Öğrenci Simsarları
Sahte diploma skandalı patlak verdiği günlerde bu sayfadan; “Üniversiteler adası diye yola çıkılmıştı ya. O yol bitti, ülke üniversiteler çirkefliğine döndü” diye yazmıştım
Durum daha da vahimmiş…
Bugün ülkeyi yöneten anlayış yükseköğretim alanına “sektör” diye diye, üniversiteleri ticari kurumlara çevirmekle yetmemiş, adeta insan kaçaklığına çanak tutulan mekanlar haline dönüştürmüş.
Söylemeye dilim varmıyor ama ülkenin tamamını çevrelemiş öğrenci simsarları yetmiyormuş gibi üniversiteler de bu simsarlara kara para aktaran kurumlar oluvermiş.
Yandaki grafikten de göreceğiniz üzere son 10 yılda ülkemiz liselerinden ve TC’den gelen öğrencilerin dışında “3. Ülke” olarak adlandırılan yabancı ülkelerden öğrencilerin hem sayıları hem de genel öğrenci grubu içerisinde oranı katlanarak arttı.
Yükseköğretimdeki yabancı öğrenciler oranı bundan on yıl önce %24 (15 bin 210) iken günümüzde ise %46 (51 bin 206) oranı ile en kalabalık öğrenci grubu halini aldı.
Yoğunluklu olarak Afrika, Arap Yarımadası ve Orta Asya’dan gelen bu öğrencilerin çok büyük bir grubu ne yazık ki öğrenci simsarların oyununa düşmekten kurtulamıyor.
KKTC’de üniversitelerde kayıtlı 110 bin üzerinde yükseköğretim öğrencisi bulunmaktadır. Ancak öğrenimine devam eden aktif öğrencilerin 65-70 bin civarında olduğunu biliyoruz. Yani ülkede yaklaşık %35 oranında kayıt olan ama üniversiteye girmeyen öğrenci bulunmaktadır ve bu oran her geçen yıl artmaktadır.
Bu öğrenciler ya suç dünyasına karışıyor ya da kayıt dışı bir şekilde iş dünyasına giriyor. Ve şimdilerde anlıyoruz ki bu kapsamdaki kimi öğrencilerde sahte diploma ile mezun ediliyor.
Bütün bunlar zincirleme olarak yükseköğretim kalitesinin düşmesine, iş hayatının kayıt dışına çıkmasına, ülkedeki genç içsizlerin sayısının artmasını ve daha birçok sorunun temel nedeni olarak karşımıza çıkıyor.
Eğitimde kalite; güven ve sağlıklı bir eğitim ortamı varsa mümkündür. Ne yazı ki DAÜ dışındaki üniversitelerimizin eğitim kalitesini dert edindiklerini söylemek oldukça zor. Ne var ki ülkeyi yöneten anlayış ise ya DAÜ kalitesinden ödün versin ya da kamuoyunda tek güven duyulan üniversite de batıp gitsin anlayışı hakim.
Parmağımızın arkasına saklanmaya gerek yok. Bugün yargı önüne çıkarılanlar düşünüldüğünde yükseköğretimde yaşadıklarımız sebebi; üniversiteleri gelir kapısı, yükseköğretimi ekonomik sektör, öğrencileri de müşteri olarak gören eğitimi yöneten anlayışının ta kendisidir.
Sözün özü: Ya bu anlayışa son vereceğiz ya da çirkefe batmış olan yükseköğretimimizi göz göre göre yok olup gitmesini izleyeceğiz.
Anlayana Gülmece
Hoca Olmak
Eşi ısrarla papağan isteyen adam kuşçuların yolunu tutar. Birde bakmış ki papağan fiyatları almış başını gidiyor. İlk beğendiği papağan bin dolar olduğunu görünce biraz da merakla sorar:
- Yahu bu neden bu kadar pahalı?
Kuşçu başlamış anlatmaya:
- Amca bu papağan tam üç yüz kelime bilir, ondan bin dolar.
Adam bir başka papağını işaret ederek onun fiyatının iki bin dolar olduğunu söyler. Hemen söze girer:
- Peki, bunun marifeti ne? O altı yüz kelime mi biliyor!
- Hayır ama o üç yüz kelimeyi hem İngilizce hem Türkçe söyleyebiliyor.
Adam daha uygun bir fiyata papağan bulabilmek için etrafına bakınmış bir üçüncü papağını işaret eder. “Kuşçu o papağının üç bin dolar olduğunu ve üç yüz kelimeyi hem Türkçe hem İngilizce hem de Fransızca söyleyebildiğini anlatır.”
O sırada adamın gözüne bir köşede sessiz sedasız duran oldukça yaşlı bir papağan ilişmiş ve onun fiyatını sorar, Kuşçu:
- O en pahalısı, tam on bin dolar.
Adamcağız hayretler içinde sorarak:
- Yahu kaç lisanda kaç kelime biliyor?
Kuşçu hemen yanıtlar:
- Vallahi ben papağının şimdiye kadar bir tek kelime ettiğin bile duymadım ama diğer üç papağan, her gün sabahtan bu papağana “saygılar hocam” diyor. Belli ki kerameti vardır.
Okumuş muydunuz?
Cehaletle deha arasındaki gerçek fark nedir biliyor musunuz? Dehanın sınırları var cehaletinse hiçbir sınırı yoktur.
Whoopi Goldberg