdi görüşmelerin sil baştan başlaması mı Kuzeyin statükocularının  amacı?
Hristofyas’ın bu yaklaşımı yanı sıra, bir başka nokta daha var. Kuzeyi ziyaret eden AKEL Genel Sekreteri Sayın Andros Kibrianu da oldukça önemli, ama bence çok tartışmalı bir noktaya değindi. Sayın Andros Kibrianu yaptığı açıklamada, “ artık, çapraz oy meselesi masada değil, ama dönüşümlü başkanlık da artık yok.  Başkan Kıbrıslı Rum, Başkan Yardımcısı Kıbrıslı Türk olacak” dedi. Ne acıdır ki bu demeç, ne siyaset dünyamızda, ne sivil toplumumuz ve basınımızda hiç ele alınmadı.

SÜRECİN PARÇASI OLMAK

Dolayısı ile sürecin nesnesi olmamak için, toplumsal tüm dinamiklerin harekete geçirilerek, yaratıcı öneriler ve girişimlerle sürecin parçası olmalıyız. Yani, Kıbrıs Türk toplumu, bölge siyasetini düzenleyen etkin ülkelerin görebileceği bir şekilde kendi kimliği ile ayağa kalkmalıdır.
Bunun için; Kıbrıslı Rum dostlara şunu hatırlatmak gerekir. Evet, Kıbrıs Rum toplumunun ihtiyaçlarını göz ardı edecek bir çözüm süreci olamaz. Ama, Kıbrıs Türk toplumunu da yok farz eden, varlığını, kimliğini göz ardı edecek bir tutumla da sonuca gidemez. Bunun için adada çözüm, her şeyden evvel bizim, Kıbrıslı Rumları, onlarında, Kıbrıslı Türkleri bu adanın esas ve asıl varlığı olarak kabullenmesidir.
İşte bu nedenle bizde düşünmeliyiz.  Evet, Türkiye’nin  AB sürecinin, Kıbrıs sorunu nedeni ile blokaja uğraması bir meseledir. Öyle ise bizde sorunun çözümü sürecinde eski mantıklarla hareket etmemeliyiz.  Federal yapı içinde siyasi eşitliği ve 23 Mayıs ve 8 Temmuz antlaşmalarındaki esas ilkeleri gözetecek açılımları gündeme almalı, ama, KR tarafının da ihtiyaçlarına da cevap vermeliyiz..
Maraş konusunu, limanlar yanı sıra, iki tarafın arasında sermaye, insanın serbest dolaşımı, serbest ticaret ilkesi ve ortak yatırımlar önermeleri ile bütünlemeliyiz.  Ayrıca, Kuzey’deki askeri güçlerin kısmı azaltılması,belli önemli dini yerlerin Kiliseye devredilmesi  önerileri ile bunu bütünleştirmeliyiz.
Neden görüşmelerde, ” tüm konular üzerinde antlaşma oluşmadığı zaman hepsi geçersizdir” görüşünü terk ederek. Açıkça,  Downer belgesine giren ve iki taraf arasında yapılan görüşmelerde oluşan, tüm yakınlaşılan konulara dönük olarak, tümünü kabul ettiğimizi dünyaya deklere etmeyelim? Yaratacağımız bu yeni durumla, hem Bütünlüklü çözümü, hem Güven Artırıcı önlemleri neden bütünleştirmeyelim? Türkiye’nin başlıklarının blokajı meselesinin aşılmasına, hem de sorunun çözümü konusunda, açık, girişimci olarak, evrensel temelde  çözüm odağı olmalıyız..

SEÇİM VAR!

Bakın, bir başka durum daha var. Sayın Egemen Bağış, geçen gün verdiği demeçte, Türkiye’de arka arkaya üç seçim yapılacağını. Dünyada hiçbir iktidarın bunun öncesinde, bir antlaşmayı kolay göze alamayacağından söz etti. İşte bunun için bizde Kıbrıs’ta çözüm istiyorsak, bunu göz ardı edemeyiz. Ha, eğer Güneyin ve Kuzey’in statükocuları, bunu hesaplayarak biri ver, öteki de sakın verme, üzerine kuracaksa siyasetini, bilinsin ki çözümsüzlük sürecek. Anastasiadis buna mı oynanmaktadır?
İşte, Kıbrıs Türk sol ve barışçı güçlerine, sağduyu sahibi barışçı orta sağına düşen görev buradadır. Bunun aşılmasına dönük, gerek Türkiye, gerekse Güney kamuoyuna barışçı gelişmeler için çatışmacı mantıktan uzak seslenebilmeyi geliştirebilmelidir.

Bu yazı toplam 1957 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar