“Oğlumun kasten öldürüldüğünü düşünüyorum”
Boğaz Polis Karakolu’ndaki hücrede ölü bulunan Ahmet Sarıkılıç’ın babası Abdulkadir Sarıkılıç ilk kez konuştu, YENİDÜZEN’e çarpıcı iddialarda bulundu
Girne’de Bektaş Gıda Pazarı soygunu meselesiyle ilgili tutuklu bulunduğu Boğaz Polis Karakolu’ndaki hücrede ölü bulunan Ahmet Sarıkılıç’ın babası Abdulkadir Sarıkılıç, oğlunun kasten öldürüldüğünü iddia etti, “Cesedini teşhis ettim, yüzü morarmıştı… Hatta boğamamışlarsa, zehirleyip, boğma süsü verdiklerine inanıyorum…” dedi.
Ayşe GÜLER
Girne’de Bektaş Gıda Pazarı soygunu meselesiyle ilgili tutuklu bulunduğu Boğaz Polis Karakolu’ndaki hücrede ölü bulunan Ahmet Sarıkılıç’ın babası Abdulkadir Sarıkılıç çarpıcı iddialarda bulundu, “Oğlumun kasten öldürüldüğünü düşünüyorum. Cesedini teşhis ettim, yüzü morarmıştı… Hatta boğamamışlarsa, zehirleyip, boğma süsü verdiklerine inanıyorum…” dedi.
Olayın ardından ilk kez YENİDÜZEN’e konuşan acılı baba Sarıkılıç, hem İstanbul hem de KKTC’de oğlunun ölümü ile ilgili hukuki süreç başlattıklarını açıkladı, konuyu gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacaklarını da belirtti.
Sarıkılıç, olayla ilgili görevli polislerin ciddi ihmali olduğunu vurgulayarak, burada çıkan otopsi sonucuna inanmadığını, İstanbul’da tekrardan otopsi yaptıracağını belirtti.
Olay öncesinde Boğaz Polis Karakolu’nda oğluyla 15 dakika görüştüklerini ifade eden Sarıkılıç, “Çok iyiydi, neşesi yerindeydi. Oğlunu sevdi… Eşiyle de şakalaştılar” dedi.
Öte yandan Ahmet Sarıkılıç’ın kayınbiraderi Halil Aydın da olayla ilgili kafalarda birçok soru işareti olduğunu belirterek, “Kafamızda çok soru işareti var. Türkiye’de böyle bir şey duymadık, görmedik. Önceden de aynı karakolda olaylar yaşanmış. Kasten öldürüldüğünü düşünüyorum.” dedi.
İşte acılı baba Sarıkılıç’ın anlattıkları…
“CİDDİ POLİS İHMALİ VAR, OTOPSİ SONUCUNA İNANMIYORUM”… Sarıkılıç, olayla ilgili görevli polislerin ciddi ihmali olduğunu da vurgulayarak, burada çıkan otopsi sonucuna inanmadığını, İstanbul’da tekrardan otopsi yaptıracağını belirtti.
“15 dakika görüştük, çok keyifliydi, neşesi yerindeydi…”
“Dava sürecini başlattım. Geçen hafta Pazartesi günü oğlum tutuklanmış, ben Salı günü öğrendim. Cuma günü mahkemesi olduğunu öğrendim. Cuma günü mahkemesi olduğunu söylediler ben de eşini ve çocuğunu aldım, İstanbul’dan geldik. Mahkemeye yetişemedik ama çıkışta bizi görmüştü. Çocuğunu görünce biraz gülümsemişti. İyi bir marifet yapmış da gülerek çıkıyormuş gibi kameraya çekildi. Avukatından rica ettim, oğlumla görüşmek istedik. Olay öncesinde, 15 dakika kendisiyle görüştük. Çok iyiydi, neşesi yerindeydi. Oğlunu sevdi… Yüzünde darp izi falan yoktu… Hatta eşine, Türkiye’ye dönmemesini, annesinin de Türkiye’den gelerek burada kalmasını istedi. Kendisini birlikte ziyarete gitmelerini istedi. Eşiyle de şakalaştılar, hatta gizli gizli konuştukları için polis kendisine kızdı…”
“Şortu, Ömer isminde bir arkadaşı getirmiş, biz öyle birini tanımıyoruz…”
“Çıkarken polislere oğlumun herhangi bir ihtiyacı olup, olmadığını sordum. Polisler de getireceğimiz eşyaların bağsız olmasını istemişti. Ama biz herhangi bir şey götüremedik… Akşam eve geldik, polisler evi dağıttığı için ortalığı toparlamaya uğraşıyorduk… Daha sonra avukatımız aradı, ifade vermek için karakola gitmemiz gerektiğini söyledi. Biz hazırlanırken, haber İstanbul’da internete düşmüş, duyanlar bizi aradı. Karakola gittik, olanlar olmuş… Karakolda kamera yok, hiçbir şey yok… Oğlumun kendisini astığını söylediler. Benim çocuğum 1.90 boyunda, 130 kilo olan bir çocuk. Hangi ip, bu çocuğu taşır? Şortun içerisinde gizli ip olduğunu söylediler. İp varsa, polisin görevi o ipi oradan almaktır. Polisler hem beni ipsiz kıyafet getirmem konusunda uyarıyor, hem de şortun ipi olduğunu söylüyor. Oğlumu gördüğümde üzerinde siyah tişört ve kot pantolon vardı. Polise şortu kimin getirdiğini sorduk, Ömer isminde birinin getirdiğini söyledi. Ben öyle birini tanımıyorum. Hiç görmedim…”
“Zaten ellerinde delil olsa, cezaevine gönderirlerdi”
“Oğlum 8 aydır sürekli gelip, gidiyordu. Burada da evi vardı… Türkiye’de galericilik yapıyordu ama burada ne iş yaptığını bilmiyorum. İşiyle ilgili çok muhabbetimiz olmamıştı. Bir hafta önce beraberdik, Osman diye bir arkadaşı ile buraya gelmişti. O Pazartesi günü tekrar Türkiye’ye döndü, oğlum burada kaldı. Polisle görüştüm, oğlumu suça bağlayan şeyin ne olduğunu sordum. Soygunda kullanılan arabanın bırakıldığı yerde 42 numara ile 45 numara ayakkabı izine rastladıklarını söylediler. Benim de ayak numaram 45…Beni de tutuklasınlar... GPRS’ten oğlumun kullandığı aracın 2-3 kez soygunun yapıldığı bölgeden geçtiği tespit edilmiş. Herkes oradan geçer, böyle bir yasa mı var? Zaten ellerinde delil olsa, cezaevine gönderirlerdi.”
“HEM İSTANBUL HEM DE BURADA DAVA AÇTIK”… Oğlunun cenazesini İstanbul’a götürmeden önce, Lefkoşa Devlet Hastanesi morgu önünde ilk kez YENİDÜZEN’e konuşan acılı baba Sarıkılıç, hem İstanbul hem de burada oğlunun ölümü ile ilgili hukuki süreç başlattıklarını açıkladı, konuyu gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacaklarını da belirtti.
“Hem ceza hem de tazminat davası açtık”
“Olayda polis ihmali olduğu çok açıktır. Burada olmadığım için çocuğum ne yaşadı bilemiyorum. İstanbul’da da dava açtık. Burada da avukata vekalet verdim. Hem ceza hem de tazminat davası ile ilgili süreç başlattık. Bu, basit bir olay değildir. İçişleri Bakanlığı’na kadar gidecek bir olaydır.
“Benim çocuğum gözaltına alındığında kendisini öldürecek olsaydı, İstanbul’da 9.5 yıl cezaevinde kaldı orada bir şey yapardı. Burada daha herhangi bir delil yok… İstanbul’da kavgadan ve kaçak mal alıp satmaktan dolayı ara ara cezaevine girip çıkmıştı. Oğlumun kasten öldürüldüğünü düşünüyorum. Cesedini teşhis ettim, yüzü morarmıştı… Hatta boğamamışlarsa, zehirleyip, boğma süsü verdiklerine inanıyorum. Yapacaklarını, yaptılar. Sözün bittiği yerdeyiz… Cenazemizi İstanbul’a götüreceğiz,
Orada da tekrardan otopsi yaptıracağım. Otopsiyi 10 dakikada yaptılar, morgda otopsi mi olur? Otopsi en az 2-3 ayda çıkar. Var mı böyle bir şey. Burada, sürekli olarak birbirlerinin bir şeylerini örtüyorlar. 6 ay önce yeğenim vefat etti, 6 ayda sonucu alabileceğimizi söylediler.”
Neler yaşanmıştı?
Girne’de 24 Eylül tarihinde Bektaş Gıda Pazarı’na ait aracın önü kesilerek, araç şoförü Mehmet Ali Güngömüş’ün kafasına çekiç ile vuran yüzü maskeli 3 kişi şoförü etkisiz hale getirerek, şirkete ait içerisinde para ve çek olan çantayı alıp kaçmışlardı.
Şirkete ait çantanın içerisinde 198 bin 135 TL, 402 dolar, 195 Euro nakit para ile TEB’e ait 5 bin 855 TL meblağlı müşteri çeki vardı.
Yaşananların ardından polisin yürüttüğü soruşturmada zanlı olarak görülen 3 kişi tutuklanmıştı.
25 Eylül’de Girne Kaza Mahkemesi’ne çıkarılan 3 zanlı hakkında 3 gün tutukluluk alınmıştı.
İkinci kez mahkemeye çıkarılan zanlılardan biri serbest kalmış, diğer iki zanlı ise 7 gün tutukluluk kararı alınmıştı.
Tutukluluk kararı alındığı günün akşam saatlerinde Sarıkılıç, hücrede ölü bulunmuştu.