1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. “O yavruların gözyaşında boğulun…”
“O yavruların gözyaşında boğulun…”

“O yavruların gözyaşında boğulun…”

Kıbrıs Postası Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rasıh Reşat, Yenidüzen Gazetesi’nin dünkü sayısında ön sayfadan paylaştığı, devlet okullarındaki yabancı çocukların yaşadığı sıkıntılara ışık tutan haberine ilişkin yazdı, kendi deneyimini paylaştı.

A+A-

Kıbrıs Postası Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rasıh Reşat, Yenidüzen Gazetesi’nin dünkü sayısında ön sayfadan paylaştığı, devlet okullarındaki yabancı çocukların yaşadığı sıkıntılara ışık tutan haberine ilişkin yazdı, kendi deneyimini paylaştı.

Bugünkü köşe yazısında, Kıbrıslı Türk bir ailenin çocuğu olarak doğduğu Londra’da okula başlama yaşına geldiğinde yabancı bir çocuk olarak başka bir dilin konuşulduğu bir okula gitmenin zorlukları, hissettirdikleri ve uyum sağlama sürecini anlattı…

Reşat, bu ülkede hiçbir zaman göçmen politikası olmadığına işaret ederken “Eğer ülkenize yabancılar gelip hayat kuruyor ya da hayatının bir kısmını burada geçirecekse, bununla ilgili sadece onların çalışma ve ikamet düzenlemelerine bakmakla bu iş olmaz” dedi...

 

İşte Rasıh Reşat’ın bugünkü yazısı:

 

O yavruların gözyaşında boğulun…

Yenidüzen Gazetesi’nin manşetine baktığımda içimden bir şeyler kopup gitti. Gazetenin ve genç meslektaşımız Dila Şimşek'in çok güzel bir şekilde dokunduğu konu beni çok gerilere götürdü.

Kıbrıslı Türk bir ailenin ilk çocuğu olarak doğduğum Londra’nın Wimbledon semtinde, okula başlama yaşına gelmiştim. Yaşadığımız bölgede pek Türk olmadığı gibi, mahallede oyun oynayacak yaşa da henüz gelmemiştim.

Annem, 50’li yıllarda mühendis olup kendisine bir hayat kurmak amacıyla İngiltere’ye yerleşen babamla 1971’te evlenmiş, Kıbrıs’tan onun kurduğu düzene dahil olmuştu. Babam sürekli Almanya ve Belçika’da NATO projelerinde evden uzakta olduğu ve benden bir buçuk yıl sonra gelen ikiz kız kardeşlerimle birlikte neredeyse üçüz büyütmek zorunda kaldığı için, haliyle İngilizcesini o sürelerde istenen noktaya taşıyamamıştı. 

Evde Türkçe konuşulur, dediğim gibi henüz mahalledeki İngiliz çocuklarla teşriki mesaiye başlamamıştım, o nedenle de doğduğum ülkenin lisanına hakim olmadan okulun yolunu tuttum.

Benden başka Türk yoktu Merton Abbey Primary School’da. 

Öğretmenler çok ilgilendi. Özel programlarla beni diğer çocukların seviyesine birkaç ay içerisinde getirmeyi başardılar. Sürekli annemle ve babamla irtibattaydılar. Sınıfa intibak konusunda okul hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı.

Aradan üç-beş ay geçtiğinde artık evdeki Türkçe sorulan sorulara bile İngilizce yanıt verir hale gelmiştim.

Sonra öğretmenlerimden anneme babama iletilen övgülerle de o sıkıntılı süreci atlatmış olduk.

Ancak zordu.

Belki de o yaşlarım ile hatırladığım bir iki konudan biridir, yabancı bir çocuk olarak başka bir dilin konuşulduğu okula gidip gelmek. Hem de Mrs. Bareham gibi son derece sert ama altın kalpli bir öğretmenin ortaya koyduğu özel çaba ve gözyaşlarımı silerken gösterdiği şefkati hatırladığımda hâlâ gözlerim dolar dolar boşalır.

Ülkemizde çok sayıda yabancı çalışanın olduğu günümüzde, onların çocuklarının en temel insan hakkı olan eğitim alma hakkını sunmak boynumuzun borcudur elbette.

Ancak annesi babası Kıbrıslı Türk olan çocukların bile akran zorbalığına maruz kaldığı, dalga geçmenin çocuklar arasında statü elde etme ve güç gösterisi olarak algılandığı ve bu konuda herhangi bir önlemin alınmadığı ortamda yabancı bir çocuk olarak okula giden miniklerin halini hayal bile edemiyorum.

Öğretmenlerin ya da Milli Eğitim Bakanlığı’nın noksanlıklarını bir kenara bırakıp biraz daha geniş düşünmeye çalışıyorum.

Bu ülkenin hiçbir zaman bir göçmen politikası olmadı ki.

Çalışma izni, muhaceret tüzükleri ve onlardan kesilen yatırımlarla yerli istihdamı geliştirme fonu oluşturmak gibi unsurlarla bir ülkenin göçmen politikası olacağını düşünen sığ beyinler tarafından yönetildik hep ne yazık ki.

Eğer ülkenize yabancılar gelip hayat kuruyor ya da hayatının bir kısmını burada geçirecekse, bununla ilgili sadece onların çalışma ve ikamet düzenlemelerine bakmakla bu iş olmaz.

O insanlar çalışıyorlar. Vergileri maaşlarından kesilip kasanıza yatıyor. Sigorta primleri kesilip bir başka kasanıza yatıyor. Onların ve çocuklarının sağlık ve eğitimlerine de gerekli ilgiyi göstermek zorundasınız.

Bu yavruların her gün akan gözyaşlarının vebali boynunuzdadır ve inşallah o gözyaşlarında boğulursunuz.

 

HABER İÇİN TIKLAYINIZ...

Bu haber toplam 2969 defa okunmuştur
İlgili Haberler