O liste, tutsaklık ve kapan gerçeği!
Kıbrıs’ın güneyinde “Çevreciler Hareketi -Vatandaş İşbirliği” olarak da bildiğimiz Kıbrıs Yeşiller Partisi bir liste yayınladı.
Pek çok Kıbrıslı Türk iş insanı, yatırımcı, müteahhit, otel ve yapsat sahibinin isimleri bu listeye yansıdı.
Bu insanlar epeydir adanın güneyine geçmiyorlar.
Ne kadar ilginç ya da dramatik değil mi, adadaki gerçekleri yüksek sesle dile getirdiği, ayrılıkçı siyaseti onaylamadığı, ilhak düşkünü hevesleri deşifre ettiği için bir grup Kıbrıslı Türk, Türkiye’ye gidemiyor.
Bir başka grup Kıbrıslı Türk de ayrılıkçı siyasetin, başkasının toprağında kurulan devletin ve ihtilaflı mülkiyet üzerinde yatırımın bedelini ödüyor, güneye geçemiyor.
Tam bir “sıkışmışlık” hali yaşanıyor.
“Kapan” gerçeği bu.
Kapanın elinde kaldı ya şimdi kapana kısıldık!
İyice kapandık.
“Tutsaklık” da diyebiliriz ismine…
Her ne kadar konforlu tutsaklık olsa da…
En özlü tanım şu olur sanırım: Bu düzen sürdürülebilir değil.
***
Kıbrıs Yeşiller Partisi, Kıbrıslı Rumlara ait mülklerin gasp edilmesi meselesinin Kıbrıs sorununun ana unsurlarından biri olduğunu iddia ediyor.
(Kıbrıs Cumhuriyeti devletindeki gaspı gündem yapmıyorlar, Kıbrıslı Türklerden de ortak devlete yönelik bir talep yok.)
Mülkiyet yağmasına karşı hukuk yoluna gidilmesi talebi karşılık buluyor güneyde…
Türk tarafının siyaseti “pişkinlik” olarak görülüyor çünkü…
Geçenlerde bir grup Kıbrıslı Rum, Girne’deki bir restoranda yemek yiyordu.
“Laptalı” olduğunu anlattı adam ve sahil boyunca sahip olduğu mülklerin eski fotoğraflarını gösterdi.
Anılarını dile getiriyordu duygusal bir tonda…
Bu sohbete ortak olan UBP’ye yakın birileri, “O iş artık bitti, unuttunuz” diyerek hiddetli bir ses tonuyla araya girdi.
“O iş bitti, buraları fethettik, bizimdir” yaklaşımı hem duygusal hem de hukuki bir tepkiyle karşılanıyor güneyde…
Birisi gelse, sizin malınızı rızanız olmadan gasp etse, polise gidersiniz, değil mi?
Buna izin vermezsiniz.
Kıbrıslı Rum toplumunun insani tepkisi de aynıdır.
Siyasi bir mesele elbette “tutuklamalar” ile çözülemez.
Ancak siz siyasi diyalog ve müzakere koşullarını ortadan kaldırırsanız o durumda farklı çözümler devreye girer.
Bunu bir “sorun” değil de “çözüm” görürseniz tehditlere de davetiye çıkarmış olursunuz.
***
“Son yıllarda, Kıbrıslı Rum göçmenlerin mülklerinin Kıbrıslı Türkler tarafından kullanılması değil, özellikle yabancılara dağıtılan tarım ve diğer arazilerin daha fazla yağmalanması çözüm yollarını ortadan kaldıracak şekilde devam ediyor” diyor Yeşiller Partisi…
Kıbrıslı Türklerin savaş sonrası “zorunluluktan” dolayı ev ya da iş yeri ihtiyaçlarını gidermek için üretilen çözümleri sorun yapmıyorlar.
Bu mülklerin “rant” düzenine dönüşmesine tepkileri…
Bir de elbette çözümsüzlüğün de çözüm gibi sunulmasına…
Evini işgal ettiğiniz ev sahibine “bize de bekleriz, güle güle otura gel, kahve içelim” demek gibi bir siyasettir izlenen…
Yeşiller Partisi aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin ada yarısında “azınlık” kaldığını da söylüyor.
Bu yakınma kuzeyde yaşayan Kıbrıslı bireylerin de dilinde, zihninde ve yüreğinde yer etmedi mi?
***
Tam bir çıkmazdayız ve çıkış yolu “böbürlenmekle” olmuyor.
Elin güçlü değil…
“Ayrılmak” istiyorsan eğer yine uzlaşmak zorundasın çünkü…
Ya iade edersin toprağı ya tazminatını ödersin.
Takasla uzlaşırsın…
O da yetmez…
“Kıbrıs Cumhuriyeti”nden de çekilirsin o durumda…
Ne “Garanti Anlaşması” kalır ne de “ortaklık” hakların…
Avrupa Birliği yurttaşlığı da sonlanır…
Ya da birleşirsin…
***
Erbil Arkın'ndan Ayhan Arıklı'ya, Gürsel Uzun'dan Ali Özok'a, Çağatay Özbirim'den Ahmet Noyan'a, Burçin Döveç'ten Koral Bozkurt'a, Niyazi Şanal'dan Yağmur Özyalçın'a Kemal Omağ'dan Yusuf Turanlı'ya Cafer Gürcafer'den Mesut Volkan'a onlarca isim var yayınlanan listelerde...
Bu isimlerin çoğunluğu adalı ve yüzlerce insana istihdam sağlıyor, kamu maliyesine ciddi kaynak yaratıyor, ekonomiyi ayakta tutuyorlar.
Ama ortada gerçek bir "ihtilaf" var.
Tüm bu insanların birikimlerini, nüfuzlarını ve enerjilerini Kıbrıs sorununun uluslararası toplum tarafından kabul edilecek bir çözümüne harcamaları gerekiyor.
Suçlama oyunlarıyla, milli masallarla, meydan okumalarla bir sonuç alınacağı yok.
Bir sorunu, o soruna neden olan zihniyetle çözemezsiniz.
"Kurtulduk" derken çok daha "tutsak" yaşarsınız böyle giderse...
84 yaşımda ceviz kıracağım
Yahudi asıllı Türk iş insanı İshak Alaton’a ait bu satırlar…
Hayat dersi gibi…
***
Üniversitelerimizde yaptığım söyleşilerde bana en çok para hakkında soru sorulur.
Herhalde iş adamı olduğum için.
Ben, “paranın iki kişiliği vardır” derim.
Birincisi;
Para bir değiş tokuş aracıdır.
Para verip yiyecek, giyecek, ev, bark, hatta sağlık satın alabilirsiniz.
İkincisi ;
Para gelecek korkusunu yenmenizi sağlar.
“Yaşlılığımda çaresiz, muhtaç, perişan kalmam, çünkü kötü günler için paramı bir kenara ayırdım” dersiniz.
Ama para ötesi, yani para-üstü bir konu daha vardır. Bunu parayla satın alamazsınız.
Bunun adı zevk ve keyiftir.
Zevk almak, keyif duymak, ancak KÜLTÜR ile mümkündür.
Resimden zevk almak için sergiler bedava, müzik, kaset ve diskler otuz para.
Ayrıca konserler de pahalı değil.
Tiyatrolar hamburger fiyatına…
Aşk ve sevgi zaten bedelsizdir.
Güneşin batışından, denizin hışırtısından ya da bir satranç oyunundan zevk alabiliyorsanız, kalenizle bedavaya şah çekebilirsiniz.
Güneşi kaç paraya batırabilirsiniz?
Denizi hışırdatmanın fiyatı nedir?
Yaşlılığınız için biriktireceğiniz kötü gün parası kadar, belki ondan da önemli olan, bu zevkler ve mutluluklardır.
Bunlara sahip olmak ancak kültürle mümkündür.
Para kazanmaya emek verdiğiniz kadar kültür edinmeye de emek verin !..
İster genç olun, ister yaşlı, yaşınızla barışık değilseniz
ihtiyarsınız demektir.
Çok genç ölen yaşlılar olduğu gibi ihtiyar doğanlar da vardır.
Yaşlılar ölüme daha yakın derler. Ama ölüm nüfus kağıdı sormuyor.
Şimdiki tutkulu projem, bir ceviz ormanı yetiştirmektir.
Fidanları dikmeye başladım bile.
Ceviz fidanı 8 yıl sonra ağaç olup, ceviz verirmiş.
Şimdi 76 yaşındayım. Yani 84 yaşımda ceviz kıracağım.
Bu kez kendi cevizlerimi…
***
Unutmadan…
İshak Alaton 89 yaşında vefat etti.