1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “ÖFKEYLE DEĞİL AKILLA ÇÖZÜM”
“ÖFKEYLE DEĞİL AKILLA ÇÖZÜM”

“ÖFKEYLE DEĞİL AKILLA ÇÖZÜM”

CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Kıbrıs çözüm sürecindeki son gelişmeleri ve Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “Avrupa Birliği çatısı altında iki ayrı devlet” düşüncesini YENİDÜZEN’e değerlendirdi.

A+A-

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı, Lefkoşa Milletvekili Tufan Erhürman, Kıbrıs sorununda en gerçekçi çözüm formülüne odaklanmanın şart olduğunu belirtti.
Erhürman,  Kıbrıs’ta çözüm formülünün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarında, iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayanan federasyon olarak belirtildiğini anımsatarak, “BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin kimler olduğuna bakıldığında, kısa ve orta vadede bu formülün değişmesi mümkün görünmüyor” dedi.
Erhürman, dünyaya kapanmak değil, tam tersine aralıksız biçimde açılmak ve uluslararası ilişki olanaklarını sonuna kadar kullanmak gerektiğini de belirtti.
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Kıbrıs çözüm sürecindeki son gelişmeleri ve Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “Avrupa Birliği çatısı altında iki ayrı devlet” düşüncesini YENİDÜZEN’e değerlendirdi.

“Kıbrıs’ta çözümün formülü, BM Güvenlik Konseyi kararlarında, iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayanan federasyon olarak belirtiliyor ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin kimler olduğuna bakıldığında, kısa ve orta vadede bu formülün değişmesi mümkün görünmüyor.”

  • YENİDÜZEN: Sayın Cumhurbaşkanı’nın sivil toplum örgütlerine yönelik bilgilendirme toplantısı ve Eide’ye veda resepsiyonunda “Avrupa Birliği çatısında iki ayrı devlet” formülünü, çözüm için yeni bir alternatif olarak dile getirdi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
  • T.ERHÜRMAN: Her şeyden önce, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuyu nasıl bir bağlam içerisinde gündeme getirdiğini bilmediğimi söylemek isterim. Kendisiyle yaptığımız görüşmelerde böyle bir önermesi de olmamıştır. Crans Montana süreci sonrasında birçok siyasetçi vizyon değişikliği önerme veya vizyona dair yeni görüşler gündeme getirme çabası içerisine girdi.

“Halkımız, en sade biçimiyle söylersek, ‘çözüm’den, uluslararası alanda tanınan, kabul gören bir yapı içerisinde yaşamayı ve çocuklarımızın başka halkların çocuklarıyla eşit haklara ve olanaklara sahip olmasını anlıyor. Bu anlamıyla bir ‘çözüm’ü halkımızın çok geniş kesimleri arzuluyor.”

CTP olarak bizim görüşümüz son derece net. Biz iki noktaya açıkça vurgu yapıyoruz. Birincisi, halkımız içerisinde yöntem konusunda görüş ayrılıkları bulunmasına karşın “çözüm”den ne anlaşıldığı konusunda yaygın bir görüş birliği bulunması. Halkımız, en sade biçimiyle söylersek, “çözüm”den, uluslararası alanda tanınan, kabul gören bir yapı içerisinde yaşamayı ve çocuklarımızın başka halkların çocuklarıyla eşit haklara ve olanaklara sahip olmasını anlıyor. Bu anlamıyla “çözüm”ü halkımızın çok geniş kesimleri arzuluyor. Halkın önüne bir “vizyon” koyarken bu noktayı akılda tutmak gerekiyor. Bu da bizi vurguladığımız ikinci noktaya taşıyor. Defalarca söylediğimiz gibi Kıbrıs’ta çözümün formülü, BM Güvenlik Konseyi kararlarında, iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayanan federasyon olarak belirtiliyor ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin kimler olduğuna bakıldığında, kısa ve orta vadede bu formülün değişmesi mümkün görünmüyor. Kaldı ki hep söylediğimiz gibi, uluslararası konjonktür böyle bir şeye fırsat verseydi dahi, bu alanda bir vizyon değişikliği, sıfırdan başlayacak, belki onlarca yıl sürecek ve özellikle toprak ve mülkiyet konusunda Kıbrıs Türk halkı açısından federasyon müzakerelerindekinden daha dezavantajlı konumlar yaratacak müzakereleri gündeme getirecekti. Yeni bir vizyonu savunmaya, gündeme veya dile getirmeye, tartışmaya açmaya niyet eden herkes, bütün bunların bilinciyle, ciddiyet ve sorumlulukla soruna yaklaşmak ve halkın çok büyük çoğunluğunun arzuladığı “çözüm”e bizi en kısa zamanda vardıracak, en gerçekçi çözüm formülüne odaklanmak zorunda olduğumuzu hatırdan çıkarmamak zorundadır diye düşünüyorum.

 

“Akılla ve çözüm odaklı bir perspektifle değil, öfkeyle ya da duygusal yaklaşımlarla ‘vizyon’ önerilmesini doğru bulmuyoruz”

 

Daha ne kadar bekleyeceğiz?

  • YENİDÜZEN: Bu noktada da karşımıza Kıbrıs Rum halkının veya yöneticilerinin federasyonu istemediği iddiası ve “daha kırk yıl Rumların iradesini bekleyemeyeceğimiz” düşüncesi çıkmıyor mu?
  • T.ERHÜRMAN: Evet, açıkça söylemeliyim ki ben de kendi adıma, şu anda Kıbrıs Rum halkını yönetenlerin federasyon fikrine hazır ve Kıbrıs Rum halkını bu fikre hazırlamak konusunda istekli oldukları kanaatinde değilim. Ama Kıbrıs Türk halkının geleceğine dair bir vizyonu ortaya koyarken, Kıbrıs Rum halkını bugün yönetenlerin bu konudaki duruşları bizim için verilerden sadece bir tanesidir. Bizim referansımız Kıbrıs Türk halkının daha önce tanımladığımız anlamdaki “çözüm” arzusudur ve görevimiz de halkın bu arzusuna yanıt vermek konusundaki gerçekçi formülü üretmektir. Ayrıca CTP, 40 yıl daha beklemeyi hiçbir biçimde istemeyen, halkımızın arzuladığı çözüme en kısa zamanda ulaştırmak konusundaki en gerçekçi formülü bu yüzden savunmaya devam eden partidir. Akılla ve çözüm odaklı bir perspektifle değil, öfkeyle ya da duygusal yaklaşımlarla “vizyon” önerilmesini bu nedenle doğru bulmuyoruz. Oturup beklemekten söz eden de yok ayrıca. CTP, Crans Montana’nın hemen sonrasında çözüm perspektifinden vazgeçmeden izlenmesi gereken çok yönlü politika önerisini ortaya koydu. Dünyanın Annan Planı referandumunda da, ondan sonra da, son olarak Crans Montana’da da açık biçimde gördüğü çözüm irademizi durmaksızın anlatarak, güven yaratıcı önlemler konusundaki girişimlerimizi artırarak, Maronit açılımında olduğu gibi tek yanlı olarak gerçekleştirebileceğimiz açılımları aralıksız biçimde hayata geçirerek ilerlemeliyiz. Sürekli normalleşmeden söz eden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin insan hakları açısından hiç de normal olmayan politika ve uygulamalarını deşifre ederek, dış ticaretten spora kadar tüm alanlarda halkımızın hakkı olan dünyayla ilişki kurma olanaklarını sonuna kadar zorlayarak, barışı inşa çabalarını artırarak ve tüm bunların yaratacağı yeni motivasyonla içeride yapmamız gerekenleri hızla yaparak çok yönlü bir politika izlememiz gereken bir dönemdeyiz. Bunlar laf değil, iştir; girişkenlik, yaratıcılık, emek ister. Sarayönü politikası dediğimiz şeyle, iş yapmadan, sadece laf üreterek ve birbirimizle didişerek gerçekleştirilmesi mümkün değildir.

İçeride yaratılan kir
 

“Herhalde hiç kimse hükümetin Crans Montana sonrası hızla evin içini temizlemeye başladığını iddia edemez. Kıbrıs Türk halkının haysiyetini gözetmeye, bu ülkede adaleti sağlamaya, üretime ve adil paylaşıma dayalı bir ekonomi kurmaya, kamu hizmetlerini iyileştirmeye yönelik girişimler başladı da bizim haberimiz mi yok?”

 

  • YENİDÜZEN: Tabii içe kapandıkça farklı sorunlar yeniden su yüzüne çıkıyor. “Evimizin içini temizleme vizyonu” sürekli tekrarlanıyor...
  • T.ERHÜRMAN: Bizim çok yönlü politika diyerek, az önce belirttiğim programın, son maddesi bu vizyonla özdeş görülebilir. Tüm hedeflerimizi sıraladıktan sonra “içeride yapmamız gerekenleri de hızla yaparak” demiştik. Biz bunu bir “vizyon” olarak değil, ancak diğer hedeflerle birlikte ele alınırsa mümkün olabilecek olan bir anlayış görüyoruz. Çünkü fena halde yerliliğini ve “Sarayönü’ne sıkışmışlığı” vurgulamak amacıyla adına “isdadüko” dediğimiz şeyin aslında evin içini temizlemek gibi bir niyeti de yok. Onların bütün derdi, evin kapılarını ve pencerelerini sıkı sıkıya dışarıya kapatarak, içeride yarattıkları kirliliğin temizlenmesini bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da engellemek. Onun içindir ki Crans Montana sonrası hemen bu yeni “vizyon”u ortaya koyan hükümet partilerinin o günden bugüne yaptıkları ortada. Tekrar anlatmaya gerek duymuyorum. Herhalde hiç kimse bu hükümetin Crans Montana sonrası hızla evin içini temizlemeye başladığını iddia edemez. Kıbrıs Türk halkının haysiyetini gözetmeye, bu ülkede adaleti sağlamaya, üretime ve adil paylaşıma dayalı bir ekonomi kurmaya, kamu hizmetlerini iyileştirmeye yönelik girişimler başladı da bizim haberimiz mi yok? Çok açık söylüyorum: Bizim vizyonumuz da, hedeflerimiz de nettir. Bu vizyon ve hedefler doğrultusunda çok çalışmak, yaratıcı ve girişken olmak ve dünyaya kapanmak değil, tam tersine aralıksız biçimde açılmak ve uluslararası ilişki olanaklarını sonuna kadar kullanmak gerekir. Gerisi bugüne kadar çok yapıldığı gibi, içeride birbirimizle ve sadece birbirimize konuşmaktan, birbirimize propaganda yapmaktan, laf üzerinden birbirimizle didişmekten ve gelecek kuşaklar için yapmamız gerekenleri yapabileceğimiz zamandan çalmaktan başka bir şey değildir.                        

 

 

 

 

Bu haber toplam 4513 defa okunmuştur
İlgili Haberler