‘Nitelikli’ itibar !
“Lütfen yatırıma açık olunuz” diyorlar.
Öyle, hele de ada ülkesinde, mutlaka...
Kim aksini söyleyebilir ki?
Ama yatırıma açık olmak “ciğerini sökmek” olmamalı ülkenin!
Kriteri olmalı bu işin de...
***
“Acaba, neyimizin kriteri var” diye, soruyorsunuz şimdi.
En büyük kaçışlarımızdan biri de bu!
Hayatın diğer olumsuzluklarını gerekçe göstererek, her yanlışı meşrulaştırmak...
***
Güzelim ada toprağını başkalarına tam da altın tepside sunuyoruz!
Dünyaya kapalı yaşıyoruz ya, bunu dahi yaparken mahcubuz.
Üzerinden muafiyet kere muafiyet veriyoruz, her seferinde...
Bir de “yalvar yakar” olma halleri!
Yetmedi “laf” duyuyoruz, hani bulmuşuz da beğenmemişiz gibi!
“Lütfen” geliyorlar ya...
Ve sonra tokadı yiyoruz...
Görüyoruz ki kimileri “yatırımcı” değil aslında, "nitelikli dolandırıcı" !
Ve bu ülkeyi yönetenler, bu toplumu korumuyor!
Ne kendini, ne doğasını!
Ne parasını, ne toprağını!
***
Memleketin dört bir yanını betona boğuyor, borç takıyor, umut batırıyor gidiyor kimi!
Geride boynu bükük insanlar, temeli çürük yapılar kalıyor!
Sözüm ona devletin en üst kademesinden de ömrünce göremeyeceği itibarı görüyor!
Hemen "yurttaşlık"la şerefleniyor!
“Çat kapı” yanında bulunuyor bakanın, başbakanın!
Hatta bununla övünüyor.
“Falanca bakan bir telefonuma bakar...”
Bilmiyor ki, benim ülkemde, “tavla arkadaşı” yakınlığıdır pek çok makam!
Pek çoğu “tavla teslim” sonra!
Ve duyuyoruz ki ‘yatırımcı’ diye gelenin, 910 sene hapsi isteniyor!
Bir başkasının duyuyoruz sonra...
Elektrik borcuna kadar siliniyor...
Gene vatandaş!
Gene “itibarlı” son derece...
Manşetler “dolandırıcı” diyor...
***
Evrensel ölçütlerde karşılığı olmadan elinde tuttuğun toprağı bu kadar fütursuzca dağıtırken, en azından aç biraz gözünü!
Uyan!
“Salya sümük” olma bu kadar!
Birazcık “omurga”nı dikleştir!
“Yurttaşlık” dediğin kimlik, vapur bileti değil ya da plajlara giriş kartı!
Ölç biraz, tart!
Öyle ver...
Gelen dolandırıyor, giden dolandırıyor...
Gör artık!
Çözüm olur ya da olmaz, böylesi bir “gelecek” ışık vermiyor.
***
‘Statüko’yu seve seve bu halde geldik!
Geldiğimiz yer, ortada...
Bu ‘dünyasızlık’ tüm kirini kusacak, eninde sonunda..
Yüzümüze gözümüze kusacak!
Ve vuracağız dizimize dizimize!
--------------
İyi tarafı
Liderler düelloya tutuştu ya:
“Masadan kim kaçtı?”
Meseleye iyi tarafından bakmalıyız bir de...
İkisi de “müzakereyi kimin terk ettiğine” dair sorumluluğu bir ötekine yüklemeye çalışıyor!
Yani “ayıp” olan “utanılan”, kimselerin üzerine yapışmasını istemediği “kaçmak!”
İki taraf arasındaki “haklılık” oyununda, her iki lider de kendi adına “çok daha barışçı” olduğunun ispatı için nefes tüketiyor.
Mesele “müzakere etmek” değil “sonuç almak” olsa da...
Krizin iyi tarafı bu!
Kaçanı ayıplıyorlar hâlâ...
Kimileri “terk et” diye tempo tutsa da!
--------------
‘Yeni’ mikroplar!
Yitirince anlıyoruz, değerini...
İnsanın değil sadece...
Pek çok duyunun, duygunun...
“Koku almak ne özel bir duyguymuş meğer...”
Son on günde nasıl da anladım.
Grip midir, sinüzit midir nedir...
‘Burnuma’ yapıştı, gitmek bilmedi.
Çokları böyle.
- “İki aydır kurtulamadım” diyor Sevgül.
En iyi ilacı keşfetmiş: Zencefil kaynat, limon sık, iç!
“Zivaniya” formülünü öneren dostlar da epeyce fazla...
...
İlkokul öğretmenim geldi, Girne’den...
Bu yıl ‘grip’ virüslerinin ne kadar ‘inatçı’ olduğunu konuşuyorduk.
O’nun yaklaşımı çok daha farklı oldu...
“Biz bu virüslere alışık değiliz” diyor, “Adaya gelen giden arttı, yeni mikroplar geldi, bağışıklığımız bozuldu...”
...
Oysa, adalar göç alır genelde...
Öğretmenim haklı olabilir mi, sanmam.
Yine de uzmanlara bırakmak gerekiyor, bu yöndeki yorumu...
Ama ben nergisin kokusunu özlüyorum, odamdaki feslikanın...
Bir yandan da avunuyorum tabii...
‘Sanayi’yi solurken...
Başşehrinde uyanırken ülkenin...
...
Koklamak, ne yaman duyguymuş öyle...
Doya doya...
--------------
haftanın notcukları
-LİDERLER yer değişse, 3 aylığına... Anastasiadis Kıbrıslı Türkleri temsil etse, Akıncı Kıbrıslı Rumları...
-‘Sevgilisine’ yeni araba almış da, tüm şehri gezdirmiş!
Namık Kemal “ah bir sıcaklar, bir de dedikodu” demişti...
Buna bir de “görgüsüzlük” eklenmeli...
- Mobil telefona zam geldi, marta ertelendi... Mesailer düzenlendi, marta ertelendi...
Garibim marta bu kadar da yüklenilmez ki!
- ‘Ganimet’ arsaları dağıtırken, her bölgeye ‘yeşil alan’ ya da ‘park yeri’ ayıramayacak kadar kendimizden geçtik!
Bu kadar öngörüsüz, bu kadar
aç gözlü!
- Öyküleriyle türkülerimizi, havalarımızı derlemiş Şevket Öznur.
Yeni bir kaynak eser daha!
Tebrikler, teşekkürler...
- Lefkoşa’nın göbeğinde 8 Lira oto park parası alıyorlar, verdikleri biletin üzerinde de ‘vergi’ mührü yok! UYUMA MALİYE!
- EURO bu kadar arttı, Te-Le’yi dörde katladı, yine de kırmızı et güneyde daha ucuz!
‘Etimiz kalın’ diye mi?
-“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur...”
Duyduğum en kendine güvensiz, çaresiz, utanılası cümle bu!