O Piti Piti Heterodur En Iyisi!
O Piti Piti Heterodur En Iyisi!
Esra GEDIK
[email protected]
Yine yollarda olduğum bir zaman. Otobüste koltuğuma yerleşmeye çalışıyorum. Pencere kenarı istedim çünkü dışarıya bakarak hayal kurmayı seviyorum - Çılgın Bediş misali. Ne yoksa hayatımda onu düşlemek iyi hissettiriyor. Bir an kendimi dans pistinde buluyorum. ‘Dirty Dancing’ten kalma figürleri yapıyorum.
Tam kulaklığımı takacakken kapıdan girene takılıyor gözüm. Orta yaşlarda turuncumsu saçlarda bir kadın… Birden tüm dikkatimi çekiyor. Yüzündeki gülümsemeden alamıyorum kendimi. Tam çaprazımdaki koltuğa oturuyorlar arkadaşı ile. Yol boyu attığı kahkahalar, saçları ve yaydığı enerji iyi hissettiriyor. Ondan diyorum, aşkı niye kısıtlar ki insan? Ota, börtü böceğe, köpeğe, başka kadınlara aşık olmak ne güzel bir şey aslında (#loveislove).
Peki, bu güzelliği Türkiye’de dizilerde görebildik mi biz? Biraz buna bakmak istiyorum bu yazıda. Orlando katliamından sonra bu katliama yol açan söylemlerin yeniden üretildiği televizyon ekranına bir göz atmak faydalı olabilir.
Türkiye’de dizilere baktığımızda eşcinsel karakterlere neredeyse çok az rastlıyoruz. Denk geldiklerimizin de temelde iki özelliği var: karikatürize edilmiş tiplemeler ya da seks işçileri. Özgün yerli dizilerde eşcinsel veya trans karakterleri çok çok az gördüğümüz bir gerçek. Ancak uyarlama dizilerdeki eşcinsel karakterlerin bir tür sansüre uğrayarak, heteroseksüelleştirilmesi başka bir konu.
Bugün Türkiye dizilerinde komik olmayan veya seks işçiliği yapmayan bir LGBT karakterine rastlamak neredeyse imkânsız. Bu duruma biraz eskilerden örnek vermek gerekirse 1993 yapımı ‘Sevginin Gücü’ ve 1996 yapımı ‘Kaldırım Çiçeği’ dizilerinde Volkan Severcan’ın canlandırdığı eşcinsel karakterleri akla gelir.
Trans karakterlerin hayat mücadelerine yer veren diziler ise en fazla 26 bölüm ekranda kalabiliyor: ‘Kayıp Şehir’ dizisi gibi. Transeksüel bir karakter dizide marjinalleştirilmeden ekrana taşınırken daha ilk bölümde arabadan atılıyor, şiddetin nasıl aşağılıkça meşrulaştırıldığı sorgulanıyordu. Bu duruma en yakın örnek ‘Behzat Ç.’ dizisinde polislerin trans bireylere ve seks işçilerine uyguladığı şiddeti anlattığı bölüm verilebilir. Dizinin geneline yayılmasa da birkaç bölümde karşımıza çıkmış “olağan”ın dışında LGBT bireyler gördüğümüz dizilerdi bunlar.
Bu tiplemelerden farklı bir karakter de vardı ekranlarda. ‘Bir İstanbul Masalı’ dizisinde Emre Karayel’in canlandırdığı Zekeriya karakteri. Ki o da fazla dayanamadı ve tekrarlarında sansürlenerek verildi. Kesildi, biçildi, yok edildi… Ve öyle ki sansürle ekrana gelen sahneler de Zekeriya karakteri itinayla heterolaştırıldı. Benzer bir mantıkla ‘Kampüsistan’ dizisinin başında arkadaşlarına eşcinsel olduğunu açıklayan bir karakter, ilerleyen bölümlerde bir kadınla evlenerek –aşk ile- “doğru yol” bulduruldu. Tüm heterolaştırma çabası, LGBT bireylerin “düzeltilebilir”, “normalleştirilebilir” olduğu algısını ayakta tuttu. Tek doğru ve ahlaklı yaşam biçimi heteroseksüel olmakmış gibi sürekli eşcinsel karakterler ekrana kalıplaşmış “yanlış”larla sunuldu. Öte yandan taciz, tecavüz ve aldatma gibi pek çok şeyi yapan heteroseksüel esas oğlanlar ile masalsı aşklar yaşandı (örneğin, Fatma Gül’ün Suçu Ne?). Bir tarafta farklı yaşam biçimleri yanlışlar gibi sunulurken; bir yanda yanlışlar, insan hakkı ihlalleri aşk sosu ile meşrulaştırıldı.
Bunun dışında Türkiye ekranları eşcinsel ilişki ile açık şekilde sadece bir dizide karşı karşıya geldi. 2010 yılında, yapımcılığını Osman Sınav’ın üstlendiği ‘Kılıç Günü’ adlı dizide, Kızıltan ailesinin eşcinsel oğlu Barış, bir sahnede sevgilisiyle yarı çıplak yatakta yatıyordu. Peki, ne oldu sizce? Bir mucize gerçekleşmedi elbet. Osman Sınav’dan bir açıklama geldi: ‘Biz ahlaksızlık propagandası yapmıyor, aksine o tip insanların profilini sergiliyoruz. Bu kişiler ve ahlaksızlıklarını gösterebilmek için ahlak sınırları dışına çıkmadan bir şeyler yapmak zorundayız.’ Osman Sınav’ın kelebeği kanatlarını çırptı, 2016’da Orlando’da bir kasırga olup koptu işte.
Bir de uyarlama diziler var. Orijinal hikayesi ‘Dawson's Creek’ adlı yabancı bir diziden alan Kavak Yelleri aslında orijinal hikayeye biraz daha sadık kalsaydı, çok daha umut vaat eden bir dizi olabilirdi. Çünkü orijinal hikayede gençlerin büyürken baş etmek zorunda oldukları konular işlenirken şunlar da yer alıyordu: Erken yaşta yapılan seks, korunmadan yapılan seks, ölçüsüz alkol kullanımı, eşcinsellik, vb. dizinin farklı bölümlerinde işlenmiş konulardır.
Türkiye şartları düşünüldüğünde "gençlik dizisi olmak" iddiası ile yola çıkan bir yapımdan bunları bekleyemezsiniz, çünkü gençler sözde ahlak kuralları çerçevesinde milli ve manevi değerlere saygılı ve heteroseksüel olarak kurgulanırlar. Orijinal hikayedeki Jack karakteri bu nedenle itina ile yok edildi.
En azından sosyal sorumluluk taşıdıklarını iddia ettikleri noktada bu dizi, orijinal hikayede yer alan, gey olduğunu keşfeden ve bunu ailesi ve çevresine anlatmakla uğraşan ve var olma çabası veren bir gencin hikayesine yer verselerdi şüphesiz günümüzde birçok gencin yaşadığı bu olay hakkında gençlere ipuçları verirlerdi.
Daha yakın bir örnek ise Amerikan yapımı ‘Revenge’ dizisinin Türk uyarlaması ‘İntikam’ dizisi idi. Amerikan yapımındaki kilit karakterlerinden biseksüel Nolan Ross, Türkiye uyarlamasında heteroseksüel olarak karşımıza geldi.
Bir başka örnek ise Amerikan yapımı ‘Desperate Housewives’ dizisinden uyarlanan ‘Umutsuz Ev Kadınları’. Dizinin orijinalinde Bree karakterinin oğlu eşcinsel. Ancak uyarlamadaki Berrin’in oğlu heteroseksüeldi. Yaşasın erkekliğin gücü!
Zorunlu heteroseksüellik, toplumsal cinsiyet kurgusunun, dolayısıyla egemen ataerkil düzenin devamlılığını sağlar. Eşcinsellik, kadın ile erkek arasında kurumsal bir hayatla üretilen gerilimli iktidar ilişkisinin taşıyıcısı olmamasıyla ve bu ilişkiyi parçalamasıyla ataerkil mekanizmaları karşısına alır.
Geleneksel aile yapısı, geleneksel kadın-erkek rolleri için bu farklılık, tehdit oluşturur. Ataerkil düzen, heteroseksizmi bir ideoloji haline getirir. Heteroseksizm ideolojisinin kendisini var kılma yöntemi egemen toplumsal yapının kurumlarıyla gerçekleştirdiği işbirliğidir. Militarizm, milliyetçilik, medya, ekonomik sistem, erkek egemenliği bu öğelerden birkaçıdır.
Var olan geleneksel toplumsal cinsiyet algıları görünmez oldukları müddetçe güçleniyorlar. Popüler kültür kendini eğitimle, gündelik dilin merkezine yerleşen terminolojisiyle yeniden üretiyor. Bu nedenle bize düşen görev normalleştirildikleri için görünmez olan bu kavramları, algıları görünür kılmaktır. Farkında olmak yetmiyor çünkü farkındalığımızı yaygınlaştırmadıkça "normalleştirilen" algılar içinde marjinal kalmaktan kurtulamıyoruz. Ve biri gelip bir gün aşk içindeki kahkahalarımızı kana bulabiliyor. #orlando