“Niyazi Bey hayatta ve Londra’dadır…”
11 Mayıs 2021 tarihinde bu sayfalarda yer verdiğimiz Cemal Üçyiğit’in Niyazi Bey’le ilgili anlattıklarına ilişkin, Niyazi Bey’in kardeşi Kemal Bey’in sevgili kızı Rahme Esmen hanım bizi arayarak, yazıda hatalar olduğunu ve bunları düzeltmek istediğini belirtti. Niyazi Bey’in vefat etmediğini, hayatta olduğunu ve Londra’da hayatını sürdürdüğünü belirten Rahme Esmen hanım, Niyazi Bey’in hayatıyla ilgili olarak da bizi aydınlattı…
Eledyu köyünden Panikos Yuannu’nun süt kardeşi olan Niyazi Bey’in babası Mehmet Bey ve kardeşi Kemal Bey’in de Kıbrıs’ın güneyinde değil, kuzeyde vefat etmiş olduklarını anlatan Rahme Hanım, bize özetle şunları anlattı:
“Yazınızı okudum. Orada anlatılanlar hatalıdır, bunları düzeltmek isterim… Niyazi Bey amcamdır, hayattadır ve Londra’da yaşıyor. Ben onun kardeşi Kemal Bey’in kızıyım…
1953 depremi olunca o dönemin İngiliz yönetimi Eledyu ve Amarget’ten aileleri Aksilu’ya taşıdılardı… Ben daha yeni doğduydum o dönem… Ben 4-5 yaşlarındayken biz Polemidya’ya taşındıydık, babam İngiliz Üsleri’nde çalıştığı için oraya gittiydik. Orada 2-3 sene kaldıydık. Sonra Aksilu’ya gittiydik, ben 10 yaşlarındayken de Larnaka’da kalmaya başladıydık.
Amcam Niyazi Bey hayattadır, Mağusa Boğazı’nda daire aldı… Kendisi Londra’da yaşar ve gider gelir Kıbrıs’a. Ev almadan önce Boğaz Otel’de kalırdı, sonra daire aldı ve kendi evi oldu. Soyadı Niyazi Yaveroğlu’dur.
Babam 1991 yılında vefat ettiydi. Ondan bir sene sonra da dedem Mehmet Bey vefat ettiydi. Her ikisi da bu yanda vefat ettiler, güneyde vefat etmediler.
Amcam Niyazi Bey, 1958’de İngiltere’ye gittiydi. Bildiğim kadarıyla Sinir ve Ruh Hastanesi’nde hemşireydi. İngiltere’ye gittikten sonra da aynı işi orada yapardı. O İngiltere’ye göç ettiği zaman ben beş yaşındaydım. 1974’ten çok sonra gördüm amcamı… İngiltere’de Larnakalı Emel hanımla evlendi, dört çocuk ettiler. Kızı Ulu, vefat etti, eşi Emel hanım da vefat etti…
Neden süt kardeşi vardı dersanız, Niyazi amcamın ikizi vardı, Ayşe onun ikiziydi. Herhalde ninemin südü yetersizdi ki Niyazi amcamın süt annesi vardı. Ayşecik henüz 2.5 yaşındayken vefat ettiydi…
Babam Kemal Bey Dikelya’da çalışırdı, sonra İngilizler onu Ağrotur’a gönderdilerdi fakat babam cesaret edemediydi o yolu gitsin… Bunun üstüne işten durdurdulardı kendisini… Kuzeye geldiğimizde göçmen olarak 20 Temmuz Kahvesi’nin yanında Baba’nın Kahve diye kahvehanesi vardı – bu iki kahveyi yol ayırırdı. Babama “Kemal Baba” derlerdi çünkü herkese babalık yapardı… Biz göçmen olarak kuzeye geldikten sonra Lefkoşa’ya, Yenişehir-Kaymaklı bölgesine yerleştiydik…”
Rahme Esmen hanıma çok teşekkür ediyoruz. Rahme Hanım, kendi albümünden Niyazi Bey ve ailesinin bir fotoğrafını da bizimle paylaştı. Bunun için de ayrıca teşekkür ediyoruz.
Yine Cemil Üçyiğit’in ve Kubilay Yıldırıcı’nın değerli yardımları sonucu, Niyazi Bey’in ailesinden Altay Kazma’ya ulaştık ve o da bize, Niyazi Bey’in hayatta olduğunu belirtti. Kutlu, Erol ve Suzan isimli üç çocuğu da hayatta imiş, kızı Ulu vefat etmiş. Altay Kazma Bey de bize pandemic sonrasında Niyazi Bey’in telefonlarına yanıt vermemesi nedeniyle, İngiltere’de bu konuyla ilgili bir Kıbrıslıtürk’le temasa geçtiklerini ancak herhangi bir yanıt alamadıklarını fakat birkaç ay önce, Niyazi Bey’in Boğaz’daki komşusunun İngiltere’ye gidip dönerek Niyazi Bey’in iyi olduğu haberlerini getirdiğini anlattı.
Niyazi Bey’in ailesi Eledyu köyündendi – 1953 depremi ardından İngilizler orada bulunan Kıbrıslıtürk aileleri, Aksilu’ya yerleştirmişlerdi… ASTRA Radyosu’ndan Neofitos Neofitu, Baf’taki Eledyu köyünden 86 yaşındaki Panikos Yuannu’yla bir röportaj yapmış ve Bay Panikos ise kendisine “Niyazi ile birlikte büyüdük. Annem Niyazi’yi emzirdi çünkü Niyazi’nin annesinin südü yoktu ve böylece hayatta kalmasını sağladı. Bu yüzden Niyazi bana hep “kardeşim” derdi... Savaştan önce Niyazi, Lefkoşa’da Genel Hastane’de çalışmaktaydı...” demişti. Neofitos Neofitu’nun röportajında Panikos Yuannu, Niyazi’nin Kemal adlı bir kardeşi bulunduğunu ve babalarının adının da Mehmet olduğunu belirtmişti. Neofitos Neofitu yaptığı çağrıda, Baflı Niyazi Bey’i tanıyanların kendisiyle internet aracılığıyla temasa geçmelerini istemişti...
Baf’taki büyük deprem sonrasında Niyazi Bey, Aksilu’ya gitmiş bir süreliğine, Bay Panikos ise Leymosun’a gitmiş... Bay Panikos’a göre, Niyazi Bey’i Aksilulu Kıbrıslıtürkler çok iyi tanıyormuş… Eledyu ile Aksilu, yanyana iki küçük köy imiş Baf’ta...
Biz de elde ettiğimiz bilgileri ASTRA radyosundan Neofitos Neofitu’yla paylaştık… Neofitos Neofitu halen İngiltere’de bulunan Niyazi Bey’le temasa geçmeye çalışıyor…
Dağlık Karabağ’ın kanayan yarası: “Kayıplar…”
Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün web sitesinde yer alan Dağlık Karabağ’ın “kayıpları”yla ilgili 16 Nisan 2021 tarihli yazıyı, okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik. Yazı özetle şöyle:
*** “Size oğullarının mezarlarını ziyaret eden ana-babaları gördüğüm zaman kıskandığımı söylersem bana inanır mısınız? Kendi kendime aynı soruyu sorarım: Benim de buna hakim yok mudur?”
Aşot’un oğlu (adını bilinçli olarak bu yazı maksatlarıyla değiştirdik) geçen sene Dağlık Karabağ çatışmasında savaşmış. Ölü olduğu sanılıyor ancak Aşot henüz oğlunun kalıntılarını alamamış.
“Size bu şekilde yaşamanın ne kadar korkunç bir şey olduğunu anlatamam” diyor… “Tek istediğim gidip oğluma konuşabileceğim ve yasını tutabileceğim bir yerinin olması…”
*** Bir çocuğu kaybeden herhangi bir anne-baba, olağanüstü acılar yaşar. Ancak onun nerede ya da nasıl öldüğünü bilmeden, kalıntılarına ulaşamadan yaşamaya çalışmak ise ek acılara yol açar... Ancak bölgede yüzlerce aile bu acıları yaşıyor şimdi...
*** “Oğlum nişanlıydı, Ekim ayında düğününü planlıyorduk, sonra da “kayıp” edildi” diyor Ahmet (adı bu yazı maksatları bakımından bilinçli olarak değiştirilmiştir) – o da çatışmalar sırasında “kayıp” edilmiş oğlunun akibetini araştırıyor. “Bugüne kadar herhangi bir haber alamadık, kalıntılarını da alıp ağlayamadık... Oğlumun nişanlısı, gelinliğini giyip gidecek mezarına, elbette kalıntıları bir gün bulunursa...” diyor.
*** Geçen sene Eylül ayında altı hafta süren çatışmalar korkunç bir yıkıma ve bölgedeki sivillerin çok kötü koşullarda kalakalmasına neden oldu. Kasım ortalarında silahlar sustu ve bir ateşkes yürürlüğe girdi. İnsanlar genelde Kızılhaç’ı, çatışmadan etkilenenlere insani yardımlarıyla tanırken, belki de Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün çatışmalarda ölmüş olanlara yönelik saygının geliştirilmesiyle ilgili çabaları o kadar yaygın bilinmiyor. Ancak bu çabalar da en az insani yardımlar kadar önemlidir.
*** Bu çabaların merkezinde işbirliği yatır. Çünkü “kayıp” yakınlarının ihtiyaç duyduğu yanıtları alabilmeleri ancak ortak bir zemin bulmakla gerçekleştirilebilir. Uluslararası hukuk, silahlı çatışmalar esnasında öldürülmüş olanların naaşlarına onur ve saygıyla yaklaşılmasını gerektirir. Tüm dünyada Uluslararası Kızılhaç Örgütü çatışmalarda öldürülmüş olanlara onurlu biçimde davranılmasını öngören çalışmalar yapar, adli tıp uzmanlığını güçlendirir, sınırların öte yanında bulunan ailelerin sevdiklerinden geride kalanlara ulaşabilmeleri için tarafsız bir arabulucu olarak çalışır.
*** Eurasia (Avrupa/Asya) bölgesi bölgesel adli tıp yöneticisi Jane Taylor, “Sevdiğinin akibetini ve nerede olduğunu bilmemek, çok derin travmalara yol açar. Pek çok aile, sevdiklerinin öldüğüne inanmazlar, meğer ki kalıntılarını geri alabilsinler. Bu da yas sürecinde önemli bir adımdır” diyor. “İnsan kalıntılarını bulmak, kurbanların kimliklerini saptamak ve onları sevdiklerine geri vermek son derece karmaşık ve zaman gerektiren bir süreçtir... Çok fazla baskı vardır ve hata yapmamak gerekir” diyor.
*** Bu süreç çatışmaların başlangıcında başlar – Uluslararası Kızılhaç Örgütü, bir çatışmanın taraflarının, ölülere yönelik görev ve sorumluluklarını iyice anlamalarını ister ve onların ölenlerin bulunması ve kimliklendirilmesi konusunda birlikte çalışmalarını fasilite etmeye ve onları teşvik etmeye çalışır.
*** Toprağın denetiminin el değiştirdiği, mayınların döşendiği, araziye patlayıcıların yerleştirildiği, duyguların zirveye ulaştığı çatışma bölgelerinde bunu yapmak çok zordur. İnsan kalıntılarının bulunup toplanması işini, ilgili makamlar gerçekleştirir. Kızılhaç’ın rolü ise bu operasyonları fasilite etmek, tarafsız bir arabulucu olarak hareket ederek bunların mümkün olduğunca pürüzsüz yapılmasını sağlamaya çalışmaktır.
*** Uluslararası Kızılhaç Örgütü ICRC, geçen yıl Dağlık Karabağ çatışmasının tırmanmasından bugüne kadar geçen süre içerisinde 170 kadar bu türde misyon gerçekleştirmiştir. Bu misyonlar esnasında ateşkesten bu yana, yetkililerin hesabına göre 1,600 naaşa ulaşılmıştır.
*** Çatışma bölgelerinden bu bedenleri toplarken, onların kimliklendirilme şansını arttırmak maksadıyla her tür bilgi son derece yaşamsaldır. Bu bedenlerin nerede bulunduklarıyla ilgili GPS alınmalı ve kayda geçirilmeli ki askeri bilgilere sahip yetkililer bunları gözden geçirebilsinler. İnsan kalıntıları ayrı ayrı ceset torbalarına yerleştirilmeli, giysileri ya da onlara ait kişisel eşyalar da bu torbalara konmalı ki bu da kimliklendirmeye yardımcı olabilsin.
*** Jane Taylor, “Bir kayba ait kişisel eşyaların aileler bakımından olağanüstü önemi vardır” diyor. “Bu eşyalar, sevdiklerine aittir, bir kol saati gibi örneğin... Ve bunlar çok güçlü duygular yaratır, böylece ailelerin kendi kayıplarıyla yüzleşmelerine de yardımcı olur” diyor.
*** Tüm bu süreçte, aileler merkezi bir öneme sahiptir. Sürecin başında “kayıp” edilmiş olan sevdikleri hakkında kişisel bilgiler verirler. İlerleyen süreçte ise, bu akrabalardan DNA örnekleri istenebilir. Ancak bu basit bir süreç değildir. Ailelerle görüşmeler eğitimli personel tarafından gerçekleştirilir ki kendilerine mümkün olduğunca destek olunabilsin... Ailelerin dini inanışları da dikkate alınmalıdır çünkü her bir dini inanışın ölümlerle ilgili olarak kendine özgü kültürel pratikleri bulunmaktadır.
*** Naaşlar/kalıntıların bulunduğu safhada toplanan tüm kanıtlar, otopsiyle ilgili bilgileri ve bir DNA profilini de içerebilir ve böylece kimliklendirme için bir hipotez geliştirilebilir.
*** “Öldüğünüz zaman fiziksel görünümünüz değiştiği için hiçbir zaman görsel kimliklendirme yeterli değildir ve ayrıca her kim bu görsel kimliklendirmeyi yapıyorsa, onun için travmatik bir deneyim olabilir bu” diyor Taylor.
*** Kalıntıların parçalanmış ya da başka bireylerle karışmış olduğu hallerde, kimliklendirme daha zor olabilir ve özel DNA, diş veya antropoloji incelemeleri gerektirebilir. Bu fonksiyon ise ilgili yetkililer tarafından yapılır. Ekspertizin yeterli olmadığı hallerde, o zaman Uluslararası Kızılhaç Örgütü, kendi uzmanlığını sürece katabilir, bunu paylaşabilir.
*** Örneğin Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün genetik uzmanları halen Tiflis’te bulunuyor ve bölgede uzmanlığın geliştirilmesi için kapasite arttırma çalışmaları yapıyor. Taylor, “Nihai amacımız, kalıntıların kimliklendirilmesidir... İster Kızılhaç’tan olsun, ister başka yerden, tüm adli uzmanlar eğer bunu başaramazsak, bunu kişisel bir başarısızlık olarak algılıyorlar” diyor.
*** “Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki öyle durumlar vardır ki, “kayıp” şahısların kalıntıları hiçbir zaman bulunamayacak veya kimliklendirilemeyecektir. Bu da çok ama çok üzücüdür...”
*** Bu sonuç, bölgede tarihsel olarak öncesi olan bir durumdur. 1990’lı yıllardaki Dağlık Karabağ çatışmasından Kızılhaç’a kayıtlı 4,500 “kayıp” vardır. Aradan zaman geçmiş olmasına karşın, Kızılhaç bu “kayıplar”ın akibetini bulabilmek için yetkililerle çalışmaya devam ediyor.
*** Geçen sene ağır çatışmaların yaşandığı yerlerde, bölge mayınlarla döşenmiştir ve ayrıca patlamamış ya da terkedilmiş patlayıcılarla doludur arazi. “Kayıplar”ın arandığı misyonlarda güvenlik çok önemlidir bu yüzden... Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün silah uzmanı Chris Poole, “Her yerde mayınlar, dolu silahlar, el bombaları, roketler vardır” diyor. “Elbette “kayıplar”ın bedenleri, çatışmaların yaşanmış olduğu bölgelerdedir kaçınılmaz olarak ve bu yüzden gerçekten tehlikeli bir arazide çalışmaktayız” diyor.
*** “Başlangıçta, bu operasyonlarda sinirler çok gergindi – yalnızca bu silahlar ve mayınlar yüzünden değil, aynı zamanda karşıt güçlerden insanların birlikte çalışması nedeniyle gerginlik vardı... Ancak şöyle özgün bir görüş de vardı, bu iş yapılmalıydı. Konuyla ilgili herkesin büyük bir cesareti vardı...”
*** “Kayıplar”ı bulma misyonları harekete geçmeden önce, belli yolların ve patikaların mayınlardan temizlenmesi gerekiyor. Çeşitli trajik olaylar da bu tehlikeleri hatırlatıyor...
*** Kuzey bölgelerinde dondurucu soğuklar ve kar, başka bir sorun anlamına geliyor... Poole, “Gidilecek yollar ancak da açıktı ancak seyahatler çok uzun, yavaş ve zorluydu... Bazı yerlerde kar, insan kalıntılarını kaplamıştı, bu da onları bulup çıkarmayı zorlaştırıyor, bazan da imkansız hale getiriyordu...” diyor.
*** Ateşkesin üzerinden beş ay geçmiş... Hala yüzlerce “kayıp” vardır ve bölgedeki insani ihtiyaçlar hala çok dramatik...
*** Bir yandan “kayıplar” için arayış devam ederken, öbür yandan morglardaki insan kalıntılarının kimliklendirilmesi çalışmaları da sürdürülüyor.
*** “Yetkililerle birlikte, ulaşabildiğimiz bölgeleri taradık” diyor Martin Schüepp – kendisi Uluslararası Kızılhaç Örügüt’nün Avrupa/Asya Bölgesel Yöneticisi... “Bazı yerlere kış aylarında ulaşmamız mümkün değil, o nedenle ilkbaharın gelişiyle birlikte daha fazla fırsat yakalayacağız” diyor.
*** “Her seçeneği tüketinceye kadar birlikte çaba harcamaya devam edeceğiz ancak gerçek şudur ki bunca ay sonra durum çok zor olacaktır” diye konuşuyor... Schüepp, ilgili tarafların işbirliğinin de altını çiziyor ki buna Rus barışı koruma güçlerinin işbirliği de dahildir.
*** “Benim için çarpıcı olan şey, ölmüş olan askerlerini ararken Ermeniler’le Azeriler’in yanyana çalışmalarını son ziyaretimde görmekti” diyor. “Askerler için ne kadar duygusal bir durumdu, bunu görebiliyordunuz ancak birbirlerine destek oluyorlardı. Bu da son derece özgün birşeydi, çok ender görülen birşeydi... Bu da, savaş zamanlarında bile, rakiplerin insani konularda ortak bir zemin bulabileceklerini gösteriyor” diyor Schüepp...
https://www.icrc.org/en/document/nagorno-karabakh-conflict-finding-common-ground-respect-dead
(Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin internet sitesinde 16 Nisan 2021’de yer alan bu yazıyı derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 26.5.2021)