1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Normal mi, anormal mi?
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Normal mi, anormal mi?

A+A-

 

Normal bir hayatı özlüyorum demiştim bir yerde… Ardından da aslında hiçbir zaman normal bir yaşamımız olmadığını, dolayısıyla da yaşanmayan bir şeyin özleminin olamayacağı geldi aklıma sonradan…
Neden?
Çünkü benim yaşlarda, daha önceki yaşlarda olanlar ve 1974’ü yaşayanlar da doğduğumuzdan beri normal bir yaşam yaşamadık aslında…
63 olayları, ondan sonraki gerilim, 74’ün gelmesi ve daha sonraki yıllar…
Kimileri “74’le barış geldi” dese de aslında bunu söyleyenler de biliyordur;
Öyle olsa çünkü, barışı bulmak için bugüne kadar sürekli müzakereler yürütülmezdi.
Öyle olsa çünkü, Kıbrıs’ın ortasından teller geçmez, bir taraftan bir tarafa geçişte kimlik, pasaport göstermeden ülkenin her tarafında elimizi kolumuzu sallayarak dolaşabilirdik.
Öyle olsa çünkü, iki toplumu yakınlaştırmak için yabancı elçiliklerin, BM örgütlerinin çeşitli etkinlikleri olmazdı.
Öyle olsa çünkü, Türkiye AB ile Suriyeli pazarlığı yaparken Kıbrıs, veto uygulamaz, şerh koymaz, Türkiye’nin limanlarının Kıbrıs’a da açılmasını istemezdi.
Öyle olsa çünkü, Kıbrıs’ın güneyi AB’ye girerken ve Euro kullanırken, bu tarafta TL kullanmazdık.
Öyle olsa çünkü, sporcularımız aynı takımda yer alır, birlikte Kıbrıs dışında Kıbrıs için spor yaparlar, sanatçılarımız birlikte veya bireysel Kıbrıs’ı temsil ederlerdi.    
Öyle olsa çünkü, tiyatrolarımızda siyasi mesajlar verilmeye çalışılmaz, daha normal, hayattan konular ele alınır, aşktan, sevgiden, ordan burdan bahsederdik.

***

Normal bir yaşam sürsek, “suyu şu şekilde alacaksınız, almazsanız maaşları ödeyemezsiniz” denmezdi.
Öyle olsa çünkü, “mali protokolü şu şekilde yazacaksınız veya yazacağımızı kabul edeceksiniz yoksa maaşları ödeyemezsiniz” denmezdi.
Normal bir ülkede yaşasaydık, iki tane cumhuriyet bayramımız olmazdı.
Bizim olmayan ülkenin askeri, zırhlı araçları yollarımızda resmi geçit yapmazdı, uçakları gösteri uçuşları düzenlemezdi.

***

Normal bir ülkede yaşasaydık, normal bir hayat yaşasaydık, herkes istediği yere bina yapmaz, canı isteyen ağaç kesmez, isteyen de denizi parselleyemezdi.
Normal yaşayan ülkelerde devlet “gece kulüplerinde fuhuş yoktur” deyip ondan sonra her hafta da orada çalışan kadınları zührevi kontrole götürmez, bu işin adını koyardı.
Ve işte biz bunları en azından ben bunları doğduğumdan beri farklı şekillerde yaşıyorum. Evimden ediliyorum (çok kimseler gibi), başka yerlere göç ediyorum, yaşam kurmaya çalışıyorum ama geleceğimi bilemiyorum.
Çocuk ediyoruz, büyütüyoruz, okutuyoruz, emek veriyoruz ama geleceklerini bilemiyoruz.
Ben “normal bir hayatı özlüyorum” diyorum ya!.. Yanlış diyormuşum halbuki… Ben (biz) hiç normal bir hayat yaşamamışım ki!... Yaşamadığım şeyi nasıl özleyebilirim!..
Hiç normal yaşamamışsak o zaman biz neyiz! Anormal? (21 Mart 2016)


Farklılık var mı?

UBP ile CTP arasında fark var mı? Veya KKTC’de partiler arasında fark var mı, daha önce varsaydı da kaldı mı? diye soruluyor çoğu zaman… Elbette ki bir sohbet sırasında sorulan bu sorulara karşı eğer o sözü edilen partilerden partililer varsa o ortamda buna yanıt vermeye çalışırlar; “Tabii ki farkımız var, biz böyle düşünüyoruz, şunu yapıyoruz, bunu yapmıyoruz” şeklinde sıralarlar farklı olduklarını ortaya koymak için… Özellikle bu sorular karşısında muhatap olanlar CTP’liler olur. CTP’nin zayıf karnıdır bu. Hükümetlere gelmeden önce farklılığını ortaya koymak için çeşitli ifadeler kullanabilir, görüşünü, vizyonunu açıklayabilir, bağlı olduğu sol düşüncenin felsefesini anlatabilirdi. Şimdi o kadar kolay değil bu açıklamaları yapmak… Çünkü karşısındakinin ona verecek yanıtı hemen vardır. Neden? Çünkü hükümetlere gelmeye başladıktan sonra uygulamak zorunda kaldığı bazı icraatlar zaman zaman kendi politikalarına da uygun olmayabilir ama uygulamak zorundadır. En basiti zamlar… Sol düşünce ‘zam’ uygulamasına çok yakın değildir ama ekonomi elinde olan zarlarla oynanacak durumda değildir. Zarlar başkasının elindedir ve o başkası hangi zarı atarsa onun sonuçlarına uygun bir gelişme yaşanacaktır. Belki de sorun, ekonominin zarla oynanmaya kalkılmasıdır. Sosyal devlet uygulamalarını her ne kadar uygulamak istese bile ipler başkasındadır ve iplerin bırakıldığı kadar uygulanabilirdir. Ve işin handikapı da çok şey elimizde olmasa bile bunun kabul edilmesi veya itiraf edilmesi de kolay değildir. 


Işık yanacak mı!

Yarın da bir görüşme var. Bakalım liderler görüşmeye nasıl gidecekler? Akıncı, Anastasiadis’ten somut öneriler bekliyor… Daha doğrusu bazı önerilerinin somut hale getirilmesini bekliyor… Kıbrıs Türk tarafı kalınan yerden yani en son Crans Montana’da kalınan yerden devamı umuyor ama “önerileri de görüşürüz” diyor… Bakalım, yarın bir umut ışığı yeniden yanar mı yoksa yanmadan söner mi!

 


Hınzır milliyetçiler!

“Bu zihniyetin bu topraklarda uzun ve kanlı bir tarihi vardır. Milliyetçi akıldan ve milliyetçiliğin diyalektiğinden söz ediyorum… Milliyetçi Kıbrıslı Rumlarla milliyetçi Kıbrıslı Türkler ‘görünmeyen bir dayanışma’ içindedirler. Mavi ve kırmızı beyaz bayraklarını çatıştırdıkları gibi, hak, adalet vs. gibi kavramları da çatıştırırlar ve bundan hınzırca bir zevk alırlar” (Niyazi Kızılyürek)

 


İnsanlığa olan inancını yitirmemelisin. İnsanlık bir okyanustur. Bazı damlalar kirli diye okyanus kirlenir mi hiç! 

Mahatma Gandhi

 

 

Bu yazı toplam 1337 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar