1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Nilgün Belgün: “Hayatla anlaşmam var”
Nilgün Belgün: “Hayatla anlaşmam var”

Nilgün Belgün: “Hayatla anlaşmam var”

Nilgün Belgün: “Hayatla anlaşmam var”

A+A-

 

Stella Aciman

 

Geçtiğimiz Salı gecesi Mağusa Belediyesi yine bir kültür sanat olayına imza attı. Yeni açılan Rauf R. Denktaş Kongre Sarayı’nın tiyatro salonunda kalabalık bir seyirci kitlesi, tiyatro sanatçısı Nilgün Belgün’ün hayatından kesitler sunduğu müzikal gösterisini izledi. AŞK ve KOMEDİ! Gerçek bir hayatın sahneden yansıması… İçinde hüzün de var mutluluk da.
Ben Nilgün Belgün’ü, İstanbul’un tiyatrolarının, kabarelerinin bol olduğu 1985’li yıllarında tanıdım. Devekuşu Kabare ile başlayan serüveni, Ali Poyrazoğlu’nun Yeşil Kabaresi’yle devam etti ve arkası geldi. 39 yıllık bir yolculuktu çıktığı… Hala süregelen. Bana, ‘Nilgün’ü nasıl bilirsin?’ diye sorsalar, ‘delidolu, pozitif enerjisiyle dünyaya meydan okuyan, özgür, güçlü, cesur ve duyarlı bir kadındır Nilgün Belgün’ derim.
O akşam oyun sonrası, kulisteki odasında geçmişin anılarını paylaştık Nilgün’le… Kâh güldük kâh hüzünlendik. Bu arada da küçük bir söyleşi yaptım, siz sevgili okurlarım için.


Sahnelerde kaç yılı doldurdun?
39 yıl oldu… Koca bir ömür yani.

Türkiye’de son yıllarda tiyatroya olan ilgi geçmiş senelere göre azaldı, neden?
Tiyatro kültürü çocukluktan başlayan bir olgu… Birincisi, çocukken tiyatroya gitmeye başlayacaksınız. İkincisi, o kadar kötü ve kalitesiz oyunlar sahneye konuldu ki, tiyatroya ilgi azaldı. Sıradan oyunlar yapıldı. İyi oyunlar sahneye koyulmadı. Bunu Devlet ve Şehir Tiyatroları için söylemiyorum. Özel tiyatrolar bu konuda yetersiz kaldı. Bir de ekonomik sebepleri var tabii. Televizyonu da unutmamak gerekiyor. İnsanlar daha çok televizyon izlemeye başladığı için tiyatroya gitmediler. Bir ülke için tiyatro çok önemli bir sanat dalıdır. İnsanın aynasıdır tiyatro. İnsan tiyatroya gidince kendisinden çok önemli şeyler bulur. İnsanlar kolayına kaçıp, evdeki televizyonla idare etmeye çalışıyorlar. Bu biraz da ülkenin kültür seviyesine bağlıdır diyebilirim.

“Hediyenin keyfini çıkarıyorum”

Oyuna kendini fazlaca kaptırıyorsunuz ve de çok eğleniyorsun. Bu neşen ve hayata bağlılığın nereden kaynaklanıyor?
Hayatı olduğu gibi kabul eden ve bu hayatın bize bir hediye olarak verildiğine inanan birisiyim. O verilen hediyenin keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Hayatın içinde hem hüzün hem de keyif var. Hayatın hüzünlerine de boyun eğmiyorum, sevinçlerine de. Bir nevi benim hayatla bir anlaşmam var ama bu iyi bir anlaşma.

Yazdığın kitaplarda da sahnede de çok sahicisin…
Ben insan olarak sahici bir insanım zaten. Yaptığım her şeyi sahici bir şekilde yaparım. Maskelerim yoktur. Ben sadece oynadığım rolün içimdeyimdir. Onu bile samimi bir şekilde oynarım. Çıktığımda hemen Nilgün olurum. Evde de aynıyım, sokakta da, her yerde.

Büyükada’nın hayatında çok önemli bir yeri var, Adalı olmak nasıl bir duygu?
Gerçek İstanbullu demek adalı olmak demek… Ben gerçek İstanbulluyum. Burada doğdum, burada hayatımı devam ettiriyorum. Adalı olmanın kendine özel bir durumu vardır. Adalı olmak batılı olmaya eşdeğerdir. Bunun da ciddi bir kültürü vardır. Adada Rumlar, Museviler, Ermeniler bir arada büyüdüler. O mozaik içinde yetişmek çok önemli.

“İstanbul’u İstanbul yapan azınlıklardır”

Peki, Türkiye’deki azınlıkların yaşamını nasıl buluyorsun?
Ben onların varlığından çok memnunum. Tiyatroları çoğunlukla azınlıklar dolduruyor. Tiyatroya kalite getirirler. Batılı tarafları vardır onların. Bu sentezdir. Doğu-Batı sentezi… Sanata çok değer verirler. Ekonomik durumları ne olursa olsun, sanattan vazgeçmezler. Bu çok önemli bir kültürdür. İstanbul’u İstanbul yapan azınlıklardır. Rum, Ermeni, Musevi… Ben böyle bir mozaikte büyüdüm. Hepimiz kardeşçe ve güzel paylaşımlarla büyüdük. Bu kadar kendimle barışık olmam da bundan kaynaklı. İlk önce biz gönderdik bu azınlıkları, şimdi de onlar gidiyor. Bu çok üzücü… Onların hiçbir zaman bu ülkeden gitmelerini istemem. Mutlaka burada olmaları gerekiyor.

Yeni bir oyuna hazırlanırken provalar yapılır. O dönemde oyuncu psikolojisi nasıl olur?
Tiyatro dünyasının arka bahçesinde, oyuna hazırlanan herkes çok gergin oluyor. Oyun çıkartırken en büyük kavgalar da olur ama oyun çıktıktan sonra herkes mutlu mesut, geçinip gider. Tiyatro dünyası asla şarkıcıların dünyası gibi değildir. Tiyatro kulisi aile gibidir. Tiyatrocular uzun süre birlikte olabiliyorlar. Bizim farkımız aile olmamız.

“Aşkın içinde mutluluk yoktur”

Yoğun aşklar yaşayan bir kadın olarak aşkı tarif et desem…
Ben aşkı içimde hissederim, aşk insanın içinde ya vardır ya yoktur. İçinde aşk varsa, aşka yaklaşmak çok kolay. İçinde aşk yoksa aşka yaklaşmak çok zor. Hiç âşık olmayan insanlara rastladım. Hayatın hiçbir keyfini alamamış, hayatı çok didaktik yaşıyorlar. Aşk duygusu insana çok büyük tecrübeler kazandırır. Yani hayata bakışınızı değiştirir. Aşkın içinde mutluluk yoktur. Başlarken biraz mutlu olursunuz ondan sonrası eziyettir ve bundan tuhaf bir zevk alırız. Bunun zevki de hiçbir yerde yoktur. Aşkı da böyle kabul etmek gerekir. Sevgi daha akıllı uslu ve dengeli bir duygudur. Aşk, uçar, kaçar ve firar edersiniz. Daha doğrusu aşkta akıl firar eder.

Peki, evlilik…
Evlilik insan doğasına aykırı bir müessese… Bu müessesede ticaret var ama duygularda ticari beklentiler yoktur. Evliliklerde maneviyat çok önemlidir. Sevgi öndedir, maddesel beklentiler yoktur. Yaşadığımız mutlu anlar dışında hiçbir şeye sahip değiliz. Evliliğe ticaret de giriyor. Mallar giriyor, mülkler giriyor. Bu durum bir süre sonra evliliği itici hale getirebiliyor. Ayrıca bir evin içinde iki insanın kalması da çok zor bir şeydir. Evlilik zaman zaman insanların özgürlüğünü kısıtlayabiliyor. Evlilik zor ama buna bir paylaşım gözüyle bakılması gerekiyor.

“‘Keşke’ demedim”

Kendini sorgular mısın, ‘keşkeler’ var mı hayatında?
Hayatın gerçeğini görebilen birisiyim. Gerçeği görüyorum ve o gerçekle mutlu bir şekilde yaşıyorum. Aramıyorum. Her şeyle yüzleşiyorum. Hatalarımı da görebiliyorum. Hatalar yapsam da keşke diyen bir insan olmadım. Hata yaptıkça da olgunlaşır insan. Aşk bir hata değildir. Aşkı dışında tutuyorum. Tiyatro dünyasında 38. yılım. 1990 yılında televizyonda meşhur oldum ama tiyatroyu bırakmadım. Tiyatronun parası azdır ama daha keyiflidir. Tiyatro, benim hayatta tek vazgeçilmezim. Hayatımın hiçbir döneminde paraya yenik düşmedim.

Yeni projelerin var mı?
Bir televizyon programı projesi var ama henüz hayata geçmedi. Şu sıralar o kadar hızlı gidiyor ki her şey… Öncelikle kitabım çıktı, hemen ardından da bu oyun geldi. Kitabım ‘Hayat Sen Benimsin’ çok satanlarda. Yani bu sene ağırlığı gösterime ve kitabıma verdim. Bu gösteriyi önümüzdeki yıl da devam ettireceğim çünkü çok izleyicisi var. Önümde Avrupa turnesi var. New- York’ta 900 kişiye oynadım. Bir süre dizi yapmayı düşünmüyorum.

Kıbrıs’ın seyircisini nasıl buldun?
Kıbrıs seyircisi tek kelimeyle muhteşem, bayıldım diyebilirim.

Sesin çok güzel, oyundaki tüm şarkıları kendin seslendirmişsin. Bir albüm çıkarmayı düşünmüyor musun?
Hayır, düşünmüyorum çünkü ben şarkıcı değilim. Ben bir oyuncuyum. Mesela Broadway’de gördüm; Bütün oyuncular şarkı söylüyorlar, dans ediyorlar ve de oyun oynuyorlar. Hiçbiri şarkıcı değil ama çok güzel şarkı söyleyebiliyorlar. Yani bir oyuncuda tüm bu meziyetlerin olması gerekiyor. Ben de işimin gereği şarkı söylüyorum, dans ediyorum ve oyunculuk yapıyorum.

Bu haber toplam 6158 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 104. Sayısı

Adres Kıbrıs 104. Sayısı