Nihat Ağdaç; Meyve veren ağaç taşlanır
“Klişe sözleri sevmem ama meyve veren ağaç taşlanır sözü içinde bulunduğumuz duruma çok uygun. Polemiğe girmek istemesem de bu güne kadar sanat için hiçbir şey yapmayan insanların bizlere saldırmasında iyi niyetli bir düşünce göremiyorum.”
Simge Çerkezoğlu
Nihat Ağdaç, genç bir kemancı ve bir orkestra sanatçısı. Ortaokulda başlayan konservatuar eğitimini, orkestra sanatçılığına yönelik aldığı özel bir yüksek lisans programıyla birleştiren sanatçı, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Kıbrıs Oda Orkestrası’ndaki performanslarıyla gözler önüne seriyor. Akdoğan köyünde büyüyen Nihat, bir köy çocuğu olarak başlayan hayatının çok çalışarak nasıl bambaşka süreçlere evrildiğini içtenlikle anlatıyor.
Nihat henüz on üç yaşındayken eğitim için Ankara’ya, Türkiye Devlet Konservatuarına gidiyor. Ancak müziğe olan tutkusu çok daha erken yaşlarda başlıyor.
“Müziğe 6 yaşında piyano çalarak başladım, 11 yaşında ise keman çalarak devam ettim. Ailemde müzisyen birisi yoktu ama müziğe ilgiliydiler. Her şey onların teşvikiyle başladı ve ilkokulu bitirince hem kolej sınavında hem de güzel sanatlar ortaokulunun enstrüman sınavında başarılı olunca herkes koleje gitmem gerektiğini söylerken ailem beni güzel sanatlara gitmem için yönlendirdi. Ben Akdoğan’da büyüdüm ve ilkokul eğitimimi orada aldım. Güzel Sanatlar diye bir okulu tesadüfen öğrendim. Güzel sanatlar ortaokuluna gidince liseyi de Türkiye’de Ankara’da Devlet Konservatuarı’nda bitirdim. İlk yıl tüm çabam oradaki öğrencilerin seviyesini yakalamaktı. Otuz sekiz öğrencisi olan bir okuldan çıkıp, sekiz yüz kişilik bir okulda gitmiştim. Konservatuarın bale, koro ve şan bölümü bir araya gelince bir opera gerçekleştirebilecek öğrenci potansiyeli oluşuyordu. Benim için tam anlamıyla değişimdi ve ilk yıl çok çalıştım. İkinci yıldan sonra ise yavaş yavaş nerede olduğumun farkına vardım. Böylece lise de bitmiş oldu.”
“TÜRKİYE CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI’NDA KIBRISLI BİR KEMANCI ”
Üniversite eğitimini de Hacettepe Üniversitesi’nde tamamlayan Nihat, yirmi bir yaşında, kendini bir anda Türkiye Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda buluyor. Özverili çalışmalarının sonuçlarını almaya başlıyor. Bundan sonra da onu artık kimse bir yerde tutamıyor…
“Doğrusu benim aklımda Türkiye Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yoktu. Zaten on altı yıldır da keman kadrosu için sınav açılmamıştı. Sınav açılınca başvurdum ve yüzü aşan başvuru arasında, kazanan yedi kişiden biri olduğumu öğrenince fırsatı kaçırmadım. Üç yıl boyunca aralıksız olarak burada çalıştım. Daha sonra izinli olarak Londra Akademi’de yüksek lisans yaptım. Bu sürede Birmingham ve Londra Senfoni Orkestralarında çalma şansı yakaladım. Daha sonra bir yıl daha Türkiye’ye döndüm ancak, yeniden İngiltere’ye dönerek bu kez Guildhall Music ve Drama Okulu’nda senfoni orkestrası sanatçılığı eğitimi aldım. Dünyada çok benzeri olmayan, orkestra sanatçılığı üzerine çok kapsamlı bir eğitim veren bir programdır. Bu eğitim bana Birmingham Senfoni Orkestrası’nın da kapısını araladı. Böylece tüm Almanya’da konserlere katıldım. ”
“KAPASİTEMİ ÜLKEMDE NASIL KULLANABİLECEĞİMİ ÖNGÖREMİYORDUM”
Nihat Avrupa’da farklı orkestralarda yaşadığı deneyimlerden sonra karşısına çıkan sürpriz niteliğinde bir teklifle kendini yeniden Kıbrıs’ta buldu. Burada olmaktan asla pişman olmadığını söyleyen genç sanatçı
“Kıbrıs’ta Senfonik Özlem adıyla iki konser yapıldı ve Ada dışında yaşayan Kıbrıslı Türk sanatçılar aynı sahnede buluşma imkânı bulduk. Yurt dışına gitmiştim, çok iyi eğitimler almıştım ama Ada’ya dönüp yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Kapasitemi ülkemde nasıl kullanabileceğimi öngöremiyordum. Hedefimde hep yurt dışında kalmak vardı ama Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası hayata geçirme fikri doğunca ben de orkestranın kurucuları arasında yer aldım. İlk günden bu yana orkestrada yer almasaydım çok pişmanlık duyacaktım. Çok uzun yıllardan sonra senfoni orkestrası kurduk. Bunca yıl çok iyi sanatçılar yetiştiren bir ülke olarak bunu yapmakta geç bile kalmıştık. Mesleki anlamda yitip giden çok sanatçımız oldu. Onlar Ada’ya döndüklerine böyle bir imkân bulamadılar. Bu nedenle ben bu fırsatı kaçırmak istemedim ve Kıbrıs’a döndüm. Şefimiz Ali Hoca ve koordinatörümüz Mustafa Kofalı ile orkestrayı kurmak için adaya döndük.”
“SPEKÜLASYONLAR HALA DEVAM EDİYOR”
Orkestranın kuruluş ve sanatçı seçim süreçlerinde pek çok spekülasyon yaratılmış, konu çokça tartışılmıştı. Nihat gibi, hayatını müziğe adayan ve yurt dışında parlak bir kariyeri geri çeviren sanatçılar için durum elbette üzücü olmuştur.
“Adaya dönüşümüz ve sanatçıların orkestraya seçilmesine dair ortaya pek çok spekülasyon atıldı. Oysa biz kurucu üyelerin nasıl belirlendiği yasa ve tüzüğümüzde açık olarak belirtilmiştir. Benim aldığım eğitimler, çalıştığım orkestralar ortada. Henüz ülkemizde orkestra sanatçılığı ile ilgili yüksek lisans bir müzisyen de yok. Orkestraya seçilen tüm sanatçıları Sınav Kabul Komisyonu olarak perde arkasında gerçekleştirdiğimiz sınavlarla belirliyoruz. Ancak spekülasyonlar hala devam ediyor ve bence devam edecek de... Klişe sözleri sevmem ama meyve veren ağaç taşlanır sözü içinde bulunduğumuz duruma çok uygun. Polemiğe girmek istemesem de bu güne kadar sanat için hiçbir şey yapmayan insanların bizlere saldırmasında iyi niyetli bir düşünce göremiyorum. Her gün daha da büyüyoruz ve çaldığımız programlar biraz daha çeşitleniyor. Ben bu süreçten ve burada olmaktan çok mutluyum. Cumhurbaşkanlığının ve başka siyasi mecralarda bulunan insanların bize siyaset üstü bir bakış açısı var. Bu büyük bir avantaj ve orkestranın ülkeye katkısı tartışılmaz. Halkımızın da bu duruma katkısı yadsınamaz. Hem konserlere geliyorlar hem farklı mecralarda orkestraya olan beğenilerini açıklıyorlar.”
“İKİ TOPLUMLU BİR ODA ORKESTRASI PROJESİNİ HAYATA GEÇİRDİK”
Nihat’ın müziğe dair çabaları Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ndan ibaret değil. İki toplumlu projelerde sıklıkla yer alıyor.
“İki toplumlu çalışmalarda da yer alıyorum. Bunların en günceli Kıbrıslı Rum arkadaşım Obua sanatçısı Natalie Neophytou ile birlikte hayata geçirdiğimiz Kıbrıs Oda Orkestrası. İki toplumlu sanatçılardan oluşuyor. Bu orkestra ile ilgili çok olumlu geri dönüşler alıyoruz. Biz maalesef çözümsüzlüğün hüküm sürdüğü dönemin çocuklarıyız. Yine de ailelerimizden şanslıyız, savaşı yaşamadık ve artık birlikte bir şeyler yapabiliyoruz. Biz çözümsüzlük durumunda bu orkestrayı kurduk ki bir nebze de olsa çözüme katkımız olsun. Hedefimiz en iyi düzeyde müzik yapan Kıbrıslı Türk ve Rum sanatçıları bir araya getirmek. Seyircilerimiz de konseri izlemeye gelirken, yanındakinin Kıbrıslı Türk mü, Kıbrıslı Rum mu olduğunu düşünmeden tamamen sanat aşkı için oraya geliyor ve ortak bir paydada buluşma hazzı yaşıyor. Önümüzdeki dönemde özellikle bahar aylarında bu konserlere devam edeceğiz.”
Kuşkusuz müzikle ilgilenen bir sanatçı olmakla bir orkestranın parçası olmak birebirinde farklı koşulları da beraberinde getiriyor. Son olarak Nihat bize dışarıdan keyifle izlediğimiz bir orkestrada müzisyen olarak var olmanın koşullarını anlatıyor.
“Orkestra sanatçısı olmanın güzellikleri ve zorlukları var. Kişiye sosyal bir atmosfer sunuyor. Bunun yanında orkestrada çalan her bir bireyin hem kendisi hem de orkestranın bütünü acısından sorumlulukları var. Hem teknik hem müzikal, hem de genel uyum çok önemli. Orkestranın herhangi bir grup enstrümanının üyesiyseniz içerisinden sivrilmek, enstrümanı solo gibi çalmak harmoni acısından sakıncalı bir durumdur. Bir grubun ya da orkestranın lideriyseniz o zaman da mesuliyetiniz bir nebze daha artar. Harmoniyi bozmadan liderlik vasıflarınızı orkestra için kullanmalı, aynı zamanda bütünün parçası olmaya özen göstermelisiniz.”