1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “O Mâhiler ki Deryâ İçredir Deryâyı Bilmezler”
“O Mâhiler ki Deryâ İçredir Deryâyı Bilmezler”

“O Mâhiler ki Deryâ İçredir Deryâyı Bilmezler”

“O Mâhiler ki Deryâ İçredir Deryâyı Bilmezler”

A+A-


Tufan Erhürman

Bir olayı, hiç kimsenin, ona dahil olan kişiden daha iyi bilemeyeceğine dair inanç en yaygın ön yargılardan biri olsa gerek. 1963’te, 1974’te olanlardan mı söz edeceksiniz, o tarihlerde hayatta değilseydiniz eğer, hemen birisi karşınıza çıkacak ve “ben içindeydim, benden daha mı iyi mi bileceksin” diye soracaktır. Kıbrıs Türk siyasi hayatındaki dönüm noktalarından birinden mi söz edeceksiniz? Örneğin 1981’le, 1983’le, 1990’la ilgili bir yorum mu yapacaksınız? O dönemde aktif bir biçimde siyasetin içinde değilseydiniz, bu ön yargıyı benimsemiş olanlara göre konuşma hakkınız dahi yoktur.
Oysa her zaman değilse bile, bazen bunun tam tersi de geçerli olabilir. Divan şairi Hayâli’nin, “o mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” mısraını ne zaman hatırlasam, bu olasılık aklıma gelir. Hayâli, deniz içindeki balıkların denizi bilmemesinin şaşırtıcı, hatta kabul edilmesi güç bir durum olduğunu imlemiş olabilir. Ama bana göre, bu işin istatistiğini çıkarsak, bir olayın içinde yer alan kişinin o olayı tüm yönleriyle kavrama ihtimalinin, olayın dışında durandan çok da fazla olmadığı sonucunun çıkması bana tuhaf gelmez doğrusu. Çünkü bütün benliğiyle olayın içinde yer alan ve ona belli bir mesafeden bakabilme olanağını yaratamayan ya da yakalayamayan insanın, objektif, akla dayanan, soğukkanlı değerlendirmeler yapması çoğu zaman son derece güçtür.
Edebiyatta bunu en iyi anlatan metinlerden biri Céline’in Gecenin Sonuna Yolculuk adlı romanında yer alan bir paragraftır. O paragrafta savaşa katılan askerlerin durumunu şöyle anlatır yazar: “Top, onlar için gürültüden ibaretti. İşte bu yüzden savaşlar sürüp gidebiliyor. O savaşın içindekiler bile, savaşırken onu imgeleyemiyorlar. Karınlarına kurşunu yemişken bile yoldan geçerken ‘hâlâ işe yarar’ buldukları eski sandaletleri yerden toplamaya devam edebilirlerdi. Çayırda yan yatmış koyun da böyledir işte, bir yandan can çekişir bir yandan otlamaya devam eder”. (Louis-Ferdinand Céline, Gecenin Sonuna Yolculuk, çev. Yiğit Bener, İstanbul, YKY Yayınları, 2012, s. 53).

Oysa savaşa dışarıdan bakan bir kişi, patlayan topun çıkardığı gürültüyle değil, onun onlarca, yüzlerce insanın yaşamına mal olmasıyla, ölen insanın hayatı açısından bakıldığında artık o savaşın kazanılmasının ya da kaybedilmesinin çok da fazla bir anlam ifade etmemesiyle, hatta belki bütün bu tantananın birkaç kişinin yanlış kararlarından, kaprislerinden, hırslarından ve çıkarlarından kaynaklanmasıyla ilgilenecektir. Kısacası, savaştaki askerler biraz da Hayâli’nin deniz içinde olup denizi bilmeyen balıkları gibidir.
Bunun çarpıcı örneklerinden biri, ABD’nin Vietnam gazilerinin Vietnam’daki savaşı reddeden eylemler karşısındaki şaşkınlıklarında görülebilir. Oliver Stone’un Ron Kovic’in aynı adlı romanından sinemaya uyarladığı “Doğum Günü 4 Temmuz” adlı film bu yönüyle izlenmeye değerdir.
Savaşa, vatan, bayrak gibi kutsal değerler uğruna katılan ve vücut bütünlüğünü, hatta canını tehlikeye atan biri için, ülkesine döndüğünde kendisiyle aynı “cesareti” göstermediğini bildiği insanlar tarafından savaş karşıtı eylemler düzenlendiğini görmek elbette dayanılması kolay bir iş değildir. O savaşa ilişkin söz söylenecekse, bu sözün “savaşın içinden gelen” gazi tarafından söylenmesi gerektiği düşünülebilir. Oysa belki de doğru düşünmesine ve doğru sonuçlara ulaşmasına engel olan tam da onun “işin çok fazla içinde” olmasıdır. “İşin içinde olmayanlar”, olaya belli bir mesafeden bakmayı becerenler çok daha doğru düşünebilecekler, dolayısıyla çok daha doğru sonuçlara ulaşabileceklerdir.
Kısacası, bir olayın “içinde olmak”, çoğu zaman sanıldığının aksine, o olayı doğru değerlendirme olanağını olumsuz yönde etkileyebilir. Çünkü doğru düşünmek ve doğru değerlendirmeler yapmak, değerlendirmenin nesnesine belli bir mesafeden, mümkün olduğunca objektif ve soğukkanlı bir biçimde bakabilmeyi gerektirir. Vasat akla sahip bir insanın bile dışarıdan bakıp da son derece saçma olduğunu görebileceği bir olay, “içeridekilere” gayet manalı ve önemli gelebilir. Tam da bu nedenle, olayların içinde olanlar, dışarıdakilerin görüşlerine, değerlendirmelerine, yorumlarına asla burun kıvırmamalıdırlar. Olayların içinde olup, gece gündüz emek verip, olaylara hiç müdahil olmayanları dinlemek elbette emek verenlere zor gelebilir. Ancak “doğru”nun peşindeysek eğer, tevazu göstermek ve bu güçlüğü aşmayı bilmek gerekir.

Bu haber toplam 5830 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 122. Sayısı

Adres Kıbrıs 122. Sayısı