O eylemler ve ‘bizim troyka’
Tam dört yıl önce, Kıbrıslı Türkler sokaktaydı.
2011 yılının soğuk Ocak ayında toplumsal huzursuzluk doruğa çıkmıştı.
Önce 28 Ocak’ta, yani tam da bugüne denk gelen günde Lefkoşa İnönü Meydanı’na doluşmuştu insanlar...
Konu ‘ekonomik paket’ti.
‘Birileri’ Türkiye ile oturup bir protokol yapmış, sonra ellerini yıkayıp aradan sıvışmıştı.
Dönemin başbakanı İrsen Küçük “Ben bu protokolü hiç görmedim” demişti.
Protokol imzalandığında İrsen Bey UBP’nin Genel Sekreteri’ydi ama 2009 Nisan seçimleri sonrası Başbakan olan Derviş Eroğlu o paketi kendi Genel Sekreteri’nden bile saklamıştı!
**
Eroğlu’nun dönemin TC Kıbrıs İşleri Bakanı Cemil Çiçek’le birlikte imzaladığı ‘ekonomik paket’ toplumu iyice germişti.
Yalnız sendikalar ve siyasal muhalefet değil, emekliler başta olmak üzere toplumun birçok kesimi ayaktaydı.
Bir yandan budanmak istenen haklarını korumak, ama diğer yandan da toplumun geneline yönelen aşağılayıcı, kabul edilemez söz ve tavırlara karşı bir ‘toplumsal direniş’ yaşanıyordu.
Nitekim ilki 28 Ocak’ta, ikincisiyse 2 Mart’ta yapılan meydan gösterileri literatüre ‘toplumsal varoluş mitingleri’ olarak geçecekti.
Zira toplum topyekün bir ‘yokoluş sendromu’ yaşıyordu.
Verilen kavganın bir tarafı maddiydi ama diğer tarafını, yani ‘onur’ kısmını es geçmek ancak ve ancak gaflet olur.
**
2011 yılının 28 Ocak ve 2 Mart tarihlerine denk düşen ‘toplumsal varoluş mitingleri’, bugün Yunanistan’daki Syriza hareketinin eylemliliğinden çok da uzak bir örnek değil.
Yunan halkının sokağa taşan eylemlerinin de temelde iki nedeni var.
Birincisi, gerileyen yaşam düzeyine isyan...
İkincisi, dayatılan ekonomik ve sosyal modele tepki...
AB, IMF ve Dünya Bankası’nın, nam-ı diğer ‘troyka’nın taleplerine karşı Yunan halkı tepkisini dile getirmekle kalmadı, bu talep ve dayatmaların hilafına siyaset yapma sözü veren bir siyasal oluşumu da ülke yönetimine taşıdı.
**
Kıbrıslı Türklerin 2011 kışında ve ilkbaharında verdiği mücadelenin hedefi bildiğimiz ‘troyka’ yerine, ‘bizim troyka’ydı.
Yani Türkiye hükümeti...
O günün ‘evet efendim’ci siyasal iktidarı, toplumsal hassasiyetleri ve ülke gerçeklerini göz önünde tutmayan bir yol izleyerek ‘toplumsal yokoluş’ algısını yaratmışlardı.
IMF, AB ve Dünya Bankası yoktu Kıbrıslı Türklere hem ekonomik, hem de sosyal model dayatan...
Ve ‘yok olmamak’ için sokağa dökülenler kısmen de olsa galip çıkmıştı o mücadeleden...
Gerekli mesajlar alınmış, istemeye istemeye de bazı konularda geri adım atılmış, sonrasında da o siyasal kadronun bir kısmı halkın iradesiyle tasfiye edilmişti.
Şimdi sıra geriye kalanlarda!..