‘Ödemem’ demekle olmuyor
Türkiye, Loizidou v. Turkey davasının sonucunda hükmedilen tazminatı da ödemeyeceğini açıklamıştı.
5 yıl sonra, faiziyle birlikte ödemek zorunda kaldı.
AİHM’nin Temmuz 1998’de Loizidou davasında hükmettiği 875 bin ABD Doları tutarındaki tazminatı ödemeyeceğini ilan eden Türkiye, o günlerde de tıpkı şimdiki gibi sorunun siyasi olduğunu, mahkemenin kendi yetkilerini aştığını savunuyordu.
Türkiye, tazminatı ödemesi durumunda AİHM’nin Kıbrıs sorunu konusundaki Türk tezleriyle ters düşen, adadaki garantörlük statüsüne halel getiren ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni işgalci olarak tanımlayan kararlarını da kabul etmiş olacağı görüşüne sahipti ve bu görüşlerini o günlerde Avrupa Konseyi üyelerine de bildirmişti.
Fakat günün sonunda konunun, ‘ödemem’ deyince kapanmayacağını herkes yaşayarak gördü ve Türkiye Aralık 2003’te, 1 milyon 120 bin Euro tutarındaki çeki Avrupa Konseyi’ne takdim etti.
Unutmadan eklemekte fayda var; daha önceleri ‘hukuken tanımadığı bir devleti muhatap almayacağı’ gerekçesiyle Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından açılan davalara ‘çıkmayan’ Türkiye, Loizidou Davası’nda bu tavrını sürdürememiş, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de müdahil olduğu Loizidou v. Turkey davası görülürken, Türkiye hükümetini temsil eden 4 avukat, Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetini temsil eden 2 avukatın karşısında savunma yapmak zorunda kalmıştı.
***
Ahmet Davutoğlu dün yeni ve daha geniş bir açıklamayla, AİHM’nin Cyprus v. Turkey davasına ilişkin tazminat kararını bir kez daha ve ilkine göre daha sert biçimde değerlendirdi.
‘Türkiye tanımadığı devleti muhatap almaz’ dedi...
‘Karar, hukuk açısından çelişkili’ dedi...
‘AİHM yetkilerini aştı’ dedi...
Yani dönemin yetkili makamları bundan 15 sene önce Loizidou kararıyla ilgili ne dediyse, Davutoğlu da hemen hemen aynılarını söyledi.
***
Davutoğlu’nun, kayıplar konusunda söyledikleri de ilginç.
Kayıp Şahıslar Komitesi’nin teknik çalışmaları sürerken, kayıplar konusunda böylesi bir karar alınmasının doğru olmadığını iddia etti TC Dışişleri Bakanı.
Kayıpların kalıntılarına ulaşmak için çaba yürütülüyor olması ve Türkiye’nin bu çalışmalara finansal katkı yapması, bu insanların ‘kaybedildiği’ gerçeğini ve ailelerin tazmin edilmesinin gereğini ortadan kaldırır mı?
Ve dahi Kıbrıs sorunu çözülse, Türk askerinin 1974’te yaşananlara dair sorumluluğu biter mi?
***
Davutoğlu, "Eğer AİHM bir karar verecekse kayıp şahısların tümüyle ilgili, kayıp olan KKTC Türkleriyle ilgili de bir karar verilmesi ve aynı kriterlerin onlara da uygulanması beklenir” diyor.
Peki o zaman Davutoğlu’na soralım; Kıbrıs Cumhuriyeti ya doğrudan devlet olarak ya da bireysel başvuruların destekleyicisi olarak Kıbrıslı Rumlar’ın yaşadıkları mağduriyetleri bir bir AİHM’ye taşırken, Türk tarafı yıllarca benzeri bir tavırdan neden ısrarla kaçındı?
Kıbrıs sorununun diğer mağdurları olan Kıbrıslı Türkler’in haklı oldukları birçok konuda Kıbrıs Cumhuriyeti aleyhine AİHM’ye gidişleri neden desteklenmedi?
Taşkent kıyımının, Muratağa, Sandallar, Atlılar kıyımlarının mağdur yakınları, AİHM yolu için neden örgütlenmedi?
Sayın Davutoğlu, ‘AİHM neden kayıp KKTC Türkleriyle ilgili de karar üretmiyor?’ diye sormadan önce, böylesi kararların üretilebilmesi için yapılması gereken girişimlerin, başka birtakım siyasi gailelerle geri plana çekilmiş olduğunu gerçeğini açık yüreklilikle hem Kıbrıslı Türklerie hem de dünyayla paylaşsın.
***
Ve son söz, AİHM kararına tepki koyma yarışındaki bizim ‘kraldan çok kralcı’ siyasilerimize…
‘Bu karar müzakere sürecine, uzlaşı ve barış ihtimaline zarar veriyor’ diyorlar ya!
Barış ihtimaline en büyük zarar bizzat, ‘yapanın yanına kaldığı’ savaş tecrübeleridir.
Davanın yargıçlarından Pinto de Albuquerque ile Vucinic’in davanın tazminat kararına ilişkin ayrıca yayınladıkları görüşte belirttikleri nokta, bana göre meselenin özüdür:
“Cyprus v. Turkey davasının tazminat kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kendi kişisel tarihi içerisinde Avrupa barışına yaptığı en büyük katkıdır (…) Avrupa Konseyi üyelerine verilen mesaj nettir: Diğer üye devletlerle savaşan, bu devletlerin toprağını ele geçiren ve bu amaçla yabancı silahlı unsurları destekleyen ülkeler, yasa dışı bu hareketlerinin bedelini ödemek ve sonuçlarına katlanmak zorundadırlar. Ve bu hareketlerin kurbanları, kurbanların aileleri ve onların devletleri, sorumlu devlet tarafından usulüne uygun biçimde ve bütünüyle tazmin edilme hakkına sahiptirler. Savaş ve savaşın trajik sonuçları bundan böyle Avrupa’da tolere edilebilir şeyler değildir ve bu prensibe aykırı davranan üye devletler, siyasi sonuçları da dahil olmak üzere yasal olarak bu davranışlarından sorumlu tutulmalıdır”.