Nikos Anastasiadis...
Rumlar Pazar günü yeni Cumhurbaşkanlarını seçmek için sandığa gidecek. Sandıktan çıkacak adaylardan biri şimdiden bellidir. Büyük ihtimalle seçimin ilk turunu Anastasiadis açık ara önde tamamlayacak. Zaten herkes bunu biliyor.
Bilinmeyen kimin 2. sırayı alacağıdır. Akel’in adayı Stavros Malas mı, Edek’in desteklediği Yorgos Lillikas mı?
Anketler ilk turda Anastasiadis’in %38-39, Malas’la, Lillikas’ın 20-21 civarında oy alacağını gösteriyor. Bu durumda asıl yarış ikincilik için olacak. Yine anketlere göre 2.tura Malas kalırsa Anastasiadis seçimi açık ara kazanacak. 2.tura Lillikas’ın kalması halinde ise Anastasidis yine önde olacak, ama seçim sürprizlere gebe olacak.
Bu nedenle Anastasiadis yanlılarının Malas’ın 2.tura geçmesi için “küçük ayarlar” yapabilecekleri de konuşuluyor.
Sonuç olarak Pazar günkü ilk turda zor, ama bir sonraki Pazar günü büyük ihtimalle Anastasiadis yeni Cumhurbaşkanı olarak seçilecek.
Seçim sürecinde maalesef Kıbrıs sorunu hemen hemen konuşulmadı. Rum tarafındaki ekonomik kriz seçimin ana gündemini oluşturdu. O nedenle Anastasiadis’in seçildikten sonra ilk gündemini de doğal olarak ekonomik kriz oluşturacak.
Dış etkilerle elbette Kıbrıs sorunu da seçim ertesinde gündeme gelecek. Ama ben iki tarafın da buna hazır olmadığını düşünüyorum.
Rum tarafı hem seçim dolayısıyle, hem ekonomik kriz nedeniyle, hem de en önemlisi Anastasiadis’in seçimi kazanmak için kurduğu ittifaklar dolayısıyla seçimin hemen ertesinde çözüme hazır olacağını sanmıyorum.
Eroğlu liderliğindeki Türk tarafı ise görüşmeleri bitirdiği Temmuz 2012 öncesinden bu yana “rahat bir nefes aldı” ve o günden bu yana uykuya yattı. Çözüm için hiçbir hazırlık yapmadı. Masaya hangi esneklikleri götürebileceği, Akdeniz’de bulunan doğalgaz ve petrol yataklarının çözümü gerekli hale getirmesinden nasıl yararlanacağı, ya da yeni seçilecek Rum lider’le nasıl bir görüşme süreci izleyeceği konusunda en küçük bir hazırlık yapmadı.
Eroğlu görüşmelerin kesilmesini fırsat bilerek “kendi esas işine” UBP kurultayına odaklandı. Aylardır UBP lideri gibi kurultay çalışması yapıyor.
Peki Rum seçimlerinden sonrası için çözüm planları yapan ve süreci hızlandırmayı planlayan BM başarabilecek mi?
Bu aşamada ufukta bir çözüm göremiyorum. Yukarıda sıraladığım nedenlerle yakın zamanda böyle bir seçenek olabileceğini sanmıyorum.
Ama BM ve uluslararası güçler çözümü zorlayabilir ve Kıbrıs’ta çözüme odaklanabilirler. Bu durumda da iki taraf da hazır olmamasına rağmen bundan kaçamaz diye düşünüyorum.
Burada en önemli görev CTP-BG’ye düşecektir. Kıbrıs’ta federal bir çözüm için en samimi güç olan CTP-BG iki taraftaki çözüm güçlerini yeniden hareketlendirebilirse, özellikle Rum tarafında daha aktif olur ve hem Disi’yi, hem de Akel’i yakından marke ederse çözüm şartları olgunlaştırılabilir.
2008’de Hristofyas’ın seçimi kazanması ertesinde yeniden başlayan görüşme sürecine Anastasiadis açık destek vermişti. Hatta o dönemde bir resepsiyon öncesi başbaşa yaptığımız sohbette bana “parti içinde önemli sıkıntılarım var, ama ben siyasi yaşamımın bitmesi pahasına bu süreci destekliyorum ve çözüme varılması için de herşeyi yapmaya hazırım” demişti.
Nisan 2004 referandumunda partisinin bölünmesi pahasına “Evet” kararı çıkaran ve o gece bana bunları söyleyen Anastasiadis bırakınız siyasi yaşamını sonlandırmayı, bugün cumhurbaşkanlığına yürüyor.
Ama bu yürüyüşü kolaylaştırmak için yanına aldığı Diko ve öteki hayırcılar çözüm sürecinde Anastasiadis’i frenleyeceklerdir. Anastasiadis’in bundan kurtulması için çözüm yanlısı güçlerin, en başta da Akel’in desteğine ihtiyacı olacak.
İşte CTP-BG’nin rolü de burada ortaya çıkıyor. Yani CTP-BG sadece Kıbrıs’ın kuzeyinde değil, güneyinde de barış güçlerini çözüm hedefinde birleştirme görevi ile karşı karşıyadır. Bu onurlu görevi yapabilmesi için de kendisinin güçlü olması gerekir.