“O makamda işin ne?”
Cumhuriyeti Türk Partisi (CTP) Milletvekili, Merkez Yönetim Kurulu üyesi Erkut Şahali, ülkede “FETÖ soruşturması” olarak adlandırılan iddialara karşı Başbakan Hüseyin Özgürgün’ü “dut yemiş bülbül”e benzetti ve sordu: O makamda işin ne?
Fayka Arseven KİŞİ
Cumhuriyeti Türk Partisi (CTP) Milletvekili, Merkez Yönetim Kurulu üyesi Erkut Şahali, ülkede “FETÖ soruşturması” olarak adlandırılan iddialara karşı Başbakan Hüseyin Özgürgün’ü “dut yemiş bülbül”e benzetti ve sordu: O makamda işin ne?
Şahali, “Ne diyor Özgürgün? Açıklama yapmak için Türkiye’den detaylı bilgi ve belge bekliyorlarmış. O zaman sormazlar mı adama ‘sen nesin ve neye yararsın’ diye! Sen başbakansın kardeşim, bilgi ve belge peşinde olması gereken tüm birimler sana bağlıyken sen kendini Türkiye’ye tabi sayıyorsun. O zaman o makamda işin ne?” tepkisinde bulundu.
Bu hafta CTP Milletvekili Erkut Şahali ile FETÖ soruşturmasını, hükümetin ‘icraatlarını’ ve Başbakan Hüseyin Özgürgün’ün ‘sessizliğini’ konuştuk.
YENiDÜZEN: FETÖ’nün ülkemizdeki bağlantıları ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atılıyor. Neler oluyor?
Erkut ŞAHALİ: Bir kere FETÖ hafife alınacak bir durum değil. Sonuçta 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de seçimle işbaşına gelen hükümeti görevden götürmek ve kurulu düzeni anti-demokratik biçimde değiştirmek maksadıyla askeri bir darbe girişimi söz konusu oldu. Bu bizim hiçbir biçimde kabul edebileceğimiz, onaylayacağımız ya da görmezden geleceğimiz bir olay olamaz. Türkiye siyasi tarihinin önemli bir kısmı aslında darbeler tarihidir ve 15 Temmuz da bu tarihin en yeni unsurudur. Türkiye ile her bakımdan iki dost ve kardeş ülke arasındaki ilişkiden çok öteye geçmiş bir “iç içelik hali” içinde olduğumuz bir gerçektir. Bu gerçeğin doğal sonucu olarak FETÖ ile ülkemiz arasında da bağlantı bulunması çok muhtemeldir. Sonuçta bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 bine yakın seçmeni vardır. Bırakınız çift uyrukluları, yabancı statüsü ile Kuzey Kıbrıs’ta ikamet eden binlerce TC uyruklu vardır. Türkiye’nin siyasi partileri kendi seçimleri için ülkemizde de propaganda faaliyeti yürütmüştür. Bizim ülkemizin bakanları taşıdıkları sıfatları ve bunların gerektirdiği sorumlulukları unutarak bu faaliyetlerde kürsüye çıkıp nutuk sallama cüretini göstermişlerdir. Ancak bu konu kendi yasalarımız çerçevesinde ve kendi adli mekanizmamıza tabi olarak ele alınmak zorundadır. Mesele hakkındaki tüm süreçler kendi kamu görevlilerimiz tarafından takip edilmeli ve Türkiye ile istişare ya da işbirliği uluslararası ilişkilerin gerektirdiği biçimde ele alınmalıdır. İşte bu noktada ciddi kuşkularımız vardır. Gerek Türkiyeli yetkililerin bizimle ilgili söylem ve tutumları, gerekse başta hükümet ve başbakan olmak üzere kendi makamlarımızın suskunluğu bizim için bir endişe sebebidir. Kendi sorumluluğundaki en küçük ve sıradan konuları dahi Türkiye’ye tabi kılmış bir azınlık hükümeti bu ülkede görev başındayken FETÖ ile ilgili yaşananlardan endişe etmemek mümkün mü? Örneğin ihbar üzerine ele geçirilmiş kitaplar yüzünden bu ülkede tutuklananlar var. Bu kitaplar arasında gazetelerin yaygın olarak dağıttıkları varken, bunların birer suç kanıtı haline gelmesi nasıl anlaşılabilir ki? Bu daha önce yaşadığımız bir deneyim değildir. Bu ülkede demokrasinin en cılız olduğu zamanlarda dahi kitap ne kitabı olursa olsun suç unsuru olarak hiç görülmedi. Bu uygulamalar bugün Türkiye’de sıradan bir hal aldı. Çünkü bugün Türkiye’de demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulları askıdadır. Yürürlükteki “olağanüstü hal” uygulaması nedeniyle soruşturma da kovuşturma da ve en önemlisi adli yargı süreçleri de değiştirilmiş, başkalaştırılmıştır. Kuzey Kıbrıs’ta böyle bir durum yoktur ama etrafa salınmak istenen korku buna benzer bir durum varmış algısı yaratıyor. Polis başta olmak üzere, siyasetçiler, iş insanları, gazeteciler ve daha pek çok kesim içinde FETÖ bağlantısı olduğu ve bunların yüzlercesinin listelendiği iddiaları uçuşturuluyor. Tüm bunlar olurken de “dut yemiş bülbül gibi oturan” bir başbakana sahip olmak bize ağır geliyor. Kendimizi buna tahammül göstermek zorunda saymıyoruz. Ne diyor Özgürgün? Açıklama yapmak için Türkiye’den detaylı bilgi ve belge bekliyorlarmış. O zaman sormazlar mı adama “sen nesin ve neye yararsın diye! Sen başbakansın kardeşim, bilgi ve belge peşinde olması gereken tüm birimler sana bağlıyken sen kendini Türkiye’ye tabi sayıyorsun. O zaman o makamda işin ne? Toplumun bütün kesimleri tedirginken, poliste hiyerarşi darmadağın olmuşken ve en önemlisi bu işin de mafyası türemişken susan bir başbakan olabilir mi?
Sayıştay’ın kız kardeşinin yerine eşini Özel Kalem Müdürü yapma girişimi
“Bu etik değildir, ahlaklı değildir, ahlaksızdır!”
YENiDÜZEN: Ülkede birçok konuda kargaşa var ama vatandaş muhatap bulamıyor. Hükümetin yaptığı icraatlar vatandaşın tepkisine neden olurken, hükümetten ses yok. Başbakan fazla sessiz değil mi?
Erkut ŞAHALİ: “Başbakan var mı ki” diye sormak geçiyor içimden. Törenler, bayram mesajları ve partisinin düzenlediği toplantılar dışında başbakanın en son ne zaman konuştuğunu ben anımsamıyorum. “Camcı dükkanına giren fil gibi” attıkları her adımda ülkede yeni bir harabe yaratan bu azınlık hükümeti başsız bir tavuk gibi adeta. “Bu kadarı da olmaz” diyeceğiniz her ne varsa peş peşe dizmiş ha bire onları yapıyorlar. Yurttaş bağırmış, feryat etmiş umurları olmuyor. Peşkeşin, kıyağın adeta tavan yaptığı bir dönemden geçiyoruz. En önemlisi de, siyasi geçmişleri zaten sadece bu tür uygulamalardan ibaret olanlar, bu kez kendilerini sadece hısım-akraba çerçevesine hapsettiler. Ahlaken sorgulanacak ne varsa yapıyorlar, sonra da pişkin pişkin “n’olmuş yani, etik olmayabilir ama yasal” diyecek kadar arsız davranıyorlar. Mesela son atama girişimine ve bununla birlikte ortaya çıkan ilişki ağına bir bakınız. Bayındırlık bakanı, emekliye ayrılan özel kalem müdürünün yerine başka bir atama yapıyor. Emekliye ayrılan müdür, Sayıştay Başkanı’nın kız kardeşi. Bu da sorguya muhtaçtı ama zamanında “allah kardeşi kardeş yarattı, kesesini ayrı yaratı” dedik, sineye çektik. Emeklilik olayıyla birlikte aynı göreve bu kez de aynı Sayıştay Başkanı’nın eşini atamaya kalkıyor. Çok kez Sayın Cumhurbaşkanı’na çağrıda bulunuyoruz “imzalama” diye. Nitekim imzalamıyor ve adamlar hiç utanmadan basıyorlar yaygarayı “ne hakkın var” diye. Olabilir mi böyle bir şey! Hangi demokrasi bunu hazmeder, hangi düzen denetim organı ile hükümetin arasında göbek kordonu olmasını hoş görür? Görmez, bu etik değildir, ahlaklı değildir, ahlaksızdır. Ama yüzler kızarmıyor ve üstelik ısrar devam ediyor. Bu konuda dilsiz olması gereken Sayıştay Başkanı dahi haddi ve hakkı olmadığı halde konuşurken, bizim başbakan adeta guguma kuşu, susuyor. Sessiz bir başbakan yok hükmündedir. Yurttaş menfaatini öngörmeyen bir hükümet bizim için yok hükmündedir.
YENiDÜZEN: Peki Sayıştay Başkanı’nın bu atama girişimi karşısındaki duruşunu biraz daha değerlendirseniz…
Erkut ŞAHALİ: Az önce söyledim. Bu konu hakkında söz konusu olan eşi dahi olsa, Sayıştay Başkanı’na söz düşmez. Hakkı da haddi de değil bu konuda konuşmak. Bu atama kararı siyasi bir iradenin yansımasıdır ve Sayıştay, siyaset üstü konumunu korumak üzere hassas olmalıydı. Bu son olayla Sayıştay Başkanı siyaseten taraf olduğunu kanıtlamış durumdadır. Çünkü aynı konu hakkında aynı yasalar çerçevesinde ancak farklı hükümetler döneminde, birden çok görüş üreten bu Sayıştay Başkanı’dır. Örneğin Başbakan’ın özel yurtdışı ziyaretinin masraflarının devlet kasasından ödenmesine uygunluk veren de aynı Sayıştay Başkanıdır. Ya da kendine %5 ilave tahsisat, iki üyesine de %10 tahsisat veren yasa değişikliğini talep ve kabul eden de bu Sayıştay’dır. Sayıştay’ın iki üyesinden biri, başbakanın dünürüdür ve denetçi olan eşi de Başbakanlık Denetleme Kurulu’na atanmıştır. Yani anlayacağınız mutlak bir sayıştay-hükümet-parti bütünleşmesi söz konusudur. Dolayısıyla son atama krizi aslında buzdağının görünen kısmıdır. Öyle bir Sayıştay Başkanı’na sahibiz ki, Başbakanlık Denetleme Kurulu ile kendi yönettiği kurumu eş değerde görüyor. İlişki ağı bu olunca aslında nasıl görmesin ki, değil mi. Halbuki Sayıştay gücünü ve görev mandasını Anayasa’dan alır.
Şimdi derhal yapılması gereken Sayıştay Başkanı’nın susmasıdır. Sayıştay dilsiz olmalıdır. Sayıştay’ın dili denetim raporlarıdır. Oysa bizim Sayıştay cumhurbaşkanı ile dalaşma cüreti sergiliyor.
“İstisnai yurttaşlıkların böyle
bir özelliği kalmadı”
YENiDÜZEN: Bakanlar Kurulu kararı ile verilen ‘istisnai’ vatandaşlıklara CTP karşı ama CTP bir yandan da Türkiyeli düşmanı ilan ediliyor. Sizin bu konudaki hassasiyetiniz nedir?
Erkut ŞAHALİ: Bakanlar Kurulu kararı ile verilen “istisnai” vatandaşlıkların herhangi bir istisnai özelliği kalmamıştır. Bunları istisnai kılan şey, haklarında “bakın biz veriyoruz ama CTP sizi istemiyor” şeklinde istismar edilebilmesidir. Bu yıllardır böyle devam etmektedir. Bizler bu ülkeyi gerçekten yurt bilmiş, kaderine ortaklık edeceklerin yurttaş olmasını ve bunun da ancak yasalarda tarif edildiği şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini savunduk hep. Bugünkü azınlık hükümetinin ortakları ise, vatandaşlığa hep hediye ve karşılığı mutlaka oy olarak alınması gereken meta muamelesi yaptılar. Bakanlar Kurulu kararıyla verilen vatandaşlıkların tamamına yakını ya bu ülkede beş yıllık yasal ikameti olmayanlardır. Yoksa evlilik ya da yasal ikamet koşullarını yerine getirmişlerin yurttaşlıkları bakan yetkisindeyken neden bakanlar kurulu kararıyla olsun ki. CTP bu ülkenin 42 yıllık siyasi geçmişinin 10 yılında hükümet ortağı oldu. Keyfi biçimde tek bir yurttaşlık vermedi ancak keyfi biçimde tek bir kişinin dahi yurttaşlığını iptal de etmedi. Çalakalem ve seçim arifesinde verilmiş yurttaşlıklar dahi mahkeme kararı ile ele alındı. Dolayısıyla CTP adaletsizliğin, demokratik olmayanın ve çatışmadan medet umanın karşısındadır. Haysiyeti vazgeçilmez sayarız ve ancak ürettikçe var olabileceğimize inanırız o kadar. Başka da bir şey değil.
“Seçime hazırız”
YENiDÜZEN: Seçim tarihi ile ilgili çeşitli tarihler söyleniyor. Şimdi de ‘baskın seçim’ gündemde… Nedir amaçlanan? Seçim tarihini siz ne öngörürsünüz?
Erkut ŞAHALİ: Seçim artık kaçınılmaz ve ertelenemezdir. Benim “çok parçalı dar tabanlı azınlık hükümeti” adını taktığım bu hükümetin görevde olduğu her gün, toplumsal onurumuz da, kaynaklarımız da hoyratça tüketilmektedir. Biz geçtiğimiz temmuz ayında seçimlerin yapılması için önerge vermiştik. İsteseler, kendilerine güvenseler seçime giderlerdi, gitmediler. Kıyakta, peşkeşte sınır tanımaz hale gelmelerinin nedeni, işgal ettikleri makamlarda sayılı günleri kaldığını bilmeleridir. Son olarak 15 Nisan, 2018 diye bir tarih attılar, sürekli tekrarlıyorlar. Kesin mi, emin değilim henüz. Biz her hal ve koşulda seçime hazırız ve bunun da olası en kısa sürede olmasını istiyoruz.
YENİDÜEN: Mağusa Belediyesi’nde ciddi borçlanmalar gündemde. Yıllardır örnek gösterilen belediye düşüşe mi geçti? Mali kriz kapıda mı?
Erkut ŞAHALİ: Mağusa Belediyesi son seçimleri ülkenin en güçlü mali yapıya sahip, personel giderlerinin bütçeye oranı en düşük ve öz kaynaklarıyla en çok yatırım yapabilen belediyesi olarak geçirdi. Seçimlerden sonra görevi devralanlardan bugün geriye, cari giderlerini karşılayabilmek için sürekli borçlanan, öz kaynaklarıyla tek kuruşluk yatırım yapamayan ve istihdam yükü altında ezim ezim olmuş bir belediye kaldı. Tek mutluluğum Mağusalı için sayılı gün kalmış olmasıdır. Mağusa Halkı bu filmi yıllar önce görmüştü, Lefkoşa örneği de hala canlıdır. Dolayısıyla Mağusalı kentine, kendine ve belediyesine yeniden sahip çıkacaktır, bundan eminim.
YENİDÜZEN: CTP bir sarsıntının ardından hızlıca toparlandı. Örgütlenme Sekreteri olarak CTP’deki son durumlar ne? Seçime nasıl bir CTP girecek? Tartışmalar sona erdi mi?
Erkut ŞAHALİ: CTP Kıbrıs Türk Halkı’nın en köklü, en örgütlü ve en ilerici partisidir. Demokrasiyi özümsemiş ve bir yaşam biçimi olarak toplum yaşamında egemen olması için siyasi hedeflerinin en başına koymuştur. Bu, parti içinde de böyledir. Demokratik olmayan, organları marifetiyle yönetilmeyen partilerin demokrasi mücadelesi eksiktir, yarım kalır. CTP’de tek tip insan yapısı söz konusu değildir. Ancak, çok seslilik parti içi süreçlerin bir gereği olup, gerekli istişarenin ardından varılan kararlara uygun söylem ve eylem içinde olmak da parti disiplini gereği zorunludur, tercihe bağlı sayılamaz.
Bizler halen, yaşadıklarımızdan gerekli dersleri çıkarmış vaziyette “yine birlikte, yeni CTP” belgisi ile yolumuza devam ediyoruz. Sayın Genel Başkanımız Tufan Erhürman ile yeni politikalarımızı sonuçlandırarak halkımıza sunmak için çok yoğun bir çaba içindeyiz. Her gün gerek bizler, gerekse örgütümüz ülkede ayak basılmadık yer bırakmayacak biçimde hareket halindeyiz. Seçime hazır olduğumuzu az önce ifade ettim zaten ancak bu konuda sabırsız olduğumuzu da ifade etmeme izin verin.
Hedefimizde üretim, adalet, hizmet ve haysiyete dayalı yeni bir düzen vardır. Halkımızla bir araya geldikçe, konuştukça, tartıştıkça ve anlattıkça bu hedefin toplumsal bir uzlaşıya dönüştüğünü görüyoruz. Yurttaşımızla birlikte bu yolu yürümeye ve çatlak seslere takılmadan, tökezlemeden hedefe ulaşmaya kararlıyız.
CTP için Kıbrıs Sorunu’nun çözümü ve kalıcı barış da şarttır. Hiçbir koşul, çözümün yerini tutacak ölçüde huzuru, güveni ya da refah ve mutluluğu Kıbrıslı Türkler için de Kıbrıslı Rumlar için de sağlayamaz. Bu nedenle çözüm çabalarımız karşılık bulmadığı zamanlar olsa dahi siyasi mücadelemizin en üst sıralarında olmaya devam edecek.