1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Nüfus Sorunu ve “Liberal”in İktidar Körlüğü
Nüfus Sorunu ve “Liberal”in İktidar Körlüğü

Nüfus Sorunu ve “Liberal”in İktidar Körlüğü

Nüfus Sorunu ve “Liberal”in İktidar Körlüğü

A+A-

 

Niyazi Kızılyürek
[email protected]

Egemen Bağış’ın birkaç yıl önce Kuzey Kıbrıs’ın ilhak edilebileceği konusunda söyledikleri üzerine gazeteci Semih İdiz 7 Mart 2012 tarihli Milliyet gazetesinde yazdığı yazıda şöyle diyordu: “Bu arada Kuzey Kıbrıs’a yerleştirdiği Türkiyeliler nedeniyle -ki bugün bile Kıbrıslı Türklerin sayısını geçmiş bulunuyorlar- başkalarının topraklarını “kolonize eden ülke” konumuna düşecektir. Kıbrıs sorunu Türkiye için bugüne kadar yeterince baş ağrısı yaratmadıysa, esas o zaman yaratacaktır. (…) Peki, madem ki Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması seçeneklerden biri, o zaman bu seçenek “kendi kaderlerini tayin etmek hakkı olan” Kıbrıslı Türklere -ama KKTC’ye yerleştirilen “Türkiyelilere” değil- bir referandum yoluyla sorulacak mı?”

Semih İdiz, son derece önemli bir konuya işaret etti. Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türkiye kökenli nüfusa olası bir “ilhak referandumunda” söz söyleme hakkı tanınacak mı?

Kıbrıs’ta sürdürülen “nüfus tartışmalarında” konunun bu boyutu nedense gündeme pek gelmiyor. Konu daha çok “dışlanmışlık”, “ırkçılık”, “soydaşlık”, “kimlik” vs. bağlamında ele alınıyor. Kıbrıs’ın özel koşullarında siyasi hakların nasıl düzenleneceği ve nereye kadar kullanılabileceği pek konuşulmuyor. Çoğu zaman “liberal” görünümlü ama aslında milliyetçiliği ve militarizmi perdeleyen söylemler öne çıkıyor. 

Dünyada Siyasi Liberalizmin en azından görünüşte anti-ırkçı olmak durumunda olduğunu biliyoruz. Soyut anlamda olsa da bireyi merkeze alan bir düşünce yapısının ırkçılık gibi insan onuruna değer vermeyen ve insan haklarına saygılı olmayan bir anlayışa karşı çıkması doğaldır. Diğer yandan liberalizmin moral değerleri savunmayı zül saydığı ve soyut bir takım kavramların arkasına saklanarak mevcut güç ilişkilerini aklaya geldiği de bir gerçektir. Rejimmiş, sistemmiş, hegemonik iktidarmış, güç yapısıymış, bunlar vız gelir liberale. Kısacası, liberal “iktidar-körüdür”. Yani, toplumların hayatını kuşatan eşitsizlik ve adaletsizlik, şayet John Rawls değilse, bir liberalin üzerinde kafa yorduğu konular değildir. Bu tür konuları konuşmayı zaten “metafizik” olarak görür ve bunu, post-modern  ve yapı-bozucu kuramlardan aldığı seçici referanslarla “özcülük” sayar.

Durum böyle olduğu halde veya sırf böyle olduğu için, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan “nüfus sorunu” liberal için neredeyse “Kıbrıslı Türklerin ırkçılığı” ile sınırlı kalıyor. Herkesin “hür” ve “eşit” olduğu cennet vatanımızda bazı “sömürücü işadamları” ucuz işgücü taşıdıkları için ülkede “nüfus sorunu” olduğunu var sayar. Benzer biçimde, Kıbrıslı Türkler “ırkçılık” yaptıkları için dışarıdan gelen ve çoğu işçi olan nüfus ile “yerliler” arasında sorun yaşanıyor demeye getiriliyor.

Bu soyut liberal çözümlemede Türkiye’nin Kıbrıs’a dönük tahakkümcü tutumuna, Türk milliyetçiliği ideolojisinin Kıbrıs’ın kuzeyini “Türk yurdu” ilan etmesine ve bu uğurda uyguladığı nüfus mühendisliğine yer yoktur. Liberal, iktidar körlüğü içinde Kıbrıs Türk toplumunun ayrı ve siyasi bir birim olarak kendi varlığını ve yurt hakkını koruma arzusuna “ırkçılık” damgasını yapıştırıp huzura eriyor. Buna göre, Kıbrıslı Türkler “ırkçı” olmasaydı ortada hiç bir sorun olmayacaktı. Sorun, olsa olsa “kimlik konfüzyonu” yaşayan Kıbrıslı Türklerin Türk ulusu içinde eriyip gitme korkusu -ki liberale göre bu yersiz bir korkudur- yaşamalarıdır.

Bu yüzeysel değerlendirmelerde bulunanlar, -ortada gizli bir gündem yoksa-, etnik Türk milliyetçiliğinin Kıbrıs’ın kuzeyinde ayrı bir “Türk Oluşumu” peşinde koştuğunu görmek istemezler. Kıbrıs’ın kuzeyine gelip yerleşenlerin, adını koyalım, Kıbrıs Rum malına mülküne yerleşenlerin bir tür hak ihlali yaptığı akıllarına gelmez. Ayrıca, nüfus politikasının “Türk Ulusu” adına Kıbrıs Türk toplumunun ayrı bir varlık olmaktan vazgeçmesini dayattığını ısrarla gizlerler. Bütün bu ideolojik iktidar örgüsü içinde sadece bazı “açgözlü” Kıbrıslı Türklerin Türkiye’den gelen nüfusu sömürdüğünü görmek isterler. Soyut bir insan hakları muhabbetine dalarlar ve Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanların insan haklarından dem vururlar. Örneğin, dünyanın demokratik bir ülkesinde beş yıl yaşayan birinin o ülkenin yurttaşı olmasının demokratik bir hak olduğunu ileri sürerler ve bunun Kıbrıs’ın kuzeyinde de uygulanmasını isterler. Kuzey Kıbrıs dünyanın “herhangi bir yeridir ya!”, demokratik normların burada da uygulanmasını talep ederler!

Liberal’e şunu anlatmak oldukça zordur: Kıbrıs’ın kuzeyinde uluslararası anlaşmaların hilafına şu kadar bin Türk askeri bulunmaktadır. Bu askerlerin varlığı meşru değildir. Türk milliyetçiliğinin “Büyük Türkiye” ve “Yavruvatan Kıbrıs” algısı ve bu algının kuvvet yoluyla hayata geçirilmesiyle karşı karşıyayız. Türk milliyetçiliğinin hegemonik iktidar örgüsü içinde yer alan ve Kıbrıs’ın kuzeyine yerleşen nüfus, kendini “Türk diyarında yaşayan Türkler gibi” görür. Tıpkı Cezayir’de yaşayan ve “Cezayir Fransa’dır” sloganı atan Fransız koloniciler gibi, onlar da “Kıbrıs Türk’tür” sloganı atarlar. Türkiye’de sömürü ne kadar sorun ise, buradaki sömürü sorunu da onun için o kadar sorundur. Başka türlü söylersek, burada yaşadığı esas sorun, acımasız Kıbrıslı Türk işadamları -sahi, onlar nerede?- tarafından sömürülmesi değildir. Burada yaşadığı sorun, kendinin saydığı bu toprak parçası üstünde Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların yurt haklarında ısrar etmeleridir. Onun gözünde Kıbrıs’ı yurt yapmak için -Kuzey Kıbrıs’ı değil- direnen bir Kıbrıslı Türk ile Kuzeydeki mal varlığının haksız yere işgal edildiğini ileri süren bir “gavur” arasında pek bir fark yoktur. Kısacası, Kıbrıslı Türklerden yükselen tepki banal ve sıradan bir ırkçılık olgusu değildir.

Liberal bunu anlamak istemez. Üstelik, tarih ve felsefe nezdinde ırkçılık konusunda sicili hiç de temiz olmayan liberal, bu anlattığımız bağlamda fena halde “anti-ırkçı” kesiliyorsa, vardır bir hikmeti! O da Türk milliyetçiliğini perdelemektir! Her zaman ve her yerde olduğu gibi, güç ilişkilerine karşı körlük içinde olan liberal aslında güç ilişkilerini aklıyor.

Bu, ekonomi konuştuğumuz zaman da böyledir. Özelleştirmeye karşı mı çıkıyorsunuz diye taarruz eder liberal. Sanki burası herhangi bir ülkeymiş, biz de özelleştirmeye karşıymışız gibi çarpık bir olgudan yola çıkan liberal, özelleştirmenin mevcut koşullarda Türkiyeleştirme ile aynı anlama geldiğini görmek istemez. Biraz sıkıştırırsanız size şunu söyler: “sömüren ha Kıbrıslı, ha Türkiyeli ne fark eder! Sermayenin ulusu yoktur!” Sanırsınız, Karl Marks konuşur. Oysa söylediklerini tam tercüme ederseniz karşılığı şudur: “Beni Kıbrıs’ın kuzeyinde Türk sermaye ve nüfusunun varlığı rahatsız etmiyor.” Fakat ilginçtir, liberal, kuzeyde Rum sermayesi ve Rum varlığı söz konusu olursa bundan büyük bir rahatsızlık duyar. O zaman, sermayenin ulusunu hatırlar ve etnik bakımdan temiz bir bölge ister.

Evet, bir paradoksla karşı karşıyayız. Dünyada liberaller milliyetçilikle aralarına bir mesafe koymak isterken, bizdeki liberaller Türk milliyetçiliği icra ediyorlar. Tıpkı Güneyde kendine “yeşiller” adını yakıştıran ve sabah-akşam milliyetçilik performe eden çevreciler gibi…

Sahi, zaman zaman KKTC’yi Türkiye’ye bağlamaktan söz edildiğine göre, yarın bu konuda birileri referandum yapmaya kalkışırsa, TC kökenli yurttaşlar oy kullanacak mı? Liberal için bir sorun olacağını zannetmiyorum. “Elbette kullanmalıdırlar, bu, insan haklarının bir gereğidir ve sizin buna karşı çıkmanız ırkçılık anlamına gelir” diyecektir.

Bu bal gibi yayılmacılığa kadar varan Türk milliyetçiliğidir. Türk milliyetçiliğinin “Hatay Projesini” Kıbrıs’a taşımaktır... 

Budur ol hikaye…

 

Bu haber toplam 2373 defa okunmuştur
Gaile 383. Sayısı

Gaile 383. Sayısı