Öğrenciler tertemiz, hayatın içinde yok hiçbir kirleri
Yeniden etkin bir isyan yerine dönmüşse sokaklar, bunun öznesi liseli çocuklardır, yani öğrenciler...
Çünkü içten haykırışları, sahici gözyaşları, haklı kaygıları dışında başka bir ajandaları yoktur.
Hiç “kir”leri olmamıştır bu rezil düzenin orta yerinde...
***
Bu çocukların yarattığı enerjiye eklemlenen önemli çoğunluğa dair 'güvensizliğin' temel sebebi sihirli bir sözcükte gizlidir: Samimiyet!
Çünkü “gösteri”ye meraklı siyasetçi-sendikacı-bürokrat eskisi bir çoğunun hayatının içinde sırıtan ya bir defo vardır ya da bu düzenin yaratılmasında etken bir sorumluluk!
Hani o güzel çocuğun kendi elleriyle yazdığı yaftaya bakarsak, “Bize yaptıklarınızı gösteriniz” diyecekleri “laf”tır çoğu zaman ya da “yaygara”...
O çocuklar tertemizdir oysa...
Lekesiz!
***
O nedenle zaten “kalabalığı” sevmiştir gerisi, “kahramanlık”tır en önemli becerileri...
Çoklukta “görünmez” diye kirleri!
***
Saatler değişeli üç ay olmuş, tek eylem koymamış kimse!
Kimse "yolların denetlenmediğini" duyurmamış bize, "denetime çıkamıyoruz, personel yok, tüzük yok, , işimizi yapamıyoruz" diyerek pankart açmamış, inmemiş kapının önüne!
"Öğrenci taşımacılığında standart yok, tehlike var" diyerek, ne yollar kesilmiş, ne de tekmelenmiş kapılar!
İş “mesai uzlaşı”na geldi mi, can ciğer kuzu sarması olmuş hepsi...
***
Hükümet “yamalı”, uzaktan “devşirilmiş” zaten...
“Kalabalık” gördü mü “gösteriş” sırası için tutuşanlar da hayatın içindeki vazifelerini gözyaşı dökülünce aklına getirmiş...
Bu ülkedeki “yasa tanımaz, başıboş, hoyratlık” kültürünü cebine koyanların pek çoğu aslında ayıplarını bu aymaz yönetimlerle örtmüş!
***
“İktidar”ın kapısı yerle bir edildi ya!
“KKTC” denen zihniyettir o kapı!
Bu ‘zihniyet’in omurgasında “hükümetler”, en fazla da “sağ siyaset” vardır, doğru...
Ama hepsi onlar değildir.
“KKTC” denen bu zihniyetin dişlileri çok daha fazla, çok daha geniştir.
Bu eylemler aylar sonra bu kadar ses vermişse, tek sebebi o çocuklardır, o öğrenciler, o “dişliler” değil.
Çünkü çocuklardır temiz olan...
Samimi!
Sözleri ve isyanları ile örtüşüyor, hayatın içindeki pratikleri...
Yok hiçbir kirleri !
------------------------------
İŞTE BU
Sevgili Cenk
Vallahi dayanamadım ben de kural ihlali yapıp bu kamyon (ların)un resmini çektim. Bu kamyon (hem de çift dingil)Girne Boğaz'ında faaliyetlerini gösteren bir taş kırma tesisine ait ve St.Hilarion kavşağından öteye yani Girne'ye yüklü olarak inmesi kanunen yasak.
Bu fotoğraf 2-3 hafta öncesine ait galiba sabah vakti yollarda tenha ya yallah istikamet kestirmeden Girne. Bakalım bunların frenleri Girne' nin meşhur inişlerinde tutmayınca nerede
duracaklar bir sabah. Faciayı görünce dayanamadım artık. Vallahi bunları gazetede deşifre et de başka bir kamyon faciası yaşanmasın.
Bunları bir gün sabah Girne Polis Müdürlüğü lazım tek tek trafikten toplasın.
Açıkgöz ve vicdansız tüccarbaşları.
Metin Karadeniz
------------------------------
Vay da vay!
Yeni yol için kaynak hazırmış da...
Yapılmamış!
O para orada duruyormuş da...
Kullanılmamış!
Meseleyi halen “yeni” üzerinden görüyoruz!
Cicili bicili... Parayla “saadet”li...
“Eski” kültürü hesaba katmadan...
Bakanlar “yeni” arabalara biniyor ancak sonuç ortada!
Yeni olsa ne olacak?
Eğer denetlemezsen... Eğer özenmezsen...
Her bir “kamu hizmerkarı” rolünü, sorumluluğunu, işini, verimini, performansını, görevini unutursa eğer...
Boşverirse! Kibirlenirse! Böbürlenirse!
Tek odağı “maaş”sa, “makam”sa, “terfi”yse, “ek mesai”yse...
Sermaye için hayat “kendini kurtarmak”sa, “kısa günün kârı”ysa... “Yasa dışı kazanç”sa...
Siyasetçi için “rant”sa... “Oy avcılığı”ysa... “Fırsatçılık”sa...
Ve bunları tartışmıyorsak halen...
“Hükümet istifa” dışında bir slogan üretmemişsek son 40 senedir, “nereden bulacaksan bulacan, verecen”se çizgimiz!
40 senede 40 hükümet gelip geçmiş ama kimse de aynanın karşısına geçerek kendi yüzüne, kendi yüzsüzlüğüne, kendi işine, kendi bakmamışsa...
Türkiye’nin rolü ‘gönderdiği para’ üzerinden konuşuluyorsa yalnızca...
Vay onun parasına da... Vay ötekinin koltuğuna da... Vay berikinin iki yüzlülüğüne de...
Vay!
------------------------------
Haftanın notcukları
- “Dil, en önemli iletişim aracımız. Her birimiz, dağarcığımızda her ne varsa o kadar ilişki kurabiliyoruz.”
Murat Sevinç’te okudum, çok haklı.
Ve herkes, birikimi kadar katkı sunabiliyor hayata. Keşke, haddini bilse her kişi ‘yetkin olmadığı’ yerlerde, boy göstermese
- Karayolları Dairesi müdürleri hep kurum içerisinden, alanında uzman insanlar oldu, bugüne kadar! “Dıştan atama” geleneğini başlatan ve bu ‘teknik müdürlüğü’ salt “sevinsin arkadaşım” makamına çeviren Kemal Dürüst, hatasıyla yüzleşti mi sizce?
- ÖNCE evlerin önlerine ‘duvarlar’ örüldü... OKULLARIN sonra... BAŞBAKANLIĞIN şimdi. Her yer ‘cezaevi’ gibi !
Herkes daha iyi SAKLANIYOR, 74 sonrası düzende !
- DERE yataklarına inşaa edilen ilk ZENGİNİN evi, sitesi, iş yeri yıkılana dek ‘ağlama değmez hayat, göz yaşlarına’
- Bir kampanya başlatsak Facebook’a, Kıbrıs’a özel ‘güvercinler’ uçurur mu yine !
( Bizim alıştığımız usulle, Mark Zuckerberg’i biri arasa ya ! )
- Ah be çocuklar!
Keşke, bir başka ülke doğmuş olsaydınız!