NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ ŞURACIKTA
Bu adada çözüm olacaksa Kıbrıslıların iradesi ile olmalı. Yabancıların çıkarları için değil!..
Aslında konu bu kadar basit…
‘Stratejik’ konumu nedeniyle Kıbrıs’tan vazgeçmek istemeyen ülkelerin çıkarlarının aynı noktada kesişmesi kolay değil.
Tarihte böyle bir kesişme herhalde hiç olmadı.
Olsaydı eğer, Kıbrıs’ı yabancılar çözerlerdi.
Çünkü dünyanın en eski sorunlarından biri olmasına rağmen aslında Kıbrıs’ta çözüm bulmak çok da zor değil.
Evet, kendine göre zorlukları vardır.
Ancak bunların hiçbiri ‘aşılmaz’ mevzular değil.
Yeter ki ada insanı ‘kendi memleketinin efendisi’ olabilmeyi denesin.
* * *
‘Guterres Çerçevesi’ tartışması ile bir kez daha çözüm umutları yeşeriyor.
Dereyi görmeden paçayı sıvamamak lazım ama, BM’nin 10 ay aradan sonra Kıbrıs’a Özel Danışman göndermesi bir sürecin başladığını gösteriyor.
Elbette bu sürecin ‘kaldığı yerden’ mi devam edeceğini, yoksa ‘yeni format’a mı geçileceğini bilemiyoruz.
Ancak anlaşılan odur ki ‘çerçeve’yi Crans Montana’da bizzat Genel Sekreter’in taraflara sunduğu anlayış oluşturacak.
Şimdi yapılan o ‘çerçeve’nin içinde neyin olduğu, neyin olmadığını net biçimde açığa çıkarmak.
Taraflar farklı anlamlar yüklese de ‘Guterres Çerçevesi’nin ne olduğunu –ya da ne olmadığını- en iyi BM Genel Sekreteri biliyor.
Liderler ‘manası’ konusunda uzlaşamazlarsa, herhalde Guterres gelip izah edecektir ne olduğunu!..
* * *
Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum siyasi eliti önemli bir kavşakta duruyor.
Artık ‘çözümsüzlük’ koşullarının adayı ‘kalıcı bölünme’ye götürdüğü çok açıktır.
Daha açıkçası şu: Eğer Anastasiadis ‘Bakalım Türkiye ne diyecek’ diyerek Akıncı’yı, dolayısıyla Kıbrıslı Türkleri by-pass etme taktiğine yatarsa ve ‘benim muhatabım Ankara’dır’ derse, muhtemeldir ki Kıbrıs müzakerelerinde bir süre sonra karşısında Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bulacak!
‘İki muhatap’ Kıbrıs sorununu nasıl çözer, ‘federasyon’ mu kurarlar, ‘konfederal çözüm’de mi uzlaşırlar, yoksa ‘tek halk, tek vatan’ yerine ‘çok halk, tek vatan’ deyip ‘üniter model’de mi karar kılarlar, kendi bilecekleri iş.
Nasılsa Osmanlı döneminde bu son model denenmişti.
* * *
İşin şakası yoktur aslında.
Kıbrıs Rum siyasi elitinin sık sık dillendirdiği ‘Kıbrıslı çözüm’ için Akıncı –ciddi bir risk de alarak- adım attı.
Bu adımın arkasında Kıbrıslı Türklerin çözüm iradesi vardır.
Dolayısıyla ‘Acaba Türkiye ne der’ sorusuna odaklanmak yerine, ‘bu adanın gerçek sahipleri olarak biz ne yapmalıyız’ sorusuna bakmak lazım.
Sadece liderler değil, çözüm bekleyen bütün güçler zinde ve ayakta olmalı, liderlere doğru yönde adım atabilme cesareti verebilmeli.
Bu sefer her şey bambaşka olabilir.
Bir dileğim var: ‘Akıncı ve Anastasiadis Nobel Barış Ödülü’nü alsınlar.’
İnanın, o ödül o kadar yakında duruyor ki…
Hade, uzatın ellerinizi!..