New York’ta ne olacaktı, ne oldu?
Yoğunlaştırılmış müzakereler ardından New York zirvesi de bitti. Çıplak bakışla umutlar başka bahara kaldı. Dünya dönmeye devam ettiği sürece baharlar bitmez. Ama yaşam da dünyanın döndüğü gerçeği kadar akar gider.
Kıbrıs sorunu neredeyse 60 yıldır sürüyor. 1968 yılında başlayan görüşmeler neredeyse 50 yıldır devam ediyor. Hala üzümün sapı, incirin çekirdeği diye diye ömür tüketiyoruz.
New York’ta da beklenen olmadı. Bundan önceki yazılarımda da hep altını çizdim. New York’ta beklenen 5’li ya da çoklu zirvenin davetinin BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon tarafından yapılması idi.
Olmadı. Anastasiadis “Toprakta ne alacağımı görmeden böyle bir zirveye gitmem” dedi.
Haklı mı? Bence kendi açılarından haklı. Çünkü ilk 4 başlıkta, Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi, AB ile İlişkiler ve Mülkiyet’te hep Kıbrıslı Türkler alıyor. Çünkü zaten Rumlar şu anda bunların hepsine tek başlarına sahiptirler. Tanınmış yönetim onlarda. Tanınmış devlet olmanın bütün avantajlarını kullanarak oluşturdukları ekonomi onların., Zaten AB üyesi ve Euro bölgesindedirler. Mülkiyette ise kuzeyde kalan mülklerin çoğunu tazminat karşılığı elden çıkarıyorlar.
Kıbrıs sorununun çözümü tam da bu nedenle “Toprak karşılığı, Anayasal hak” olarak biliniyor. Bu nedenle Rum tarafı 5’li, ya da çoklu konferansa gitmeden toprakta ne alacağını bilmek istiyor.
Akıncı da haklı olarak “ben bu konuyu şimdi açarsam ertesi gün Rum basınında manşet olacak, böylece bir sürü insan rahatsız olacak ve çözüm asıl o zaman tehlikeye girecek” diyerek bunu çoklu konferansa bırakmak istiyor.
İki lider de böyle bir konferansın toplanması halinde bundan kimsenin kaçamayacağını biliyor. BM ve sorunla ilgili diğer tüm aktörler de biliyor.
Akıncı bu nedenle böyle bir konferans toplanmasından rahatsız olmaz. Çünkü 4 başlıkta yeterli ilerleme sağlandı. Geriye kalan başlıklardan Garanti konusu garantörlerle konuşulacak. Toprak konusunu da yine orada gündeme getireceğini herkes biliyor. Kıbrıs Türk tarafının bir miktar toprak vereceğini, bunun için bazı yerleşim yerlerinin Rumlara bırakılacağını herkes biliyor. O nedenle Akıncı bu anlamda rahattır. Üstelik o masada Türkiye de olacak.
Anastasiadis ise Akıncı kadar rahat değil. Birincisi Burgenstock zirvesi ve zirve sonrasında referanduma gitme zorunluluğu, referandumda çıkan sonuç Anastasiadis’i ürkütüyor.
İkincisi yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimi var. Çözüm olmaması halinde Şubat 2018’de güneyde yeni başkanlık seçimi var. Bu da muhtemelen yeniden aday olacak Anastasiadis’i şimdiden ittifaklar bulmaya zorlamaktadır. Muhtemel ittifaklar ise red cephesinden olacak. Çünkü Akel ile Disi’nin ittifak yapması olanaksızdır.
Üçüncüsü Rum Ulusal Konseyi bütün çözüm çabalarına fren görevi görmektedir. Rumlar bu modeli ortadan kaldırmazlarsa Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi çok ama çok zor olacaktır. Ulusal Konsey aslında küçük ve marjinal partilerin büyük partileri yönlendirdiği yerdir.
Bu şartlarda Anastasiadis, Akıncı’nın deyimiyle Kıbrıs’ta varılan mutabakata New York’ta uymamış ve çoklu konferans tarihinin belirlenmesine karşı çıkmıştır. BM Genel Sekreteri de etliye, sütlüye dokunmayan bir açıklama ile 3’lü zirveyi erteledi.
Yeni bir 3’lü zirve olur mu?
İki taraf da olabileceğini, genel sekreterden davet gelmesi halinde buna uyacaklarını açıkladılar.
Peki genel sekreter böyle bir daveti yapar mı?
Eğer yine aynı şeyler konuşulacaksa yapmaz. Ama 5’li, ya da çoklu konferans için tarih belirlenecekse hemen yapar. Çünkü onun da zamanı sınırlıdır. Yılbaşından sonra o da yoktur.
Bu durumda çıkış yolu ne olabilir?
Bence iki lider basından uzak bir yere kapanacak ve toprak dahil bütün konuları masaya yatıracak. Her şey anlaşıldıktan sonra da oradan direk 5’li konferans toplantısına uçacaklar. Burada da son noktayı koyarak adaya dönecekler ve referandum için çalışmalara başlayacaklar.
Yoksa hem basın, hem kuzeydeki statükocular, hem güneydeki red cephesi, hem Rum Ulusal Konseyi ikna edilecek da çözüm öyle gerçekleşecek. Bu mümkün değil. Bunu artık herkesin anlaması gerekir.