“Ninemle dedeme son yemeğini veren Kıbrıslıtürk’e çok teşekkür ediyorum…”
Dora Kollitsis, Neahorgo Kitrea köyünden (Minareliköy) “kayıp” edilen ninesi ve dedesine son kez yemek veren Kıbrıslıtürk aileye teşekkür etti…
Değerli arkadaşımız, Minareliköylü (Neahorgo Kitrea) “kayıp” yakını rahmetlik Yeorgia (Gogulla) Kollitsi’nin kızkardeşi Dora Kollitsis, “kayıp” nineleri Rodu ve dedeleri George Kiriakidis’e son yemeklerini götüren Kıbrıslıtürk’e teşekkür etmek istediğini yazdı bize…
Dora Kollitsis, bize gönderdiği mesajda özetle şöyle dedi:
“İşgalden hemen sonrasıydı… Bir Kıbrıslıtürk, CYTA çağrı merkezini aramıştı. Telefona tesadüfen ben bakmıştım…
Benden kendisini Londra’daki oğluna bağlamamı istemişti. Bizler sadece hükümetin telefonlarını bağlardık, şahsi telefonları bağlamazdık. Ancak onu anlıyordum, ona acımıştım çünkü benim de çocuklarım vardı ve çağrısını bağlamıştım. Adam oğluna tüm ailenin iyi olduğunu, her ne duyarsa duysun asla Kıbrıs’a dönmemesi gerektiğini belirtmişti… Olduğu yerde kalmasını istemişti… Türkler’in geldiğini, bu yüzden Kıbrıs’a gelmemesini söylemişti oğluna…
Telefon konuşması bitince bana teşekkür etmek istemişti bu Kıbrıslıtürk. Ben de kendisine ninemle dedemin Minareliköy’de (Neahorgo Kitrea) olduğunu, onların durumunu bilmediğimi ve kaygılandığımı anlatmıştım. Sözkonusu Kıbrıslıtürk, bu konuyu araştırmaya söz vermişti… Ben çokluk bu söze inanmamıştım.
Ancak aradan birkaç saat geçtikten sonra CYTA’daki bir meslektaşım, “Öğretmenin torununu” arayan Kıbrıslıtürk’ün telefon ettiğini söyledi bana ve derhal telefonu bana bağladı. Birkaç saat önce oğluna telefonunu bağladığım adamdı bu.
Bana gidip onları bulduğunu söyledi ve “Senin ninenin bir ayağı kesiktir, tek bacağı vardır… Deden de yataktaydı” diye anlattı. Hastaydılar ve adam “Karım onlar için çorba yapacak ve çorbayı onlara götüreceğim” dedi. Ben ona ninemin ayağının kesik olduğunu söylememiştim. Demek ki gidip bulmuştu onları… Ninem çok eski yıllarda kaza geçirdiği için bir bacağı kesikti…
Ertesi günü adam tekrar gitti ninemle dedemin evine ancak onları orada bulamadı. Kötü insanlar onları alıp kilisede toplamışlardı…
Ninemle dedeme son yemeklerini götüren bu adama mutluluklar diliyorum hayatında çünkü o bir Kıbrıslı’ydı… Lefkoşa’dandı… Ona nereli olduğunu sormadıydım… Ninemle dedem için karısına çorba yaptırıp onlara götürmüştü… Ancak ertesi günü gittiğinde, onları bulamamıştı…
Ninemle dedeme son yemeklerini veren bir Kıbrıslıtürk’tü, bunun için bu adama müteşekkirim…”
MİNARELİKÖY’ÜN ÖĞRETMENİ YORGOS KOLLİTSİS KİRİAKİDİS, KIBRISLITÜRKLER’İN HAYATINI KURTARMIŞTI…
Dora Kollitsis ve rahmetlik arkadaşımız Yorgia (Gogulla) Kollitsi’nin ninesi Rodu ve dedesi Yorgos (George) Kollitsis Kiriakidis, Minareliköylüydüler. Dora ve Gogulla’nın dedesi George (Yorgos) Kollitsis Kiriakidis, Minareliköy’de ilkokul öğretmeniydi. Rodu ile Yorgos’un altı çocukları vardı. Rodu Hanım 1891 doğumluydu, bir bacağı kesikti. Bir kaza geçirmiş ve o zaman bacağını kesmişlerdi. George (Yorgos) Kollitsis Kiriakidis ise 1883 doğumluydu. Yani 1974’te savaş çıktığında bu iki Minareliköylü Kıbrıslırum, çok yaşlı insanlardı…
Yıllar önce onların öyküsünü torunları, değerli arkadaşımız rahmetlik Yorgia (Gogulla) Kollitsi anlatmıştı bize ve bu sayfalarda yayımlamıştık… Yorgia, “kayıp” ninesi ve dedesine ilişkin şöyle demişti:
SORU: Minareliköy’de nasıl bir hayatınız vardı?
YORGİA KOLLİTSİ: Çok güzel bir hayatımız vardı, çok güzeldi gerçekten… Ninem tüm dantellerini, nakışlarını, Kıbrıslıtürkler’den satın alırdı… Süreyya’dan alırdı, Süreyya çok güzeldi, Minareliköylü idi. Çok güzel dantellerdi bunlar… Hala var bende bu danteller…
SORU: Karma bir köydü Minareliköy… Neler hatırlan o günlerden?
YORGİA KOLLİTSİ: Süreyya’yı hatırlarım mesela… Kiliseyi hatırlarım, kiliselerden biri Türk mahallesindeydi – biz Türk mahallesindeki o kiliseye giderdik. Dedem George çok iyi Türkçe konuşurdu. Amcamın, Çağlayan’ın bulunduğu yolun sonunda kliniği vardı, doktordu… Ben liseyi Lefkoşa’da bitirdim ve sonra da CYTA’da işe girdiydim… Orada da Kıbrıslıtürkler’le birlikte çalışırdık ve en iyi arkadaşım da Tanju idi…
SORU: Vefat etti Tanju Hanım maalesef…
YORGİA KOLLİTSİ: Evet, maalesef… Sabiha vardı… Tanju vardı… Tanju’nun babası polisti ve çok büyük bir kırmızı Consul araba sürerdi Tanju… Bir keresinde barikattan geçirememişti arabayı ve polisler ona yardım etmişti çünkü barikat dardı ve araba büyüktü! Polisler ona “Gelen defa baban sürsün arabayı!” demişlerdi… Sabiha vardı, Hatice vardı, Ayşe vardı… Hatice çok güzeldi, kocası doktordu… Çatışmalar çıktıktan sonra temasa geçmiş ve sormuştu herkesi teker teker… Durum nedir diye…
SORU: Bana o zamanlar CYTA’da santraldan telefon bağladığını, bu yüzden çat-pat Türkçe sözcükler kullandığını anlatmıştın…
YORGİA KOLLİTSİ: Evet… Türkçe olarak “Ne istiyorsunuz lütfen?”, “Mağusa’da nümeronuz kaçtır?”, “Kapatın telefonu, size haber vereceğiz” gibi cümleler kullanıyordum! Ve bağlıyorduk telefonları…
SORU: Bir de Mehmet Raif vardır ki hala “kayıp”tır…
YORGİA KOLLİTSİ: Evet ama çok hatırlamam onu… En son o ayrılmıştı işten ve vurmuşlardı onu… Bunu duyduk, adını hatırlamam ama o günlerden yani Mehmet Raif diye isim hatırlamam. Cafer’i hatırlarım mesela, ondan sonra Bayrak’ta çalışmaya başladıydı.
Biz rota usülü çalışırdık, kimimiz gündüz, kimimiz gece çalışırdı… Gece nöbetindeki bir Kıbrıslıtürk’tü ve hep o kalırdı gece nöbetlerine ancak adını hatırlamıyorum. “Bari” derlerdi kendine…
Ben 1974’te ayrıldım CYTA’dan…
Dedem Kıbrıslıtürkler’i severdi, bir keresinde bir kulüpten bazı Kıbrıslırumlar gidip fasariya çıkarmak istiyordu Kıbrıslıtürkler’in mahallesinde… Ancak dedem yolun ortasında durarak “Hayır, geçemezsiniz, gidemezsiniz, onlara hiçbirşey yapamazsınız” demiş ve onları engellemişti…
Çünkü evleri yakındı Türk mahallesine…
“Onlar bizim kardeşimizdir, buradan geçemezsiniz” diyerek onları durdurmuştu…
SORU: Bunlar köyünüzden Kıbrıslırumlar mıydı yoksa başka köyden mi geldilerdi?
YORGİA KOLLİTSİ: O kadarını bilemiyorum… Ancak onları durdurmuştu…
1974’te bazı Kıbrıslıtürkler onlara yiyecek ve su vermişlerdi, bunu görenler olmuştu… Çünkü bilirlerdi dedemi ve ninemi, bu olayı da bilirlerdi… Bize onları Girne Hastanesi’ne götürdüklerini söyledi bazıları ancak ben buna pek ihtimal vermedim, inanmadım…
Doktor olan amcam İsveçliler’le ninem ve dedeme ilaç göndermişti – İsveçliler köye giderek onları bulduğunu söylemişlerdi, hatta fotoğraflarını da çekmişlerdi. Evlerindeydiler…
SORU: Neahorgo Kitrealılar’dan hayatta kalanların anlattığına göre, bir noktada kiliseye götürülmüşlerdi – sonra da evlerine gönderilmişlerdi. Herhalde bu nineniz Rodu ve dedenizin son defa görüldüğü zamandı… Kilisede ne kadar zaman kalmışlardı? Bir gece mi? Birkaç gün mü? Bunu bilmiyoruz…
YORGİA KOLLİTSİ: Bir Kıbrıslıtürk vardır, Minareliköylü… Çok iyi Rumca konuşuyordu bu adam… Ona “Annene sor bakalım” dedim… “Yok yok ben korkarım, asker tepeme biner sonra” dedi bana…
Köyden ayrılıp gelenlere soruyorduk, sürekli uğraşıyorduk birşeyler öğrenmek için… Bize “Onları yalnızca kilisede gördük” diyorlardı. Kiliseden sonra onları gören olmadı…
İşte bu yüzden onları kilise avlusuna bir yere gömmüş olabileceklerini düşünüyorum… Ancak oralara birşeyler yaptılar, belki bulmuşlardır kendilerini ve başka bir yere gömdüler... Veya evlerinin avlusuna gömülmüş olabilirler mi? Ninemle dedemin evinde oturanlara sormamız lazım bir şeyden kuşkulandılar mı eve yerleştiklerinde diye…
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ – Eylül 2016)
OKURLARIMIZA ÇAĞRI…
Okurlarımıza buradan bir çağrı yapmak istiyoruz… Minareliköylü bu yaşlı “kayıp” çiftle ilgili herhangi bir şey hatırlayan varsa, lütfen bizi arayınız… Onların olası gömü yerini biliyorsanız, lütfen bizi arayınız ve isimli veya isimsiz bilgi veriniz… Telefon numaram 0542 853 8436… Kayıplar Komitesi’yle temas etmek isteyenler 181 numaralı ihbar hattını arayabilirler…
İnsaniyetimizi gösterelim, bildiğimiz bir şey varsa paylaşalım… “Kayıp” yakınlarının acılarını bir nebzecik de olsa hafifletmeye çalışalım…
İyilik yapalım…
Hristos Ahniodis yazdı:
“EOKA B’cilerin işlediği suçların üstü örtülmemeli, başka ülkelerde olduğu gibi savaş suçluları mahkemede yargılanmalıdır…”
Değerli arkadaşımız, Kıbrıslırum aydınlardan Hristos Ahniodis, EOKA-B’cilerin 1974’te ve öncesinde işlemiş oldukları suçların üstünün örtülmemesi gerektiğine dikkat çekerek, başka ülkelerde olduğu gibi savaş suçlularının mahkemede yargılanması gerektiğine dikkat çekti. Hristos Ahniodis’in sosyal medyada Rumca olarak paylaştığı yazısını İngilizce’ye çevirmesini istedik, bunu yaptı. Biz de Ahniodis’in yazısını okurlarımız için İngilizce’den Türkçe’ye çevirdik. Ahniodis, şöyle diyor:
“Geçtiğimiz günlerde bir EOKA B üyesinin ölümüyle birlikte, sağ çizgideki medyanın EOKA B örgütüne bu beyefendinin katılımına ilişkin sessizliğiyle ilgili bir tartışma başlamıştır… Buna göre, Kıbrıs’ta sorunların 1974’te EOKA B ile başlamadığı, daha gerilere bakmamız gerektiği de belirtilmektedir. Gerçekten de öyle yapmalıyız. EOKA B üyeleri, 1974 yılında dünyaya gelmemişti. Pek çoğu birinci EOKA’nın üyeleriydi ve öldürme olayları ve tecavüzler gibi benzer “görevler”I yerlerine getirmiş kişilerdi ve EOKA’nın diğer kalıntılarıyla birlikte 1960’lı yıllarda TMT’yle birlikte Kıbrıslıtürk enklavlarının yaratılmasında önemli bir rol oynamışlardı.
Ve bunların da ideolojik ataları, İngiliz sömürge yönetiminin zorbalarıydılar ki bunlar 1940’lı yıllarda grevcilere saldırmaktaydılar, daha çok yabancı sermayeden oluşan işyerlerine yardımcı olmak maksadıyla Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk işçilere saldırmaktaydılar… Gerek Grivas’ın faşist X örgütü, gerekse Kilise gibi tüm sağcı örgütlenmeler, bu kirli oyunda yer almışlardır…
Elbette sözkonusu beyefendinin ölümüne ilişkin haberlerde onun geçmişinin kamuoyundan gizlenmesinin nedeni, 1974 askeri hükümetinde bir bakan olarak katılımının gizlenmesiydi. Anastasiadis hükümeti iktidarı ele geçirdikten sonra yürütülen işler, işte bu tarz işlerdir. Açıkçası suçun çoğunu Makarios rejimine yüklemek istiyorlar, böylece EOKA B’nin sorumlulukları daha hafifmiş gibi gösterilebilir bu şekliyle…
Ben, 1974’te EOKA B tarafından işlenen suçların ve öncesinde işlenmiş olan suçların gizlenmemesi ve savaş suçlularının dünyanın başka ülkelerinde olduğu gibi mahkemede yargılanması gerektiğine inanıyorum. Elbette bu çok zordur, neredeyse imkansızdır çünkü darbe üyeleri hükümeti denetlemekle kalmıyor aynı zamanda derin devlet ile parti mekanizmalarının çoğunluğu milliyetçiliğe ve adanın bölünmesine uyarlanmıştır…
Savaş suçlularının torunlarının, atalarının suçlarını örtbas etmek için ellerinden gelen herşeyi yapmakta olduklarının farkındayım… Ancak bazıları bir tür travma ve suçluluk duygusu da taşıyor ancak bu suçların üstünün örtülmesi, çözüm değildir…”
(Hristos Ahniotis – 8.10.2021 – İngilizce’den Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
BASINDAN GÜNCEL...
“Azerbaycan, Savaş Parkı'ndaki miğferleri kaldırdı...”
BM Uluslararası Adalet Divanı'nda devam eden Ermenistan-Azerbaycan davasında Ermenistan'ı temsil eden avukat Yeğişe Kirakosyan'a göre, Bakü'deki Savaş Parkı'nda sergilenen Ermeni askerlerinin miğferleri ve askerlerin mankenleri Ermenistan'ın talebi üzerine kaldırıldı.
Konuya dair bir açıklama yapan Kirakosyan “Azerbaycan tarafı mankenlerin ve miğferlerin çıkarıldığını doğruladı. Bunun Ermenistan'ın Lahey'de Azerbaycan'a dava açmasından sonra yapıldığını belirtmekte fayda var" dedi.
Bakü'deki Savaş Parkı, Nisan 2021'de İkinci Karabağ Savaşı'nın Azerbaycan'ın galibiyetiyle sonuçlanmasından sonra açılmıştı.
Parkta savaşta hayatını kaybeden Ermeni askerlerinin miğferleri ve Ermeni askerlerinin mankenlerinin sergilenmesi tepki yaratmıştı.
Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı acil önlemler alınmasını talep ettiği davanın ilk duruşması Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Adalet Divanı’nda önceki gün başladı.
Ermenistan mahkemeden Savaş Parkı'nın kapatılması, savaş esirlerinin ve tutuklu sivillerin iadesi dahil bir dizi acil önlem almasını talep ediyor.
(AGOS – 15.10.2021)