O sokaklar… O kent… O sinema…
“Açık” yazıyor ve 47 seneden fazla oldu; açılmayı bekliyor.
Open!
Tersine çevirmemiş levhayı en son çıkan ve öylece kalmış.
Kaçmış!
“Kapalı” ve aslında yıkılmayı bekliyor.
Beklemiyor bile!
Yıkılıyor.
Bir kültür merkezi yapsalar ne olurdu?
Ne sahibinin döneceği var böyle giderse, ne de o eski sakinlerinin… O perdeye belki bir daha hiç yansımayacak ışık!
Işıksız bir yol, yürüyorsun, yoruluyorsun, umutlanıyorsun, yığılıyorsun, bir yere varmıyor.
***
Gösterime giren en son film neydi, kimler izlemişti ve var mı anımsayan?
O sinema…
O kent…
O sokaklar…
Ah!
Ortak bir yurda nasıl kıydılar!
***
Limasol’un sokaklarını gezerek, eski anıları dinleyeceğim çok az insan kaldı.
Birer birer göçüyorlar, anılar da kayboluyor, suretleri de!
Taş duvarlar kalıyor geriye…
Hep eksik olan bir yanı var oraların…
***
Anamla gittim yeniden, bir o kaldı ailede, gözleri ıslak bakan…
İllaki evini görecek!
Kıbrıslı Türklerin mahallelerini restore etmişler, çok güzel olmuş, parkeler yenilenmiş, evler boyanmış.
İnsanları yok.
Bizim evde yıllardır kalan bir Kıbrıslı Türk var yine, bir ayağını kesmişler, şekerden…
Çok da ufak tefek bizim ev ama iki katlı, anamın anılarında çok da büyük halen…
“Tek ayakla zor şimdi, adam, nasıl çıkar o daracık merdivenlerden yukarı” diyorum.
“Evlendiğim gece babanın kucağında çıkmıştım” diyor anam…
O nedenle yer değişmek bir başka yıkımdır, bir başka anlatılmaz duygu, parçalanmış bir hayattır yaşayan insana…
Şimdiki daha büyük, geniş, bahçeli ama temelinde hayalin yok senin…
***
Savaş sonrası güneyden kuzeye kaçışımızı ya da geçişimizi belki yüz kez dinledim…
Ne giyerdim, nasıldı yanaklarım…
Git gide azalıyor anlatanlar…
Hem ne anlamı var artık, kime, ne anlatsak…
Bizim evden beş on adım ileride sinema, her yer ne güzel olmuş, sinemaya dokunmamışlar.
İçimize yıkılan bir ülkenin anısına duruyor orada, geride kalmış onca hüzünlü mevsim…
***
O sokaklar…
O kent…
O sinema…
Adı batsın!
Taksim.