O bilinmez yalnızlıkta
Bir ‘inşaat işçisi’ hayatını kaybetti.
40 yaşındaydı.
Daha yolun başındaydı.
Yaşasaydı, muhtemelen farkına varmayacaktık.
Öldü, yine umursamadık.
* * *
Geçen hafta karısı ölmüştü, 38 yaşında… Ve ölüm karşısında değil sadece, yoksulluk önünde de çaresizdik.
Anımsadınız mı?
Hani Büyükelçilikte kocasının sevk işlemleri için uğraşıyordu.
“Ana baba” yeriydi, ananın yavruyu terbiye yeri ve onca gerilime dayanamadı kadının kalbi, aortu patladı.
* * *
Biri 42, biri 38 yaşında iki insan... “Ne kadar kolay ölünüyor bu ülkede” demiştim.
Yaşamak zor…
Ölmek kolay…
* * *
Ada yarısına nüfus taşıyanlar o “nüfus”a bir de “hayat” taşıyamadılar, ne yazık…
İşçiyi sömürenler, bu insanların alın teriyle büyüdüler de gözyaşlarına ortak olmadılar.
Sırtından “siyaset” yaptıkları emekçilerin hayatına dokunamadı egemenler…
* * *
İsa ustanın sıvadığı duvarlarda yeni yuvalar kurulacak mutlaka...
Geride bıraktığı üç çocuk büyüyecek, öksüz ve yoksulluğun ışığında…
* * *
Doğu Akdeniz’de gaz ararken ve protokol dayatırken kurmaca devlete; hükümet devirir, sokağa taşmış cemaate yeni cami projeleri çizerken, apartman çatılarında kaçak kovalarken gece yarıları...
Ah bir de omuz verebilselerdi keşke, işçi tabutlarına...
* * *
Okula kahvaltısız giden ya da sokak aralarında terliksiz koşturan çocukların geleceğini dönüştüremedikten sonra neye yarar nöbetleriniz ve hangi şafağı söker şaşalı törenleriniz?
* * *
Ne kadar kolay ölünüyor bu yarım ülkede...
İlkellik...
Sıradanlık...
Geri kalmışlık içinde...
* * *
Yeni bir havaalanımız olacak şimdi, çok daha büyük…
Elektrik gelecek kabloyla...
Su gibi...
Ve cezaevinde alt alta üst üste uyuyacak mahkumlar...
İşçi çocuklarına okul aranacak, betonlaşan kentlerde...
Çok daha gösterişli bir alandan havalanacak işçi tabutları…
* * *
İnsanın vatanı neresidir?
“Doğduğu” derler de...
Öldüğü yer nedir sahi?
Neresidir insanın vatanı?
“Sevindiği” yoksa “sömürüldüğü” yer mi?
Neresi!
Yatmak istediği yer mi, sonsuzlukta…
O bilinmez yalnızlıkta...