Nöbetçi Subay
Nöbetçi Subay
ÇOCUK GÖZÜMDE KIBRIS VE ANILAR -23-
Erdinç Gündüz
20.00-24.00 nöbetindeyim. Ledra Palace’ta orkestra var yine. Güzel çalıyorlar. Belli ki eğlence var yine. Belki de dans edenler bile var.
“Hey Allahım” diyorum kendi kendime “Ben burada dakikaların geçmesini beklerken onlar orada içkilerini yudumlayarak, sevgilileri ile arkadaşları veya eşleriyle stresten, korkudan, gelecek endişesinden uzak, güzel bir gece geçiriyorlar.”
***
- Dur kimdir o?...
- Benim benim, telaşlanma...
Uyku tutmamış Takım Komutanını. Mevzileri dolaşmaya çıkmış... Tekmil veriyorum.
- Rahat ol.... Ne var ne yok?
- Vukuat yok komutanım...
- Onu sormadım yahu... Onu anladık da başka ne var ne yok?
Belli ki sohbete gelmiş. Görev falan için değil. Sıkıntılı. Biraz konuşmaya, açılmaya
ihtiyacı var.
- Pezevenkler eğleniyorlar komutanım...
- Duyuyorum...
- Hiç de huzursuz gibi değiller. Burnumuzun dibinde yeyip içiyorlar...
- Dün öğlen apartmanına çıgdım. Ordan havuz görünür. Mayolu garılarnan
adamları gördükçe sinirim bozuldu. Bizi sallayan yok. Hele iki garı vardı, sarışın. Gördüler da bagdığımı. Alay edercesina el salladılar bana. Ne geldi bana bilin? Al piyadeyi, at kıçlarına iki dane... Sonra, ne istersa olsun...
- Onların ne suçu var komutanım?
- Bilmem... Öyle geldi bana....
- Ne olacak bu işin sonu komutanım?
- Bilir miyim oğlum ne olacak? İşde beglerik...
- Komutanım, ne olsun isterik biz?
- Tam anlamış değilim ki... Haklarımızın verilmesini istermişik? Rumlar bize asi
derler... Asiymişik....
- Rum radyosu hep öyle der...
- Dünya Enosis’e garşı... Ama Taksim’e da garşı... Ama bizimkilerin aglında galiba
hep Taksim var. Tabii bir da Türkiyeyi buraya getirmek.
- Mecbur olursa Türkiye gelecek herhalde. Ama sonra ne olacak? Benim merak
ettiğim bu? Rum, hoşgeldiniz demeyecek herhalde. Savaş çıkacak.
- Ben sana birşey söyleyim?... Sonunda ne olursa halka olur. Ağalar beylere birşey
olmaz ya... Halk hep nutuklarla aldatıldı, bu güne gadar. Bundan sonra da böyle olacak. Ama boku gene halk yeyecek . Onlardan da bizden de..
- Türkiye gelmezse biz de boku yeyeceyik gibime geliyor. Yani bir çarpışma çıksa,
Türkiye de gelmese, kaç gün dayanabilirik ki biz?
- Üç.. Hade hade beş gün....
- E... Üç gün sonra?
- E üç-beş gün sonra... Bilmem... Durmadılar bir yerde. Yok EOKA’ymış yok
ENOSİS’miş, sıçdılar memleketin içine da hayatımızın içine da...
- E işte yani... Suçlu sadece onlar mı acaba? Biz suçsuz muyuk? Ya İngilizler?
- İngilizler bizi birbirimize düşürmek için az mı uğraşdılar. Sonunda da başardılar.
Dedim ya... Bazıları sırtımızdan zevk yapar, zavallı halk da belasını çeker. Sen zanneden Rumların hepsi da EOKA’cıdır? Yok öyle birşey. EOKA’cı manyaglar birkaç bin gişi. Ama guvvet onların elinde. Laf aramızda bizim tarafda da öyle. Aşırılar aslında çok fazla değil ama güç onların elinde. Rumlar bir manyaklık yapar, bizimkiler garşılık verir. Sonunda da işde böyle olur.
- Peki ne olacak sonunda?
- Bilirim? Kim bilir zanneden?
- .......
- Sen bilirmin hani bazı olayların arkasında TMT vardı? Hep Rumlar değildi ya...
Bazı bomba olaylarını TMT yapdıydı ama Rumların üstüne attılar.
- Neden?
- E çünkü Rumlarla Türklerin arasının açılmasını isterlerdi. Öyle emir aldılardı..
Gavurların da yapdığı çok şey var ama... Neticeye bak sen..Neticede birbirimize girdik ya.
- Tuncer Hocayı da Türkler vurmuş galiba?
- Doğrudur. Ama yanlışlıgla oldu o.. Rum zanneddiler o garmaşanın içinde.
Zavallılar bok yoluna giddiler.
- Yazık oldu adamlara.. Bizim ilkokulda çok sevdiğimiz bir hocaydı Tuncer hoca...
- Alah rahmet eylesin. Çok iyi bir adamdı. Ben da tanırdım.
Yürüyüp gitti. Yeniden dikkatimi Ledra Palace Otele verdim verebileceğim kadar.
Gözüm ‘düşmanda’ydı ama kafam bambaşka yerlerde. Komutanın söyledikleri takılmıştı kafama. Nereden nereye gelmiştik... Ay Kasiyano mahallesi, Ay Kasiyano Kilisesi, Rum komşularımız, İngiliz okulu, İngiliz okulundaki Rum arkadaşlarım... Hepsi, hepsi geçti gözlerimin önünden bir sinema şeridi gibi...