1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. O an pek de “o an”lara benzemez bazen
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

O an pek de “o an”lara benzemez bazen

A+A-

 

“Nasılsın bu sabah” dedim.
O güzel gözleri Babil Kulesi’ni inşa etmişçesine baktı.
Yorgun bir uzun yol kaptanının özlemiyle iç çekti.
“Her zamanki gibi” dedi.
“Uyandım. Koşarak duşa girdim. Telaşla giyindim. Evden süratle çıktım. Trafiğe öfkelendim. İşime geldim.”

*  *  *

“Sen nasılsın” diye sordu.
“Her zamanki gibi” dedim.
“Seninle uyandım yine… Yüzümü seninle yıkadım… Seninle ıslandım… Seninle düştüm yollara… Ve seninle düşe kalka, senin hayalinle, senin içinde, sana hasret, sana uzak, seni kendimde çoğaltarak…”

*  *  *

O an ne yaşadığınızdan çok daha önemlidir bazen, o an kimi yaşadığınız.
O an kiminle yaşadığınızdan önemlidir bazen, o an kime susadığınız.
O an hangi gövdeyi terlettiğinizden önemlidir bazen, o an hangi sevdaya tutuştuğunuz.
O an nerede ürperdiğinizden daha önemlidir bazen, o an kimin yağmuruna tutulduğunuz.
O an kimi işittiğinizden daha önemlidir bazen, tarifsiz bir hazla yankılanan iç çığlığınız...
O an...
Pek de “o an”a benzemez bazen...

*  *  *

Öylece baktı.
Sevişme kokulu mevsimde, gün doğumunun olanca çiy tanesini topladığı gözleriyle çenemdeki çukurdan ısırdı.
“Ne zaman geleceksin” dedi.
Aralık ıslağı dudaklarım iki kelam laf edemedi.
Sustum!
“Sen ne zaman istersen” diyemedim.
O anlar birbirini tutmadı.

*  *  *

Onca ses arasında daha önemlidir bazen sustuklarınız.
Ve her zamanki gibi uyudum o gece.
Bakışlarını örtündüm.
O gece üşüdüm…

 


 

Bu gençler harika

baran.jpg

“Baba, takım elbise istiyorum” dedi, 17 yaşına gelmiş, boyu beni çoktan aşmış yavrum.
“Vals yapacağız...”
FOLK-DER’in 20’nci sene balosu vardı.
Bu derneği biz kurmuşuz, daha dün...
Hem de ne vals yaptılar, o dillere destan Azeri şarkısı “Nazende Sevgilim” ile...
Bu harika gençliğe, hayranlıkla baktık.
“Vals” yaptılar ama sirtomuzu, zeybeğimizi de unuttular sanmayınız. Tüm gece oynadılar.
Ve çoğu üniversiteye hazırlanıyor şimdi.
Daha büyük abileri, ablaları ya Almanya’da ya İngiltere... Kimi Hollanda, kimi ABD’de...
Kani (Kanol) abimizle sohbet ediyoruz, ki halk bilimi çalışmalarının duayenlerinden biri...
- “Bu memlekete geri gelmek istemezlerse, söyleyecek sözümüz yok” diyor.
Yine de umut ediyoruz ki bu rezil düzen değişecek; hiçbir ölçütü, kriteri, adaleti, olmayan bu sistem...
Çünkü bu ülkenin çocukları çok güzel...
Ne varsa ödenmesi gereken bedel, ödemeliyiz, insanca ve medeni yaşayabilsinler diye...


 

Yeniden 70’ler

mk.jpg

Mustafa Kutbittin! Ve grubu, “Otantik...”
O aslında yıllardır Kıbrıs kültürüne, eğitimine hizmet veriyor. Son dönemlerde ise solo çalışmaları, konserleri ile her yerde...
Kıbrıs’ın unutulmaya yüz tutmuş tınılarına, ezgilerine sahip çıktı, yeniden. 60’lı 70’li yıllarda hep anlatılan açık hava gazinolarına dair eğlencelere...
Mehmetaliler’den Becerikli’den miras değerlerimize... “Ankara’nın bağları” kültürü sonrası, tam da zamanında ortaya çıktı. Ne olur sevgili dostum hiç vazgeçme, bu yoldan şaşma!


 


‘Okumadım’ !

Hem içeriğe bakmıyor, hem de yaygarayı kopartıyoruz.
Okumuyoruz!
Ve tartışmalara “sürükleniyoruz…”
Yalnızca “kütük” değil, aynı zamanda “kör kütüğüz…”

*  *  *

Öfkeyle birisi aradı, “niçin böyle yazdınız, çok ayıp ettiniz” dedi.
“Ne yazdık” dedim.
- “Ben okumadım ama hakkında yazdığınız kişi bana söyledi.”
- “Önce bir okusanız da sonra arasanız” diye önerdim.

*  *  *

Yine de döndüm, hani o “hakkında” yazdığımız kişiyi aradım:
“Yazımızın neresinde ayıp etmişiz?”
- “Yok ben okumadım. Bana bir başkası söyledi, çok ayıp ettiniz.”
- “Yani siz de okumadınız öyle mi? Okumadınız ama bir başkası sizi aradı, siz de bir başkasını aradınız, o bir başkası da beni aradı… Ayıp etmişiz ama hiçbiriniz okumadınız.”

*  *  *

Ve en acısı nedir bilir misin?
- “Bir gazete alsanız da hele bir okusanız, hele bir okusanız da anlasanız… Hele bir okusanız da o zaman arasanız”
- “Gazete var…”

*  *  *

“Yok” diye değil, olsa da okumuyoruz hani!
- “Ne yazdığınız çok önemli mi, bak insanlar ne anlamış, nasıl anlamış…”
Ve “lafı ilk ortaya atan” ne söylemişse, onun üzerinden yürüyor mesele...
Ama doğru…
Ama yanlış…
Ama çarpıtılmış…
Ama yalan…
Fark etmiyor!

 


 

Notçuklarım

  • Güzel insan Hüseyin Özinal ne iyi etmiş de hatırlatmış; Evin direği “kolon”dur, evin temeli “beton…” Ve evin reisi yoktur. “Kabile”de yaşamıyoruz (!)
     
  • Siyasette kimin kiminle nişanlı olduğu beni halen ilgilendirmiyor!
    Kimin hamile olup olmadığı da zerre umurumda değil...
     
  • Yurttaşlık ve arazi yağması, emek sömürüsü ve eşitsizlik, nefret çığırtkanlığı ve kör milliyetçilik çok daha konuşmaya değer!
    Böyle giderse “üfelenmeye” gebeyiz, pek çokları farkında değil!
     
  • Seçime doğru giderken, birisi de çıkıp dese ya:
    "Güvenli gıda" için NORMAL DEĞERLERİN üzerinde ilaç kullanımı ya da ZEHİRLİ ÜRÜN satışına HAPİSLİK düzeyinde cezalar getirilecek.
     
  • Türk Lirası eridikçe, daha fazla Kıbrıslı Rumu mağazalarımızda görüyorum. Hepsinin elinde telefon, hesap makinesi, ha bire bölüyorlar!
    ( Biz çarparken )
     
  • Vitrinlerde daha çok Yunanca sloganlar görürüz  bu gidişle!
    Yeter ki “Euro” var diye, “kazıklama mevsimi”ne dönüştürmeyelim bu ilgiyi...
     
  • İyi pazarlar, mutlu
    mangallar...

 


 

“Yarım bir şiir öbür yarısını
Aşk, kayıp öznelerini arıyor...”

F.Demirağ

Bu yazı toplam 2705 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar