“Ödemeler yapılmıyor, bürokrasi hantal gidiyor”
Müteaahitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer YENİDÜZEN’e konuştu, depreme karşı yapı güçlendirme çalışmalarının mali sorunlar nedeniyle durduğunu açıkladı.
Serap ŞAHİN
Müteaahitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer YENİDÜZEN’e konuştu, depreme karşı yapı güçlendirme çalışmalarının mali sorunlar nedeniyle durduğunu belirtti.
“Deprem, iliklerimize kadar hissettirdi” diyen Gürcafer, 2023 yılında yaşanan deprem felaketinin ardından fay hatlarının enerji yüklediğine ve ciddi bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekti. “Jeoloji mühendisleri yaptıkları sunumda Ege’den Lübnan’a uzanan fay hattının uyandığını, bu fayın kırılması, 7 şiddetinin üzerinde bir depreme neden olabileceğini söylediler.” dedi.
Uzmanların uyarılarına rağmen okul binalarının güçlendirilmesi ile ilgili sürecin yavaş ilerlediğini belirten Gürcafer, “Deprem 50 yıl sonra da olabilir, yarın da. Ancak devletin umarsızlığı kabul edilemez. Ödemeler yapılmadığı, bürokrasi ağır işlediği için müteahhitler çalışamıyor. 7 aydır tek kuruş almayan müteahhitler var.” ifadelerini kullandı.
Okul binalarındaki güçlendirme çalışmalarının bir yıl içinde tamamlanamayacağını söyleyen Gürcafer, “Bu sürede deprem olursa, güçlendirilmemiş okul binalarının yüzde 50’si çöker. İsias Otel’deki acı tabloyu tekrar yaşayabiliriz.” dedi. Kamu binalarının da büyük risk taşıdığına işaret eden Gürcafer, “Beton ömrünü tamamlamış binalarımız var. Depremde bu binalarda kalan insanlar hayatını kaybeder. Biz ise oturmuş, gelecek felaketi seyrediyoruz.” şeklinde konuştu.
Gürcafer, konut piyasasında yaptıkları araştırmaların çarpıcı sonuçlar ortaya koyduğunu belirtti. Gürcafer, konutların yüzde 70'inin stüdyo veya 1+1 olarak tasarlandığını, dubleks konutların ise oldukça az sayıda bulunduğunu ifade etti. Araştırmalara göre, konut satın alanların yüzde 40’a yakınının Türk ve KKTC vatandaşı olduğunu, ardından Avrupa ülkelerinden, Rusya’dan ve en az oranda da İsraillilerden talep geldiğini aktardı. Bu veriler ışığında yerli yap-sat sistemini savunduklarını belirten Gürcafer, “Bizim murat ettiğimiz, ülkedeki ulusal sermaye ve ekonomik devinimin toplumsal varlığımızı beslemesidir. Kıbrıs sorunu çözülene kadar bizi yaşatacak bir ekonomiye ihtiyacımız var.” dedi. Bazı yabancı yatırımcıların siyaset üzerinde baskı kurarak vatandaşlık kazandığını ve böylece yerli üretim modelinin baltalandığını dile getiren Gürcafer, bir gecede üretilen kararname ile ilgili yaşananları da anlattı, “Biz kimseye hafta sonu yasa gücünde kararname çıkarın da yayınlayın demedik neden öyle oldu bilmiyoruz.” dedi.
Gürcafer, çözüm olarak yasa değişikliğiyle konut projelerinde yüzde 51’inin yerli müteahhitler tarafından yapılması şartının getirilmesini önerdiklerini kaydetti.
SORU: Depreme karşı güçlendirme çalışmalarını durdurduğunuzu açıkladınız. Açıklamaya göre, mali durumlardan dolayı olduğunu anlıyoruz. Doğru mudur?
‘Uyuyan dev uyandı’
“Sürecin en başından başlamak istiyorum. Deprem olduğunda iliklerimize kadar hissettik. Hatırlayacaksınız o dönemde hem ekiplerimizi hem de iş makinelerimizi Türkiye’ye göndermiştik. Oradaki kurtarma çalışmalarına katılmıştık. Onun etkisiyle hemen olayın arkasından Başbakana bilirkişilerden oluşan bir komite oluşturulmasını talep ettik. Çok süratli bir biçimde bir araya gelmemiz lazımdı. Başbakanlık bize ‘kimleri önerirsiniz?’ diye sordu. Üniversitelerin inşaat mühendisliği bölümlerinin başkanları, Mühendis Mimar Odalar Birliği, İnşaat Mühendisleri Odası ve Jeoloji Mühendislerini çağırın dedik. Gerçekten çok iyi bir ekip oluştu.
Jeofizikçiler, depremden ülke olarak nasıl etkilendik ne noktadayız diye bir sunum gerçekleştirdi.
Sunumdan sonra ben tüylerim diken diken oldu. Özetle söylenen şey, ‘uyuyan dev uyandı’. Neydi uyuyan dev? Milattan sonraki dönemlerde Salamis şehrini yıkan Ege Denizi'nde başlayıp da Lübnan'a kadar uzanan o fay hattı bu kadar zamandır uyuyan bir fay hattıydı. Depremle birlikte bu fay hattı enerji yüklenmeye başladı. Ve artık bizi ciddi şekilde tehdit ediyor. Bu fay hattının kırılması bize 7 ve üzeri şiddetli bir deprem olarak bize yansır. Bu sunum bizi bir o kadar daha ürküttü. Türkiye’deki uzmanlar da Kıbrıs'ta böyle bir tehdidin arttığını söylüyor.”
“Bu deprem 50 sene sonra da olabilir, 3 ay sonra da olabilir, yarın da olabilir”
“Önce okulları ve kamu binalarını, hastaneleri sıraya koyalım, taramasını yapalım, kaynak ayıralım, gerekirse diğer yatırımların hepsini keselim ve bunları süratli bir biçimde yapmaya başlayalım dedik. Çünkü uzmanlar diyor ki bu deprem 50 sene sonra da olabilir, 3 ay sonra da olabilir, yarın da olabilir. Peş peşe 3,4 ve 5 büyüklüğünde depremler oluyor etrafımızda. Sinyali veriyor bize. Jeoloji mühendislerini de bunu açıklıyor. Hal böyleyken bir umarsızlık sergilenmesini kabul etmiyoruz. Evet ödemeler yapılmıyor, bürokrasi hantal gidiyor. Ödemeler yapılmadığında, bürokrasi hantal gittiğinde iş yapamıyoruz. Bu da çocuklarımızı tehdit altında tutuyor. Bizim duyduğumuz o endişe ve hassasiyet duyulmuyor. Bir bananecilik ve umarsızlık da gidiyor. Başbakanlık da maliye de eğitim bakanlığı da senindir. Bu işle ilgili bürokratlarını topla bir bilgilendirme toplantısı yap ve bu tartışmayı bir günde sonlandır.”
“7 aydır 1 kuruş para almayan müteahhit var”
“Bu işe başlayalı bir yılı geçti. Önce projelendirmeleri yaptık. Çok hummalı bir çalışma yapıldı ve Mühendisler Odası gerçekten bu konuda çok büyük özveride bulundu. İşlerin ihale süreci ve ihale süreçlerini de hızlandırmak için bir takım kanun hükmünde kararnameler geçirtirdik. Bir diğer sıkıntımız da müteahhit bulamıyoruz. 500’e yakın kayıtlı müteahhit var ama herkesin dışarıda işi var ve devletin bu yapısını bildikleri için uzak duruyorlar. Ne mevzuatı ne ödemeleri hiçbir şeyleri tamam değildir. Bir okulda güçlendirme yaparken inşaat malzemesi, demir alırsın. Yanında işçi çalıştırırsın. Bu insanlar her hafta sonu geldiğinde ödemelerini istiyorlar. Peki bunları ödemezsen, insanlar bu işleri nasıl yapacak? Bunları kendi içimizde konuşarak çözelim dedik ama olmadı.7 aydır 1 kuruş para almayan müteahhit var. Maliye Bakanlığı, ‘Benim yapacak bir şeyim yoktur. Bana sormayın, nasıl çözerseniz çözün’ diyor.”
SORU: Bu konuyla ilgili Başbakanlık'ta bir görüşme gerçekleştirmiştiniz. Uzlaşıya yaklaşıldı mı?
“Bir depremde güçlendirme çalışmaları yapılmayan okul binalarının yüzde 50’si çökecek”
“Okulların güçlendirme çalışmalarını bir sene içerisinde bitirebileceğimizi düşünmüyorum. Ben öyle bir gaile de görmüyorum. Başbakanlıktaki müsteşar ve teknik elemanlar da çırpınıyor. Bu yapıyla, umarsızlıkla, duyarsızlıkla ve bananecilikle bu okulları öyle bir sene içerisinde yapıp bitiremeyiz.
Hayal görmeyelim. En büyük korkum da bu süre zarfında bir deprem olmasıdır. Ben de deprem komitesi üyesiyim ve bu topluma karşı sorumluyuz. Olası bir depremde güçlendirme çalışmaları yapılmayan okul binalarının yüzde 50’si çökecek ve İsias Otel’deki manzarayla karşı karşıya kalacak.
Bu derece bir tehdit varken paydaş olan herkesin bu felaketin yaşanabileceğini düşünerek hareket etmesi lazım.”
“Oturduk ve gelecek olan felaketi seyrediyoruz”
“Daha kamu binalarımız var. Kamu binalarını denetleyin bakalım hangisi sağlamdır? Sosyal konutlar, hastanelerimiz var. Bunların içinde kalan binlerce insan var. Olası bir depremde bu insanların hepsi hayatını kaybeder. Oturduk ve gelen felaketi seyrediyoruz. Dua ediyoruz ki erken olmasın. Ama bizim böyle bir lüksümüz yoktur. Bu felaketin olabileceğini görüyor olmamız lazım. Bu işin amasına dokunan her insanın bu bilinçle hareket etmesi lazım. Çırpınıyoruz, bağırıyoruz ama böyle bir şey yok. Ve öyle bir noktaya girdi ki artık müteahhit de bıktı. Bu açıklamayı yapmış olmamıza rağmen herkes durdurdu. Durdurmayın, devam edin dedik. Belki birtakım önlemler alınır belki silkelenirler, kendilerine gelirler dedik. Önümüzdeki 3-4 sene içerisinde inşallah bir deprem yaşamayız. Çünkü öyle görünüyor ki biz bu önlemleri 3-4 seneden önce tamamlayamayız. Eğer bu süre içerisinde bir deprem yaşarsak, bizim can kaybımız hayal edebileceğimizden daha çok olur.
Mesela Devlet Hastanesi’nin güçlendirme kontrolü yapıldı mı? Yapılmadı. Yapmaya korkuyoruz. Çünkü çıkacak olan sonucu ben biliyorum, yıkım kararı çıkacak. Bizim memleketimizde beton ömrünü tamamlamış olan bir sürü bina var. Bunların bir an önce tespitinin yapılması ve süratle güçlendirilmesi gerekiyor.”
SORU: Bir gecede çıkarılan yasa gücündeki kararnameyi size danışarak mı ürettiler?
“Devletin elinde olmayan verileri biz tespit ettik”
“Mart ayında çıkarılan yasanın bu şekilde geçmesi halinde olumsuzluklara sebebiyet verebileceği uyarısını yapmıştık. ‘İnşaat sektörünün bu hareketleri ulusal güvenlik sorununa sebebiyet verdi’ diye bir dedikodu çıkarıldı. ‘Topraklarımızı Yahudiler aldı, bütün topraklar yabancılaştı’ gibi. Uyardığımızda bizi dinleyen olmamış, hatta sert tepkilerle karşılaşmıştık. Uyarılarımız çerçevesinde beklediğimiz sonuç ortaya çıktı. Biz de ivedi olarak bu yasanın tadil edilmesi gerektiğini söyledik. Devletin elinde olmayan verileri biz tespit ettik.
Örneğin bize dediler ki ‘adanın bütün sahillerinin yüzde 46’sı satıldı, yapılaştı. Biz bir çalışma yaptık ve 74 öncesi şehirler de dahil olmak üzere yani Güzelyurt, Lefke, Mağusa, Maraş, dahil tüm sahillerimizdeki yapılanma yüzde 12’dir.
“Yüzde 51’e, 49’u biz istedik”
Konut bazında araştırma yaptık. Konutların yüzde 70’i stüdyo ya da bir artı bir, tatil amaçlı yapılan evlerdir. Dubleks çok az miktarlardadır. Ülkeler bazında araştırma yaptık. Satın alanların yüzde 40’a yakını Türk ve KKTC’li. Ondan sonra Avrupa ülkeleri, Rusya, en az alan millet de İsrailliler. Böyle çarpıcı sonuçlara ulaşınca dedik ki siz yanlışsınız. Yap-satın tamamen yerli olarak yapılmasını biz savunduk, biz istemiştik. Murat ettiğimiz, bu ülkedeki küçücük dahi olsa oluşan ulusal sermaye ve ekonomik devinim bizim toplumsal varlığımızı besliyor. Kıbrıs sorunu çözülene kadar bizi yaşatacak bir ekonomiye ihtiyacımız vardır. Kıbrıs sorunu çözüldüğü gün ve bizim kimliksel bir sorunumuz kalmadığı gün, biz de dünyadaki benzer yaklaşımlara dönüştürebiliriz. Ama biz tanınmıyoruz ve buranın dışında başka yerlerde iş yapmamız bizim neredeyse imkansızdır. Dolayısıyla bu gerekçelerle biz yap-satın yüzde 100'ü yerli tarafından yapılsın dedik. Ama gördük ki bu kişiler vatandaş yapılıyor. Biz bu taraftan yasakladık. Ama diğer taraftan bu tür yatırımcılar siyaset üzerinde baskı kuruyor. Bu baskılar karşısında çok fazla dayanmıyorlar ve vatandaş yapıyorlar.
En azından yasada bir değişiklik yapıp da yüzde 51’inin yerli ve müteahhit olması koşulunu getirirseniz siz de bundan kurtulursunuz. Dolayısıyla yüzde 51’inin Kıbrıslı Türk, yüzde 49’unun ise yabancı olabilmesini biz istedik.”
“KKTC’ye olan mevcut güven çok ciddi şekilde sarsıldı”
“KKTC’ye olan mevcut güven çok ciddi şekilde sarsıldı. Biz tanınmayan bir ülkeyiz. Dolayısıyla bizim tesis etmemiz gereken güven tanınan ülkelere oranınla iki kat olması lazım. Hem bürokratik hizmetimiz daha kaliteli olması lazım. Hem de güven açısından daha fazla güven veriyor olmamız lazım. Biz ülke olarak birçok yatırımcıya birden fazla konut almasına olanak sağladık. Sonra başka bir bakan geldi, dedi ki ‘yok olmaz’. Ondan sonra başka bir bakan geldi, ‘evet olur’ dedi. Bu insanlara gelgitleri yaşattık. Şimdi diyoruz ki iki senede bunu elinden çıkarmanız lazım. Bu da güvensizliğe sebebiyet verdi. Dolayısıyla hem yeni pazarlamalar yapabilmemiz için ihtiyaç duyduğumuz güven zedelendi. Hem de o binlerce fazladan alınmış konut için bir taraftan yeni alıcı gelmezken bunlar da düşük fiyata pazara girdi ve bütün pazarı alt üst etti. Dolayısıyla bundaki sınırlamanın kaldırılmasını istedik. Bu insanlara bir kullanıcı belgesi verin, gerekirse turistik tesis gibi kullansınlar. Kendi ülkelerinde kiralayıp bu ülkeye turist yollasınlar dedik.”
“Kendi yaptığımız hatanın bedelini yabancıya ödetmeyelim”
Yeniye olarak vermeyeceksek vermeyelim. Ama eskilerle ilgili kendi yaptığımız hatanın bedelini yabancıya ödetmeyelim. O belki o güveni tekrar kazanırız dedik. Birinci istediğimiz oydu. İkinci de bu 51'e 49'du. Üçüncü, vergileri tümünün ev teslimi aşamasında yapılmasını istedik. Çünkü gelen vergilerin gittiği iki tane önemli nokta vardır. Bir tanesi taşınmaz mal komisyonuna gider kaynak. İkincisi de sosyal konut fonuna gider. İkisi de bizim için çok önemli sorun. Yani hem sosyal konutu yapmamız lazım, çünkü konut sahibi olamıyor insanlar. Oraya giden kaynağın devam etmesi lazım. Taşınmaz mal komisyonuna gitmesi lazım. Taşınmaz mal komisyonunun çalışması lazım. Bu sebepten dolayı devletin koçan devrinde aldığı vergileri ev teslimi devrinde alsın.
“Biz kimseye kanun hükmünde kararnameyi hafta sonu hazırlayın da yayınlayın demedik”
Çarpık bir bürokratik yapımız var. Yeterli personellerin ve yeterli binaların olmamasından dolayı koçanlar yazılmıyor. Koçanlar yazılmadığı zaman da müteahhit ve alıcı da evi alır. Ama devlet vergisini alamaz. O yüzden ev teslim edilirken tapusu çıkmadan da devlet vergilerini alsın. Pratikleştirelim işi. Bu üç değişikliği istedik. Başbakan bize ‘yasal düzenlemeyi hazırlayın getirin’ dedi. Biz de yasal düzenlemeyi hazırladık verdik. Bunun bir kısmını bizim istediğimiz gibi değil. Bizim istediğimiz sınırlamanın kalkmasıydı. Bir Kanun hükmünde kararname yaptılar. Ama biz kimseye kanun hükmünde kararnameyi gidin de hafta sonu hazırlayın da yayınlayın demedik. Bundan bir bilgimiz yok. Yasayla ilgili kendi hukukçularımızla kapsamlı bir değişiklik çalışması yapıyoruz.”
SORU: Hukukçuların bu yönde görüşü nedir?
“Söylediğim sözleşmelere sınırlama getirme ve özellikle ‘sözleşmenin geçersiz olur’ ibaresine bütün hukuk camiası karşı çıkıyor”
“Hukukçuların görüşü, söylediğim sözleşmelere sınırlama getirme ve özellikle sözleşmenin geçersiz olur ibaresine bütün hukuk camiası karşı çıkıyor. Bunun hukuka aykırı olduğunu, sözleşmeler yasasına aykırı olduğunu, hatta uluslararası hukuka da aykırı olduğunu sürekli söylüyorlar. Neden bu noktaya geldik bilmiyorum açıkçası. Biz görüştüğümüzde bize haksızsın diyen yok. İşin en ilginç tarafı da odur. Kimse bize haksızsınız demiyor. Herkes bize haklısınız diyor. Ama neticede mutfaktan başka bir şey çıkıyor.”